Türkiye'nin en büyük tatlı su göllerinden biri olan Eğirdir Gölü, son yıllarda kuraklık tehdidiyle karşı karşıyayken, alg patlaması ile karşı karşıya kaldı. TTKD Bilim Danışmanı Dr. Kesici, göl yüzeyini battaniye gibi kaplayan alglerin hem kirliliğin kanıtı, hem de çok tehlikeli olduğunu söyledi.
Eğirdir Gölü, Türkiye'nin dördüncü büyük gölü olmasına rağmen son yıllarda ciddi kirlilik ve kuraklık tehditleriyle karşı karşıya. Göldeki asıl sorun ise yıllar içerisinde bozulan doğal denge. Eskiden gölü sağlıklı tutan otçul balıklar yok edilerek yerlerine etçil balıklar yerleştirildi. Bu durum gölde alg patlaması olarak bilinen bir soruna yol açtı. Alg patlaması göl yüzeyini kaplayarak güneş ışığını engelliyor ve su canlılarının yaşaması için kritik önem taşıyan oksijenin azalmasına neden oluyor. Gölün özellikle güney kısmında bu durum kötü bir kokuya sebep oluyor.
Uzun yıllardır Eğirdir Gölü'nün yaşadığı tehlikeleri dile getirip, uyarılar yapan TTKD bilim danışmanı ve Süleyman Demirel Üniversitesi'nin Eğirdir'deki Su Ürünleri Fakültesi'nden emekli öğretim üyesi Dr. Erol Kesici, “Eğirdir Gölü'nü kaplayan bitkiler, gölün doğal bitkileri olan su sümbülü, civan perçemi ve chara, kurdele otu. Eskiden gölün doğal ekosisteminde dokuz çeşit otçul balık bulunmaktaydı. Balıklandırma için atılan levrek, sazan gibi balıklar bu otçul balıkları yedi. Halbuki bu bitkiler otçul balıkların en iyi besinleriydi. Yani bir merayı, otlağı düşünün. Oradaki koyunlar nasıl otla besleniyorsa, aynı zamanda o ortamdaki ot dengesini koruyorsa işte göldeki balık popülasyonunun etçilleştirilmesi gölün her tarafının bu otlarla kaplanmasına neden oldu" ifadelerini kullandı.
MÜSİLAJ ÖRNEĞİ
Dr. Erol Kesici, gölün su seviyesinin azalmasıyla güneş ışınlarının dip kısma daha çok etki ettiğini ve bunun sonucu olarak su bitkilerinin aşırı geliştiğini söyledi. Dr. Kesici, “Köpüklenmeyle aynı bitkiler ve üst kısmında da mikroskobik su bitkileri dediğimiz siyanobakteriler, fitoplanktonlar meydana gelmesiyle pelteleşmiş bir tabaka oluşuyor. Daha önce yaptığımız çalışmalarda şunu söylemiştik; müsilaj sadece denizlerde değil, Eğirdir Gölü'nde gördüğümüz şekilde bir yapının oluşması aynı zamanda bir müsilaj örneği olarak karşımıza çıkıyor. Gerçekten de çok üzücü ve tehlikeli bir durum. Çözümü basit ama bu işin liyakatli bilim insanları tarafından çözülmesi gerekir" dedi.
"HER TARAFI BATTANİYE GİBİ ÖRTMEKTE VE GÖLÜN OKSİJENSİZ KALMASINA, SU CANLILARININ ÖLÜMLERİNE NEDEN OLMAKTA"
Gölde makroskobik su bitkilerinin üzerinde su yosunları denilen alglerin bir örtü meydana getirdiğini belirten Dr. Kesici, “Ki, bu örtü çok çok tehlikelidir. Çünkü her tarafı battaniye gibi örtmekte ve gölün oksijensiz kalmasına, su canlılarının ölümlerine neden olmaktadır. Gölün özellikle güneyinde görülen bu sarımsı, yeşilimsi tabaka ise su yosunlarının oluşturduğu kirliliğin göstergesi bir kanıttır. Gölün kuzey kısmı poyraz ve genellikle dalgalı. Güney kısmı ise lodos kısmı ve daha sakin. Su bitkilerinin daha çok olduğu, aynı zamanda bütün havzadaki kirliliğin toplandığı alan olduğu için oradaki su bitkisi dediğimiz makrofitlerin sayısı alabildiğine fazla. Bitkiler suyun yüzeyine çıkıyor ve algler de üzerini tamamen kaplıyor ve gölün tamamen oksijensiz kalmasına, aşırı kirlenmesine neden oluyor. Kuzeyde poyraz sebebiyle koku olmazken, gölün güney kısmında son 15 gündür çok şiddetli bir koku yaşanıyor. İnsanlar burunlarını tutarak geçiyor, çok ekşimsi bir koku. Zaten görüntü kirliliği yanı sıra bu koku gerçekten çok üzücü. Burası stratejik öneme sahip bir yer. Yani açlık, kıtlık, savaşta ilk başvurulacak yer. Ama maalesef bu hale gelmiş vaziyette" diye konuştu.