Kurtla avlanıp kuzuyla ağlamak
Gazze’de 14 ay önce başlayan büyük vahşet durmadı. Soykırıma ara verilmedi. Katliam devam ediyor. Hâlâ her gün insanlar ölüyor İsrail uçaklarının attığı bombalarla veya keskin nişancı katillerin tüfekleriyle veya tankların topların açtığı ateşle. Açlık var, susuzluk var, ilaçsızlık var ayrıca.
Evet, caniler Gazze’de insanları öldürmeye devam ediyorlar. Ama bu “konu” pek gündemimizde değil artık. Çünkü her gün çocukların, kadınların, masum sivillerin İsrail saldırılarında can verdiğini duymaya alıştık. Kanıksadık yaşanan vahşeti.
Zaten hem bu bölgede hem de Türkiye’de gündem çok sık değişiyor. Mesela bugünlerde “Suriye’nin fethi” var gündemde. MHP’nin “Apo açılımı” var. Ondan sonra, çoktandır değişmeyen malum gündem maddelerimiz var: TÜİK eliyle milyonlarca insanın boğazındaki lokmaya uzanan ekonomi politikaları … Tweet attığı için sabaha karşı evlerine baskın yapılarak gözaltına alınan vatandaşlar.
Bütün bunlar Gazze konusunu geri plana itiyor… Gazze meselesine ilişkin toplumsal duyarlığın kullanışlı bir iç politika aracı olarak iktidarın tekelinde tutulmak istenmesi de konuyu gölgeleyici bir işlev görüyor ayrıca.
Mevcut siyasi iktidar öteden beri sürdürdüğü retoriğin yardımıyla bu işten puan toplamaya çalışırken eylemiyle söyleminin tutarlı olmasını bile gözetmiyor.
Bakın, İsrail ile ticaretin devam ettiği apaçık bir gerçek. Bütün kanıtlar ortada. Ama artık kamuoyunun gündeminde olmayan bir konu bu da. Bütün her şey belgeleriyle, kanıtlarıyla, resmi verilerle ortaya konuldu. Protesto edenler protesto etti. Kızanlar kızdı. Sorgulayanlar sorguladı. Ancak iktidar tabanında yine de buna inanmayanlar var. Hükümet yok diyorsa yoktur diye düşünüyorlar. İsrail aleyhinde en ağır sözleri söyleyen bir siyasi kadronun bu ülkeyle ticareti devam ettirmesine ihtimal vermek istemiyorlar. İnanmak istemiyorlar. Apaçık gerçeği görmemek için gözlerini kapatıyorlar.
Zaten bu arkadaşlar daha önce Gazze soykırımının altıncı ayına kadar da böyle bir şeye inanmamıştılar. Çünkü hükümet o zaman da “yok” diyordu. Onun için ancak Erdoğan “Bu işe artık son veriyoruz” dediğinde inandılar, “Haa, varmış demek” dediler.
Halbuki bu ülkede olmayan bir şeyin var olduğunu iddia edebilmek için iktidar mensubu olmak gerekir. Bu bir. İkincisi, iktidarın aslında yapmamış olduğu bir şeyi yaptığını söyleyebilmek için o şeyin iyi bir şey olması şartı vardır. İktidara zarar verebilecek en küçük bir yanlış bilginin kazara paylaşılması ise “tarihin en büyük iftira kampanyası” olarak gösterilip mutlaka cezalandırılır.
Hatırlayın: Daha geçen ay “Yenidoğan çetesi” davasına bakan savcının görevden alındığı şeklindeki yanlış bir duyumu haberleştiren bazı gazeteciler, Adalet Bakanlığının açıklaması sonrası gerekli düzeltmeyi yaptıkları halde, apar topar gözaltına alındılar. Yanıltıcı bilgi yaymak suçlamasıyla halen yargılanıyorlar.
Demek ki mevcut iktidarın zahiren bile olsa haklı sayılabileceği bir konuda sessiz kalması, alttan alması, bunu gündeme getirenlere hoşgörü göstermesi kendisinden beklenebilecek bir tavır değil.
İsrail ile ticaretin devam etmediğini söylüyorlar ama bunun aksini söyleyenleri Cumhurbaşkanına hakaretten veya gösteri ve toplantı yasasına muhalefetten yargılıyorlar. “Yanlış bilgi yayma” suçlamasında bulunamıyorlar. Gerçek apaçık ortada çünkü.
Şu da var ki söz konusu ticareti sürdüren şirketler isim isim yazıldı. Tek bir tanesi bile bu haberleri yalanlayamadı. “Hayır, biz İsrail ile ticaret yapmıyoruz” diyemedi.
MÜSİAD “Bizim üyelerimiz arasında bu işi yapan hiç kimse yok” açıklaması yapabildi mi? Yapamadı. Bu işleri kotaranların tamamına yakını bahsettiğimiz derneğin üyesi çünkü. Ama Gazze’de katliamın sona ermesi çağrılarının yapıldığı Galata Köprüsündeki yürüyüşe katıldı Müsiad.
Galata Köprüsünde yürüyen vatandaşlara gelince… Bu insanlar samimi duygularının ve inançlarının gereği olarak böyle bir etkinlikte yer aldılar elbette. Ne var ki burada da başka bir problemi görmemek mümkün değil. Benzer vesilelerle bu hususu daha önce de yazmıştım, tekrar söylemeye çalışacağım:
En başta ABD ve Almanya olmak üzere Batı ülkelerinde hükümetler İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırımın arkasında yer almaktan hiç geri durmasalar da geçtiğimiz on dört ay boyunca Batı dünyasının neredeyse her yerinde her hafta sonu bir Gazze eylemi gerçekleştirildi. Berlin’de, Melbourne’da, Dublin’de, Londra’da, New York’ta ve başka birçok şehirde her birine on binlerce kişinin katıldığı kitlesel gösteriler gerçekleşti.
Ne olursa olsun, Batı dünyasında insanlar Siyonist vahşetin durdurulması veya İsrail’e desteğin sonlanması için kendi hükümetleri üzerinde bir kamuoyu baskısı oluşturmaya çalışıyorlar. Bu uğurda kendilerini yakanlar bile var.
Bizde ise Gazze’de olanlar konusunda hassasiyet taşıdıklarından emin olduğumuz kitleler ancak hükümet çağırırsa protesto gösterilerine katılıyorlar. Siyasi iktidar Gazze için bir protestoya çağırsa gidiyorlar elbette. Ama ille de yukarıdan bir çağrı almaları gerekiyor. “Ne yapılması gerektiğini en iyi büyüklerimiz bilir” inancı bu insanların kendi vicdanlarını dinlemelerine izin vermiyor sanki.
Oysa hükümetlerin tutumlarını belirleyen yalnızca soyut politika hesapları değildir, aynı zamanda kendi toplumlarının arzu ve talepleridir. Siz hükümetinize “Her ne yapıyorsan güzel yapıyorsun, sana sözüm yok” diye her konuda açık çek veriyorsanız hükümetiniz de sizin belirli konulardaki beklentilerinizi önemsemez.
Bütün her şeye rağmen İsrail ile ticari ve diplomatik ilişkilerin sürdürülmesi hükümet açısından vazgeçilmez olabilir. Bir yandan kuru sıkı hamaset devam ederken öbür taraftan durumu idare etmeye çalışmak zorunlu bir tercih kabul edilebilir. Ne var ki herkesin bu konuda hükümetle aynı hizaya geçmesi gerekir mi? Neyin doğru, neyin yanlış olduğuna kendi aklımızla ve vicdanımızla mı karar vermemiz gerekir yoksa hükümet neylerse güzel eyler diye oturup beklememiz mi?
Burada asıl problem hükümetin eylemiyle söylemi arasındaki tutarsızlık değil. Hükümetin bu konudaki tutarsızlığının koskoca bir camianın tutarsızlığına dönüşmesi asıl problem.
Nazım Hikmet’in dediği gibi: Ne sen bunun farkındasın ne de Galata Köprüsünde yürüyenler farkında.