“Huzur”a çıkmaya hazır mıyız?

İslâm kültüründe bu gece İsra ve Mirac’ın yaşandığı kabul edilen gece.

İsra gece yürüyüşü, Mirac Huzur’a çıkış demek.

İslâm, bu gecelerin kutlanmasından ibaret değil. İslâm’da her şeyin hayatla ve kişilikle bir bağlantısı olmalı. Çünkü hayat, insanı insan kılan – insanın insan olarak sorgulandığı olgu ve hayatın hesabı verilecek.

Zaten diyelim Mirac da “Namaz mü’minin miracıdır” denerek hayata taşınmış. Yani namazı namaz gibi eda ederseniz, Huzur’a çıkmış olur, günde 5 defa Huzur’a çıkmış olan insan da kalbî donanıma kavuşmuş olur.

Bir de “İsra” yı gerçekleştirirseniz. Yani Huzur’a çıkış için gerekli olan iç yolculuğu yaşarsanız…

Peki namazla irtibatı ne o iç yolculuğunun?

Temizlenme süreci … “Hades” denen şeyden arınma… “Hades” “manevi kir” anlamına geliyor ve namaza hazırlanma sürecinde devreye giren “Abdest” insanı “Hades” ten yani “manevi kir” den arındırıyor.

El, ayak, yüz, ağız, kulak, baş… Huzur’a çıkışa hazırlanıyor. El ile yaptığından arın, dil ile, kulak ile, göz ile, ayak ile, baş ile yaptığın açık – örtülü bütün çarpıklıklardan arın.

Arın çünkü Huzur’a, görünen kirlerle çıkamayacağın gibi, bunu zaten istemeyeceğin gibi, görünmeyen ama senin de, çıkacağın Yüce Huzur’un da bildiğini bildiğin kirlerden arınmadan olmaz. Tara kendini, kalbini tara, zihnini tara, oralara düşen kirlerin farkına var ve eline aldığın su hepsini gidersin. Temiz ol, arı – duru ol.

Günde beş kere… “Huzur’a çıkacağım” bilincini yüklen.

Elini yüzünü yıkarken, “Yine kirlenmişim” kaygısı taşı. “Huzur” dan ayrılırken sonraki hayatında temiz kalma iradesini kuşan.

“Niyet” ederken namaza, “Allahüekber” derken, gerçekten “Namaza gir.” Bir yerlerin dışarda kalmasın, aklını, kalbini dışarda unutma, olmaz bu, kabul edilmez. “Yazıklar olsun” diye kınanırsın.

Namaz ve Mirac birbirini çağrıştırıyorsa, İslâm, insanın önüne ne büyük bir imkânı ve sınavı koymuş oluyor. Al işte, senin kutlu Önderinin bir gece içinde yaşadığı muhteşem ötesi tecrübeyi, sana günde beş kere yaşama imkânı verilmiş.

Kur’an’da bu işin öyle çok kolay olmadığı hatırlatılıyor. “Namaz kılıp da namazının farkında olmayan” insan tipine işaret edilmiş. “Veyl” kelimesi kullanılıyor bu insan tipi için. Demek “Huzur” da “Veyl olsun” diye bir

mukabelede de bulunulabilir. Ne diyelim? Sen Rahmansın, Rahimsin diyelim. Kalplerimizi korumak için sığınılacak kim var Sen’den başka?

İsra ve Mirac bizim hayat seyrimizi de anlatıyor. Huzur-u ilahideyiz her an. Her an. Her an. Namaz içinde ve dışında. İç ve dış bile itibari. Namazda da sınav var, hayatın tüm safhalarında da… Namaz biraz bizi çekip alıyor dağılmış alanlardan, “Kendine gel, diyor, işte asıl iş burada…”

Bir de Kur’an diliyle “Ve hüve meeküm eyne ma küntüm” var. (Hadid suresi. 4) Soru şu: O bizimle beraberken biz kiminle beraberiz? Mirac bilincini yüklenenler o sorunun ve cevabının farkında olanlardır.

Mirac bilincini kuşanma dileğiyle…

BAKANA MEDYA ZIRHI – AHLÂK DA MI YANDI?

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy ve Bolu Özel İdaresi, Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın “kötü adam” imajına ve iktidarın medya alanında oluşturduğu güce ne kadar şükretse az.

Tanju Özcan uygulamaları ile kendi partisinde bile tartışılan bir isim. Onun “Vur abalıya” muamelesi görmesi o kadar tabii ki… Yangın – İtfaiye ve Belediye dendiğinde bağlantıların hemen kurulması da tabii. Zincirin bir yerinde o da var, ama ilk planda pozitif rolde. Otel adına sorulduğunda “Yangın tertibatınız yeterli değil” raporu verilmiş. Sonra? Sonra Otel dilekçesini geri çekmiş. Belli ki raporu alabileceği başka yer bulmuş.

Belediyenin, ya da İtfaiye’nin buradaki günahı ne? Vicdan… Belediyenin vicdanı harekete geçmeliymiş ve “Otel bize başvurdu, yangın tertibatını yetersiz gördük, ama dilekçeyi geri çektiler, aman dikkat!” diye sağa sola bağırmalıymış…

Belediye kime başvurabilirdi? Valiliğe, Turizm Bakanlığına, başkalarına…. Başvurmamış. Bunun bir yargısal yaptırımı olabilir mi? Belki. Ama evet, vicdan sorgulamasına gerek var. Belki siyasi gerilimler sebebiyle kurumlar arasındaki iletişimsizliğin sorgulanmasına…

Peki sonra?

Sonrasının tamamında Otelcilerin, otelin bulunduğu yerde yetkili olan İl Özel İdaresi’nin ve Bakanlığın sorumluluğu var. Var da, bu sorumluluğun adını koymak için insaf ya da dürüstlük de gerekiyor. Peki orada ne oluyor? Orada iktidara yakın medyanın katakullisi ya da zaafları devreye giriyor. Pek çok örnek var. Herkes kendi yazdıklarına, söylediklerine bir baksın.

Günlerdir iktidara yakın medyada pek çok yazı okuyorum, ya da pek çok tv programı izliyorum. Birisi de çıkıp “İl Özel İdaresi nerede ya da Turizm Bakanı niye susuyor?” diye sorsun. Bütün kusurlar fail-i meçhul niteliğinde… Yok be kardeşim. Sanki bütün bu turistik otellerden Tanju Özcan sorumlu… Bu hengâmede onu döversek 78 canın acısına değer…

Bu mudur?

İnsaf bu mudur?

Tanju Özcan’ı sorguladığımız vicdan bu mudur?

78 cana, onca çocuğa, anneye yönelik sorumluluk bu mudur?

Herkes soruyor:

-Yarın bilmem hangi şehirdeki otelde bir yangın çıkarsa orada da bir Tanju Özcan mı aranacak?

Tanju Özcan, isminin “Kötü adam” a çıkmış olmasını kendisi sorgulasın. Ama biz 78 canın, ya da böyle, arkası bir türlü gelmeyen facialardan gerçekte nasıl kurtulamadığımızın muhasebesini yapmak durumundayız.

Bakan Ersoy’un çok özel bir koruma gördüğü açık. Facia gerçekten dehşet verici, sorumluluk her yönden Bakanlığa ve İl Özel İdaresi’ne ait, yarınlarda meydana geleceklerin sorgulanması lâzım, ama ortada bakan yok, İl Özel idaresi adına vali yok. O zaman bütün bu olup bitenlerin de “Cumhurbaşkanının liderliğinde ya da talimatıyla gerçekleştiği” ni mi düşüneceğiz? Neyin, hangi olayın?

Bir medya ahlâkı sorunu var apaçık. Birisini ipe çekiyorsunuz, ötekinin üzerine koruma şalı geriyorsunuz. Utanç verici. Ama tutmuyor çünkü Şamil Tayyar diye birisi çıkıp, bu balona iğneyi batırıyor. Yakındır Şamil Tayyar’ın da ipinin çekilmesi… Şamil Tayyar’ı ekrana çıkaran tv kanalının kulağı bir yerlerden çoktan çekilmiş olmalıdır.

Birisinin çıkıp “Ya arkadaşlar yanlış yapmıyor muyuz, Belediyenin vermediği yangın raporunu Otel sahipleri bir yerlerden almış ve buna da Bakanlık – İl Özel İdaresi göz yummuş, Bakanın şirketi otel için pazarlama yapmış, yangın olmasa işler yürüyüp gidecekti, yangın oldu, facia gerçekleşti, niye görmüyoruz Bakanlığın sorumluluğunu?” sorusunu sorması ahlâki bir zorunluluk değil mi?

Ne yani 22 yıldır gerçekleşen medya operasyonlarında ahlâk da mı yandı, bitti kül oldu? Neyin cenazesi kalktı da haberimiz olmadı?

YORUMLAR (158)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
158 Yorum