‘Dünya hain olduğu için yas tutmaya gidiyorum’

‘Dünya hain olduğu için yas tutmaya gidiyorum’

Pieter Bruegel’in 1568 tarihli, günümüzde Napoli, Capodimonte Müzesi’nde sergilenen tondo biçiminde yapılmış tempera resmi ‘Mizantrop’ (The Misanthrope), Yaşlı Bruegel’in benzersiz bir ressam olduğunu gösteren eserlerinden biridir.

DUYGU GÜLES KÖKEK

Resmin altındaki açıklamada (titulus) Felemenkçe bir ibare mevcuttur: Om dat de werelt is soe ongetru / Daer om gha ic in den ru. Türkçeye “Dünya hain olduğu için yas tutmaya gidiyorum” şeklinde, özellikle resimdeki hareketi, gidişi, terk edişi vurgulayarak çevrilebilir. Biliyoruz ki Bruegel, ‘atasözleri resmi’ denilen resim geleneğini başlatan ressamdır. Bu manidar söz de, belli ki bir tür kelamıkibardır ve mizantropun ruh hâletini yansıtmaktadır. İnsandan ve toplumdan kaçan mizantropun kaçışı kolay değildir, hem yolu dikenli hem de peşindekiler dişlidir. Ayrıca Bruegel, mizantropun hâline zıt olarak arka plana yerleştirdiği işinde gücünde bir çoban ile dünyaya ve insana karşı bir sorumluluk mesajı da veriyor gibi görünmektedir.

Karalar giyinip karalar bağlamaya giden mizantropun dibinde, para kesesini çalmakta olan dilenci kılıklı bir hırsız görünür. Bruegel, hırsızı şeffaf bir Globus Cruciger, yani ‘Küre ve Haç’ olarak bilinen –küre dünyayı, haç da dünya egemenliğini sembolize eder ve kökeni Hz. İsa’nın sıfatlarından biri olan ‘Salvator Mundi’ye (Dünyanın Kurtarıcısı) dayanır– ve bilhassa Orta Çağ’da öne çıkmış Hıristiyan otorite sembolü içinde göstermeyi tercih etmiştir. Küre ve Haç’ın Kilise’yi temsil ettiği düşünülürse, Bruegel’in cesur esprisi ve eleştirisi anlaşılmaktadır. Kilise, dünyayı terk etmekte olan birinin muhtemelen kefen parası olan son dünyalığını da aşırmakla meşguldür. Mizantrop ise tefekküre dalmıştır ve artık ne yol üzerindeki dikenlerin ne de kesesine göz dikmiş hırsızın ayırdındadır. Bu arada, devrin Reform devri, Reform’un da Kuzey çıkışlı bir hareket olduğunu ve tam o tarihlerde Güney’de Trento Konsili’nin sert rüzgârının esmeye devam ettiğini de hatırda tutmak lazımdır.

Bilindiği üzere, kilise gibi dinî bir otoritenin varlığı kitleler üzerinde şiddetli bir baskı kurmuştur, fakat diyalektik gereği zıddıyla girdiği iktidar savaşı zamanla çeşitli özgürlük alanlarının da ortaya çıkmasına imkân sağlamıştır. Çoğu zaman bir övünme sebebi olan bizde kurumsal bir dinî otorite bulunmayışı olgusunu, biraz bu açıdan düşünmek gerekir. İslam ülkelerinde, görünürdeki dinî otorite boşluğunu gerek devlet organları gerek tarikat, cemaat gibi gayriresmî otoriteler doldurmakta güçlük çekmemişlerdir. Dolayısıyla adı konmuş bir kurumun yokluğu, eleştiriyi de, yeri geldi mi savaşı da olanaksız hâle getirmiştir. Şöyle bir benzetme yapılabilir: Un öğütülmeye devam ediyor ama değirmen ortada yok. Bu durum, değirmene karşı oluşan her tür eleştiriyi, otomatikman Don Kişotvâri bir hayale, sonuçsuz bir tekil çabaya indirgemiştir. Sosyal olaylar elbette tek bir veçheden bakarak anlaşılmaz, fakat bu resim bana, bazan övündüğümüz şeylerin aleyhimize çalışabileceğini unutmamak gerektiğini gösteriyor.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN