Allah’ı da yalanlarınızla aldatabilir misiniz?
Son dönemde Türkiye’nin hiç de hak etmediği hukuksuzlukları, adaletsizlikleri ve memleketin içine düştüğü sahipsizliği gördükçe öylesine derin bir vicdan azabı yaşıyorum ki; içimden tek satır bile yazı yazmak gelmiyor.
Ama her şeye rağmen, hakikati söylemenin elzem olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Çünkü benim inandığım dinde yalan söylemek, Allah’ın yarattığı bütün varlıklara karşı adaletsizlik yapmak men edilmiştir.
Eğer bir iktidar muhaliflerini susturmak için hukuku silah olarak kullanıyorsa, adaletin terazisini bozuyorsa, kendi kusurlarını başkalarının üzerine atarak onları günah keçisi ilan ediyorsa o toplumda ahlaki çürüme ve yozlaşma kaçınılmazdır.
Düşünün ki Kartalkaya’daki yangın faciasında 78 canımızı kaybettik ve acılar henüz çok taze. Ancak görüyoruz ki içlerinde dindarlık iddiasında olan gazetelerin de bulunduğu iktidar medyası, evlerine ateş düşen ailelerin acıları üzerinden siyasi hesaplaşma derdine düşmüş bulunuyorlar. Öylesine acınası bir haldeler ki facianın en büyük sorumlusu olan Kültür ve Turizm Bakanını korumak için adeta ‘yalan üretim merkezi’ gibi çalışıyorlar.
İçlerindeki en küçük vicdan kırıntısını bile sırf siyasi ve ideolojik hedefleri uğruna yok eden insanların böylesine yalana teslim olmaları, doğrusu akla ve izana sığmıyor. Dindarlar adına dehşet verici bir durum ama kelimeleri eğip bükmeden söylemek zorundayım; acaba bu insanlar Allah’ı da bu tür yalanlarla kandırabileceklerine inanıyor olabilirler mi?
Muhtemelen içten içe böyle düşünüyor olmalılar ki; hiçbir ahlaki kural tanımadan, nasıl yalanlar üretiriz de Turizm Bakanlığının açık ihmalini ve sorumluluğunu belediyeye yükleriz diye, eminim kendi vicdanlarını bile sızlatan yalanlardan medet umuyorlar.
Oysa mesele son derece açık; otel sahibi, itfaiyeden rapor istiyor, onlar da gerekli kontrolü yapıyor ve sekiz eksik tespit ediyor. Ama rapor istediği gibi çıkmayınca otel dilekçesini geri çekiyor ve yoluna devam ediyor.
Mevzuat da zaten 2021 yılında yapılan değişiklikle, otellerde yangın güvenliği denetim yetkisini belediyelerden alarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devretmiş. İddiaya göre bu değişiklik, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un Bodrum’daki otel projesine ilişkin sorunları çözmek için yapılmış.
Ama yalan makinesi medya, her gün “Belediye onaylı facia”, “Katilsin Tanju” benzeri manşetlerle bakanlığı korumak için adeta yüz takla atmaktan çekinmiyor. Evet Bolu Belediye Başkanı’nın, Suriye’deki diktatörün zulmünden kaçan insanlara karşı uygulamaları kelimenin tam anlamıyla ırkçı bir tavırdı. Vicdan sahibi herkesin bu tavra karşı çıkması gerekir, ben de bu konuda sert yazılar yazdım. Ama facianın gerçek sorumlularını gözden kaçırmak için, Bolu Belediye Başkanı’nı günah keçisi ilan etmek vicdanla, ahlakla, adaletle bağdaştırmak asla mümkün değildir. Hele de bunu yapanlar dindarlık iddiasında olan insanlarsa, tam bir vicdan ve ahlak fukaralığıdır.
Ancak ne hikmetse dindarlık iddiası taşıyan bu medyadan bir Allah’ın kulu da çıkıp, oteller konusunda tek yetkili olan Kültür Bakanı’na sorumluluğunu ima eden en küçük bir soru sorma erdemliliğini bile gösteremiyor.
Dahası memleketin Adalet Bakanı “Ucu nereye giderse gitsin, soruşturmanın kararlılıkla sürdürülmesi söz konusu” şeklinde beyanatlar veriyor ama bir kez olsun “Kültür Bakanı da sorumluysa adalet önünde hesap verecektir” deme cesaretini gösteremiyor.
Peki yangın faciasında hayatını kaybeden çocukların, bebeklerin hesabı kimden sorulacak?
Diyelim ki olayın üzerinde bir sis perdesi oluşturup uydurulmuş ‘itfaiye hikayeleri’ anlatarak ve de ‘cambaza bak’ numarasıyla bugünü atlattınız. Peki bu kadar büyük yalanlardan sonra vicdanınız hiç sızlamayacak mı?
Unutmayalım kim nasıl planlar, hesaplar yaparsa yapsın ve de nasıl yalanlar üretirse üretsin, gerçekler bir gün mutlaka ortaya çıkar. Mesela Kültür Bakanı facianın daha birinci gününde, alelacele itfaiyeye işaret ederek olayı kendinden uzaklaştırdığını sanmıştı.
Oysa tam tersi oldu, gün geçtikçe öylesine katakulli işler ve skandal belgeler ortaya çıkıyor ki, bakanın etrafındaki toplumsal baskı çemberi de giderek daralıyor. Böyle giderse iktidar medyasının yalanları da toplumu kandırmaya yetmeyebilir.
CHP lideri Özgür Özel’in dillendirdiği şu iddia, özellikle AK Parti’nin toplum nezdindeki görüntüsünü ciddi anlamda zedeleyebilir: “Adalet Bakanlığı, ‘Sorumlular arasına belediyeyi ekleyin, bakanlığı çıkartın’ diye bilirkişi heyetine baskı yaptı. Bununla ilgili Adalet Bakanı’nı aradım, yanıt vermedi. İnisiyatif kullandık, kamuoyuyla raporu paylaştık. O rapor milletin malıdır. Rapor da korsan değil, tutanaklar var.”
AK Parti hikayesinin böylesine dramatik bir sona doğru ilerlemesini ve memleket meseleleri konusundaki duyarsızlığını gördükçe içimden ‘Kim bu partiyi bu hallere düşürdü?’ demekten kendimi alamıyorum.