Bu da bir geri çekilme değil mi?
Karadeniz’in sahilleri sarp. Deniz biter bitmez dağ başlıyor. Sahillerde asker yürütecek düzlükler bulmak imkânsız.
Bu yüzden askeri ve erzakı doğu cephesine yakın yerlere kadar denizden nakletmeniz gerekiyor.
Osmanlı ordusu o günlerde İstanbul’un ve Boğazlar’ın korunmasına öncelik vermiş. Çünkü Rusya ve Avrupa’nın asıl işgal etmek istedikleri yerler buralar.
Aslında doğru da yapmışlar. Sarıkamış muharebesinden biraz sonra başlayacak Çanakkale Savaşını İstanbul ve Boğazlar bölgesinde o günlerde aldığımız tedbirler sayesinde kazanıyoruz.
Öyleyse, doğu cephesini takviye ihtiyacı doğduğunda sevkiyat ağırlıklı olarak İstanbul’dan Trabzon’a kadar deniz yoluyla yapılacak.
Trabzon Limanı’ndan Hamsiköy’e çıkan bir dekovil (hafif raylı sistem) hattı var. Hamsiköy’den sonra karayolu.
Bilhassa Yavuz’ın hasarlı ya da hizmet dışı olduğu zamanlarda Karadeniz’e Rus donanması hâkim.
Böyle durumlarda İstanbul’dan doğu cephesine asker ya da erzak ulaştırmak aylar sürüyor.
Kolorduların, Tümenlerin, alayların mevcutları, hastalıklardan, açlıktan ya da muharebelerdeki kayıplardan dolayı sürekli eksiliyor.
Mesela tam kazanacakken kaybettiğimiz Sarıkamış muharebesi öncesi 40 bin mevcutlu 10. Kolordu “14 saatlik yürüyüşten sonra 3 bin askerle Allahuekber dağlarının eteğine inebilmiş.”
Geri kalanı ne olmuş?
Bir kısmı hepimizin ağzımızda sakız ettiğimiz gibi kışlık elbiseleri lojistikle ve savaşın zamanlamasıyla ilgili ciddi sorunlardan dolayı soğuktan donmuş.
Firarlar da birliklerin mevcutlarının eksilmesinde önemli bir faktör.
Yine de Sarıkamış Muharebesinde Ruslar’ın karşısına yeteri kadar kuvvetle çıkabiliyoruz.
Mareşal Fevzi Çakmak durumu şöyle anlatıyor:
“29 Aralık 1914: Sarıkamış’ta kesin muharebe gerçekleşiyor. Bizim çok az mevcutlu 40 taburumuz, Rusların da düzenli birlikleri dahil 22 taburu toplanıyor. Kuvvetler denk sayılabilir. Toplarımız sayı bakımından eşit olsa bile düşmanın cephanesi bol, bizim dağ topumuz düşmanın obüs topları var. Taburlarımızın çoğu mevcutlarının dörtte üçünü kaybetmiş durumdayken Rus taburlarının mevcudu hala tamdı. Ruslar lojistik destek hatlarının üzerinde ve kısmen binaların içinde savaşıyorlar. İaşe ve cephane ikmali doğal olarak bize göre çok kolay.”
“10. Kolordu bugün Sarıkamış’a giriyor. Bizim asker aç olduğu için yiyecek bulmak üzere dağılıyor. Ruslar karşı taarruzlarıyla bizi tekrar geriye atıyorlar. Böylece 26 Aralık’ta olduğu gibi 29 Aralık’ta da fırsatı kaçırdık.”
“2 Ocak 1915: Enver Paşa artık durumun tehlikede olduğunu kavradı. Bugün Albay Hafız Hakkı’yı “Paşa” yaparak 9. Ve 10. Kolordudan oluşan sol kanat ordusu komutanlığına atadı. 10. Kolordunun mevcudu 600 asker, 9. Kolordunun mevcudu 344 asker, 12 top, 12 makineli tüfek seviyesine düşmüştü.”
Sonuçta kaybediyoruz.
Askerimiz Allahuekber dağlarında soğuktan donduğu için mi?
Etkisi var.
Ama Fevzi Çakmak’ın anlattığı gibi bazı önemli fırsatları kaçırmamızın, bazı kritik anlarda komutanlarımızın yanlış kararlar vermesinin de etkisi var.
Mareşal Sarıkamış Muharebesiyle ilgili bazı tanıklıklara da müracaat etmiş.
“Maslofski: Türkler savunmada büyük kahramanlık gösterdiler. Soğuktan donmuş Türk askerleri son kurşunlarını atmışlardı. Türklerin Sarıkamış muharebesini kazanmalarına çok az kalmıştı. Türk planı başarısı sayılamayacak derecede çıkarlar içeriyordu. Türklerin yüksek düzeydeki dayanıklılıklarından ve cesaretlerinden Alman subayları yararlanamadılar.”
“İngilizler: Yarı aç yarı çıplak Türk ordusu öyle bir kararlılık ve tahammül gösterdi ki imkânsız bir işi az kalsın başarıyordu.”
Sarıkamış muharebesi bir dönüm noktası. Ardından Rusların Anadolu içlerine, Erzurum’a, Trabzon’a, Giresun’a, Erzincan’a doğru ilerleyişleri başlıyor.
Mareşal Fevzi Çakmak bu muharebeleri ve geri çekilişleri çok ayrıntılı bir şekilde haritalarla, krokilerle anlatıyor.
Böylece, ben de bizim Karakısrak Yaylasında hala yerleri belli olan, ara sıra çocukların eşme çelik oynarken fişek buldukları eski Rus ve Türk siperlerinin hikayesini daha iyi anlıyorum.
Biz oynardık çelik; şimdi yaylalarda çelik oynayacak çocuk kalmadı.
İnek bile yok yaylalarda!
Dolayısıyla Vakfıkebir tereyağı dediğimiz nimet de artık yok.
Bu da başka bir geri çekilme sayılmaz mı?