Kör göze parmak sokmak
2003 Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Coetzee “Petersburg’lu Usta” eserinde “Hiç kimse görmek istemeyen biri kadar kör olamaz.” diyor. Bu yazıda somut veriler üzerinden Cumhuriyet’ten günümüze eğitim mevzusuna zaman zaman Coetzee’den de alıntılar yaparak yolculuğa çıkalım. Yolculukta kör göze soktuğumuz parmakların hesabı da ortaya çıkacaktır.
Cumhuriyet kurulurken ülke bütçesinin %2,44 eğitime ayrılmış. Günümüzde bütçenin %9,74’ü eğitime ayrılıyor.
Cumhuriyet’in kurulduğu 1923-1924
eğitim-öğretim döneminde
5133 okul,
12.226 öğretmen,
361.514 öğrenci mevcuttu.
1923-1929 yılları arası öğretmen maaşlarıyla ilgili net bir rakama ulaşamadım.
1938’de ise ilkokul öğretmeni 20 lira (20 dolar), ortaokul öğretmeni 40 lira (40 dolar), lise öğretmeni 50 lira (50 dolar) maaş alıyordu.
AK Parti’nin iktidara gelmeden önceki 2002-2003 eğitim öğretim döneminde okul sayısı 43.969 ( bunların içinde 2395 özel okuldan oluşuyor.),
367.145 derslik ,
540.433 öğretmen,
13.675.285 öğrenci
14.178 kütüphane
21.849 laboratuvar bulunuyordu.
Okul öncesi eğitim oranı %11,70’ti.
Öğretmen başına ortalama 25 öğrenci düşüyordu.
2002’de öğretmenliğe yeni başkayan bir öğretmen 635 bin lira (378 dolar) maaş alıyordu.
Günümüze gelindiğinde 2023-2024 eğitim öğretim döneminde 74.549 okul ( özel okul sayısı 13431 ),
751.569 derslik,
1.146.177 öğretmen,
19.126.106 öğrenci,
46.828 kütüphane,
52.954 laboratuvar var.
Okul öncesi eğitim % 85,70.
Günümüzde öğretmen başına ortalama 17 öğrenci düşüyor.
Günümüzde okula yeni başlayan öğretmenlerin maaşı 46, uzman öğretmenlerin maaşı 58, başöğretmenlerin maaşı 64 bin lira.
Maaş ortalaması 56 bin lira olup bu da 1577 dolar.
Cumhuriyet tarihinden günümüze kadar eğitime en büyük destek ve yatırımın AK Parti döneminde olduğunu rakamlar üzerinden görüyoruz. Rakamlarla verdiğim bilgileri “Geçmişten Günümüze Rakamlarla Eğitim” başlığı altında MEB’in sitesinden bulabilirsiniz.
Türkiye’de okulların fiziki altyapısı büyük ölçüde sağlanılıyor. Kitap, döküman, öğretmen, eğitime dijital destek ve diğer destekler de geçmişte görmediğimiz kadar yeteri düzeye ulaştırılıyor.
Tüm bunlara rağmen eğitim seviyemiz neden yerlerde, diyeceğim ama bu diyeceklerimde beni reddeden bir uluslararası açıklama geldi geçtiğimiz Aralık’ta: Türkiye’nin TIMMS’teki yükselişi.
TIMSS 4 yılda bir 44 OECD ülkesinde 4. ve 8. sınıflarda Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması yapan kurum. Öğrencilerin matematik ve fen alanlarında kazandıkları bilgi ve becerileri değerlendirip ülkelerin başarı sıralamasını açıklıyor.
TIMSS sonuçlarına göre 2023 bilgi ve beceri ölçümünde 44 OECD ülkeleri arasında Türkiye’nin eğitim başarısında sürpriz oldu. Türkiye 4. sınıflarda; fen bilimlerinde 2., matematik alanında 4. sıraya yükseldi.
Hakeza sekizinci sınıflarda da fen bilimleri sıralamasında 5., matematikte 10. sıraya yükseldi.
Türkiye eğitim başarı sıralamasında eğitimde örnek gösterilen Finlandiya başta olmak üzere İtalya, Norveç, İngiltere, Amerika gibi birçok ülkeyi geride bıraktı.
Buna rağmen Türkiye’nin eğitim niteliği bu ülkelerin ilerisindedir diyebiliyor muyuz?
Bu duruma bırakın varandaşın inanması, eğitimin lokomotifi olan MEB’in bürokratları, öğretmenleri hatta sırada yerini alan öğrenciler dahi inanmıyor.
Peki TIMSS rakamları yanlış olabilir mi? Son birkaç yılda gözle görülür, elle tutulur bir düzelme olmamasına rağmen TIMMS sonuçları neden yüksek çıktı? Ya da TIMMS sonuçlarının yüksekliğiyle eğitim durumumuzun zavallı vehameti arasındaki orantı nedir?
Türkiye’nin TIMMS’taki yükselişinde yukarıda saydığımız AK Parti döneminde yapılan fiziki düzeltmelerden, döküman desteği, kişi başına düşen öğrenci sayısındaki düzelmelere kadar birçok iyileştirmenin etkisi elbette var.
Ancak MEB eğitimdeki fiziki iyileştirmeyi liyakat ve nitelik ile taçlandırmak yerine PISA soru tarzına geçip kısa yoldan dünya sıralamasında yükselmeyi tercih etti.
Türkiye, 2018’den beri uygulanan LGS’yle birlikte “Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı" olan PISA’ya dönüştürmeye çalıştı soru hazırlama tarzını.
Biraz daha açalım. Cumhuriyet ile birlikte mevcut soru sorma ve hazırlama mantığımız kitabın ve dökümanın az olduğu dönemlerin alışkanlığıyla bilgiyi ezberleyip akılda tutma üzerine kuruluydu.
2000’li yıllara geldiğimizde bilgisayar, internet, cep telefonu ve dijital dünyayla birlikte bilgi artık yedi yirmi dört cebimizde taşıdığımız bir tuş kadar elimizin altında.
Gelişmiş ülkeler, bilgiyi artık ezberlemenin gereksiz bir yük olduğunu düşünüp temel bilgileri öğrenciye öğrettikten sonra temel bilgileri baz alıp öğrenciye bilgiyi yorumlama ve üretime dönüştürme odaklı bir eğitime geçiş yaptı.
Türkiye, çeyrek asır sonra bunun farkına varıp
bilip bilmeme odaklı sert soru sorma tarzından vazgeçti. Bilgi ve bilginin yorumlanmasına dayalı soruya geçti. Ön bilgiyi verip verilen bilgiden yola çıkarak temel bilgileri sorgulama, bilginin öğrenci tarafından doğru öğrenilip anlaşılmasını sağlama, bilgiyi yorumlama, yeni bilgi kanalları oluşturma gibi öğrenciye yeni ufuklar kazandıran soru hazırlama yoluna girdi.
Bu hazırlık TIMMS ile birlikte Türkiye’nin PISA sıralamasında da yükselişe geçmesini sağladı.
Coetzee aynı eserinde “Okullarımızda yeni erkekler ve yeni kadınlar yaratacağız herkes yeni bir yürekle yeniden doğacak .” misali yeni bir neslin inkişafı yeni nesil sorularla doğmadı ama Türkiye’ye kısa yoldan dünya sıralamasında köşeyi dönmesini şimdilik sağladı.
Hal böyle olunca kerameti kendinden menkul bilen maarif zevatı mal bulmuş Mağribi gibi makamını garantiledi.
Eğitimin can çekişmesine, her gece dünyanın dijital çöplüğünde uyuklayan gençlerin uykusuzluğuna, mesleki motivasyonsuzlukta dip yapmış öğretmenlerin mahmurluğuna, iş ev hayat pahalılığı arasında çocuklarıyla doğru iletişim kurmada çaresiz kalmış ebeveynlerin imdadına, 12 yıllık zorunlu eğitimin kazanım ve kayıplarının masada çözüm bekleyen haline, ekonomi okuldan nitelikli elemen beklerken fabrikadan çıkan defolu eğitimin vehametine vb birçok acil çözüm bekleyen meselelerimizi maalesef TIMMS sıralaması sümen altı etti.
Sevgili okur farkındayım eğitim sorunlarımız en az Nuri Bilge ve Zeki Demirkubuz filmleri kadar uzun ve sıkıcı. Uluslararası film festivallerinde kabul görüp ödül almış yönetmenlerimiz için ithamımı doğru bulmayıp beni yadırgayabilirsiniz. Yadırgamalarınız filmleri uzun ve sıkıcılıktan kurtarmaz benim nezdimde.