Robotlar gelecekte ahbabımız mı olacak?

Robotlar gelecekte ahbabımız mı olacak?

Gelecekle ilgilenenlere Laura Major ve Julie Shah’ın ‘robotların gelecekte sosyal varlıklar olacağı’nı iddia ettikleri ‘Robotları Beklerken Neler Olacak?’ kitabını öneririm. Gelecekten çok denizle ilgileniyorsanız Hikmet Temel Akarsu ve Emre Karacaoğlu imzalı ‘Edebiyatta Denizcilik, Denizcilikte Edebiyat’ı okumalısınız. İki kitabı peşpeşe okumak ise ise insanın aklına edebiyat kahramanlarının yerine robotlar geçse nasıl bir romana dönüşürlerdi sorusunu getiriyor.

TANER AY

Timaş Yayınları’ndan çıkan ‘Robotları Beklerken Neler Olacak?’ beni metruk bir zamana düşürdü: Yıl ’79, yer Süleymaniye. Ali Baba’nın kahvehânesinin önünde bir yandan yavru kedilerle oynarken, diğer yandan da bir siyasetin ağır abileriyle tartışıyorum. Onlara, “Rus Devrimi dediğiniz, ne sosyalist devrimdir, ne de devrimdir. Darbeye benzer bir oldu bitti ile inşâ edilen polis rejimidir. Eninde sonunda yıkılır!” diyorum. Suratlar asılıyor, kaşlar çatılıyor, gölge bıyıklar ‘Birinci’ sigarası kokan parmaklarla sıvazlanıyor. Yanıt veren olmayınca, ben daha da coşuyorum. “Devrimler hakiki sınıflar ile yapılır. Oysa, işçi sınıfı da köylü sınıfı da gelip geçici toplumsal katmanlardır. Belki iki yüz yıl sonrayı bile bulmaz, bu iki toplumsal tabaka muhtemelen tarihten kalkacaklar. İşçilerin yerini çoğu iş kolunda robotlar alacak, şehirlerse kırsalı yutacak. Üretim dışında kalan eski sınıflardan yeni bir sınıflar altı sınıf doğacak.” Biri, “Sen kafayı yemişsin!” deyip, masadan öfkeyle kalkıyor. Onlar da ben de en fazla yirmi iki yaşında olmalıyız. Çok fazla bilim kurgu romanı okuyup, çok fazla bilim kurgu filmi seyrettiğim kanısındalar. Yan masadan biriyse kulağıma eğilip, “Daha fazla konuşma, bunlar senin kalemini kırarlar!” uyarısında bulunuyor.

Aradan kırk yıldan fazla bir süre geçti. Sovyet ‘Sosyalist’ Cumhuriyetler Birliği gibi bazı konularda haklı çıktığımı biliyorum. İşçilerin ve köylülerin sınıf değiştirmeleriniyse ancak yüz yıl kadar sonraki nesiller tanık olacaklar. Ama, Laura Major’un ve Julie Shah’ın birlikte yazdıkları ‘Robotları Beklerken Neler Olacak?’ın bu konudaki düşüncelerime kısmen tercüman olmasıysa, beni çok heyecanlandırdı. Yazarlarımız, mealen,‘Robotlar yapay zekâlarıyla gelecekler, sadece işlerimize yardım etmeyecekler, karar verebilen birer sosyal varlık da olacaklar’ yorumunu yapıyorlar. Ben soruna aslında onlardan biraz daha sert bakıyorum, örneğin, ‘işlerimize yardım edecekler’ yerine ‘işlerimizi elimizden alacaklar’ derdim, ‘sosyal varlık’ yerineyse ‘robot sınıfı’ ifâdesini kullanırdım. Bununla birlikte, kitaba bayıldım, günlerce elimden bırakamadım. Eğe yarın neler olabileceğini merak edenlerdenseniz, size ‘Robotları Beklerken Neler Olacak?’ kitabını okumanızı öneririm.

Gelecekle ilgilenmiyorsanız ve bir de ‘denizsiz yaşayamam’ diyenlerdenseniz, size de değerli dostum Hikmet Temel Akarsu’nun ve Emre Karacaoğlu’nun yayına hazırladıkları ‘Edebiyatta Denizcilik, Denizcilikte Edebiyat’ kitabını öneririm. Geçtiğimiz günlerde Naviga Yayınları’ndan çıkan kitap, aslında yarınki araştırmacılar için bir ‘kılavuz kitap’ özelliğinde. Dağları ve dağcılık edebiyatını çok daha fazla sevmeme karşın, deniz romanlarını ve deniz filmlerini hiç kaçırmadım. Özellikle de seyrederken nefessiz kalacağım denizaltı filmleri benim büyük tutkumdur. Deniz romanlarının en başınaysa Herman Melville’in ‘Moby Dick’ini yazarım. Bu yüzden kitaptan ilk Nevnihal Erdoğan’ın ‘Moby Dick’ yazısını okudum. Erdoğan, “Denize dair ne varsa Moby Dick onun öyküsüdür. Deniz üzerine söylenmiş tüm sözler bu romandadır” diyor. Bütünüyle ona katılıyorum, çünkü ‘Moby Dick’ benim için dünya edebiyatının sadece en iyi on romanından biri değil, aynı zamanda denizciliğin ‘Oxford Sözlüğü’dür de. Nevnihal Hoca’nın yazısını pek sevdim, yorumlarınıysa pek isabetli buldum. Peşinden Uğur Aydedim’in ‘Pupa Yelken’ine daldım. Bunun nedeniyse, Sadun ve Oda Boro çiftinin tekneye Kanarya Adaları’ndan katılan yeşil gözlü tekir Miço ile yaptıkları seyahatin, bizim neslimizde ayrı bir yeri olmasıdır. Kısmet’in serüvenlerini günü gününe takip etmiş, Hürriyet gazetesindeki tefrikayı kesip bir ‘harita metot defteri’ne yapıştırmış, ’69 yılındaysa tefrika kitaplaşınca ilk satın alanlardan biri olarak söylüyorum, bu yazı altmışın üzerindeki herkesi heyecanlandıracak bir güzelliktir.

Geçen gece durup dururken aklıma çok farklı bir şey geldi: Bazı kollarda endüstri işçilerini üretimin dışına atacak olan robotlar, acaba denizcileri de karaya çıkarırlar mı? Siz de şunu düşünün: Edebiyattaki denizci kahramanların yerlerine yapay zekâlı robotlar yerleştirilirse, örneğin ‘Moby Dick’ nasıl bir romana dönüşür?

08kr02man1.jpg

‘KON TİKİ İLE 1966’NIN SİİRT’İNE GİTTİM

Emre Karacaoğlu ve Hikmet Temel Akarsu, ‘Edebiyatta Denizcilik, Denizcilikte Edebiyat’ kitabında her zamanki gibi yine döktürmüşler.Kitapta, Hikmet’in ‘Denizcilik Çağı Çocuk Kitapları’ ve ‘Bir Deniz Kıyısı Hikâyesi’ yazılarına özellikle dikkatinizi çekerim. Benim Joseph Conrad metinlerine olan tutkum biliniyor, ama Hikmet’in kaleminden çıkan ‘Kon-Tiki’ ile ’66 yılının Siirt’ine gittim. ‘Kon-Tiki’yi ilk defa o yıl, bir elimde kitap, diğer elimde ‘Sana’ yağı üzerine Zile pekmezi sürülmüş ekmeğim, öyle okumuştum. ‘Buz’ sevdiğim bir kitaptır, ama ‘Yengeç Konserveleme Gemisi’ni görmedim. ‘Yavaşlığın Keşfi’ni ise bu yaz Göktürk Ömer Çakır’ın önerisiyle okumuştum. Beni heyecanlandırdığını söyleyemem. Turgay Noyan’ın yazıları keyifli, ‘Martin Eden’ konusundaysa Bülent Uçar’dan biraz ayrılıyorum. Edebiyatımızdaysa, ‘Mavi Sürgün’den çok ‘Gençlik Denizlerinde’yi, ‘Büyük Orfoz’u ve ‘Denizin Kanı’nı seven bir okurum. Bizim Vecdi Çıracıoğlu’nun da nefis şeyler yazdığını belirtmeliyim.

08kr02man.jpg

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN