KARAR TV'de konuşan Prof. Dr. Serap Özbudun, 'Bahçeli açısından çok avantajlı bir tablo söz konusu: Politikaların belirlenmesinde fiili bir yetki, güce sahip ama hukuken hiç kimse onu sorumlu kılamaz. Çünkü oturduğu hiçbir koltuk yok. Buna karşılık Sn. Erdoğan ve onun kabine üyeleri, tek başına yetki kullanamıyor ama bütün sorumluluğu tek başlarına taşıyacaklar.' dedi.
MUSTAFA SİVİŞ | KARAR
Ahmet Taşgetiren ve Yusuf Ziya Cömert'in yorumuyla ekranlara gelen Yüzleşme programına konuk olan Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun, Türkiye'de gündemden düşmeyen yeni anayasa tartışmalarına dair kritik tespitlerde bulundu. Özbudun, mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde, tüm sorumluluğun Erdoğan ve Ak Parti'de olmasına rağmen iktidar etme yetkisinin Bahçeli'de olduğunu vurgularken, 'Bahçeli çok avantajlı bir konumda. Sorumluluk Ak Parti ve Erdoğan'da ama yetkiler Bahçeli'de' dedi.
Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun, 'Erdoğan bu sisteme geçmeyi arzu ederken bana kalırsa kendi ayağına da bir pranganın takılmasını kabul etmiştir. Şimdi geldiğimiz noktada 2018 ve 2023’de yapılan seçimler bakımından Ak Parti’nin performansı nedir? Artık Ak Parti’nin tek başına parlamento çoğunluğunu elde etmesi bir hayli güçtür ama hükümet edecek güce de sahip değildir. Sn. Erdoğan sadece kendi seçmen kitlesinin değil aynı zamanda MHP seçmeninin desteği ile o makamda oturmaktadır. Şimdi böyle olunca hükümetin izlediği politikalar ister istemez geri planda bu iki partinin ortaklığı ile şekillenmektedir. Ve Bahçeli açısından çok avantajlı bir tablo söz konusu: Politikaların belirlenmesinde fiili bir yetki, güce sahip ama hukuken hiç kimse onu sorumlu kılamaz. Çünkü oturduğu hiçbir koltuk yok. Buna karşılık Sn. Erdoğan ve onun kabine üyeleri, tek başına yetki kullanamıyor ama bütün sorumluluğu tek başlarına taşıyacaklar. Şimdi günün birinde Türkiye gerçek bir demokrasiye ve hukuk devletine kavuşur da bu günlerin hesabını soracak olursa, bu hesabı kime soracak? Tayyip Erdoğan ve onun parlamentodaki temsilcilerinden soracak' şeklinde konuştu.
'EN GÜÇLÜ VESAYET KURUMU, CUMHURBAŞLIĞI MAKAMI'
1982 Anayasası ile birlikte Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı'nın bir vesayet makamı temsilcisine dönüştüğünü belirten Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı Özbudun, '1982 Anayasasının yer verdiği en güçlü vesayet kurumu, Cumhurbaşkanlığıdır. Ve diğer vesayet kurumları da bu makamın gölgesi altında işlemektedir' ifadelerini kullandı.
Özbudun devamında, 'Türkiye’nin vesayetten kurtulması mümkün mü? Tabi ki mümkün. Samimi bir gayret ve niyet olursa elbette mümkün. Ama şu anda bize anayasa değişikliği vaat edenlerin öne sürdükleri vesayet kurumlarıyla gerçeklik planında Türkiye’nin yaşadığı vesayet mekanizmaları arasında fark var. Aslında bu anayasa 1982’den itibaren, yani yürürlüğe girdiği andan itibaren çok eleştirildi. Ve eleştirilmesinin sebeplerinden biri de Türkiye’nin 27 Mayıs’tan beri intikal eden askeri-bürokratik vesayet kurumlarının çatısı altında gerçek temsili bir demokrasi kuramamış olması ve 1982 Anayasasının da o 1961 Anayasası ile başlayan vesayet kurumları geleneğini derinleştirerek ve çok daha geniş hale getirerek sürdürüyor olmasıydı. 1981’den itibaren 1982 Anayasası çok fazla değişiklik geçirdi. Bu değişikliklerden bir kısmı askeri müdahalelerden intikal eden vesayet kurumlarını tasfiye etti. Ama tasfiye edemedikleri var ve hatta sivil irade tarafından daha da güçlendirilen vesayet kurumları var. Mesela 2008’de değerli hocam Ergun Özbudun’un armağanına yazmış olduğum bir makalede, şunu söylemiştim: 1982 Anayasasının yer verdiği en güçlü vesayet kurumu, Cumhurbaşkanlığıdır. Ve diğer vesayet kurumları da bu makamın gölgesi altında işlemektedir. Bunlardan neleri kastediyorum? Devlet Denetleme Kurulu, Yüksek Öğretim Kurumu, Anayasa Mahkemesi yani kısaca yargı da diyebiliriz ama özellikle Anayasa Mahkemesi. Peki, bu bahsettiğimiz kurumlar tasfiye edildi mi, hayır edilmedi. Ama bu vesayet kurumları şu an kimlerin elinde? Cumhurbaşkanlığı makamı bu anayasanın yarattığı en güçlü vesayet makamıdır. Gelin görün ki o gün bu makamlardan şikayet edenler 2017 Anayasa değişikliği ile bu vesayet kurumlarını daha kökleştirdi, daha derinleştirdi.'
'Cumhurbaşkanlığı kurumunun bir vesayet olarak kabul edilmesi aslında 1961 Anayasası’nın yapıcılarının arzu ettiği bir husustu. Hatta bu anayasanın yapımı sürecinde Cemal Gürsel, İsmet İnönü’den bilhassa şunu talep etmişti: ‘Bu anayasaya öyle bir hüküm koyun ki ilk seçilecek cumhurbaşkanı ben olayım.’ Hatta ifade şuydu: ‘Anayasanın halk oylamasına sunulmasıyla birlikte benim cumhurbaşkanlığımda kabul edilmiş olsun.’ Ve o zaman İsmet İnönü buna şiddetle karşı çıkmış ve "Anayasa devreye girdikten, seçimler yapıldıktan, meclis kurulduktan sonraki ilk iş, milletin kendi cumhurbaşkanını seçmek olacaktır. O meclisin iradesine biz burada ipotek koyamayız" demişti' şeklinde konuştu.