Hukuksuzluğun çukuru düşündüğümüzden daha karanlık

Batı medeniyetlerinin neden daha gelişmiş olduğunu düşündüğümüzde aklımıza gelen ilk cevap “hukuka saygı duymak, onu layıkıyla uygulamak” cümlesidir.

Meselenin özüne inmemiz gerekirse şu sonuca varabiliriz: Batı medeniyeti sadece hukuku değil hukukun üstünlüğünü de ödüllendirdiği için kurallara uymayı toplum nezdinde bir alışkanlık haline getirebildi. Kanun önünde herkesin eşit haklara sahip olduğu, aynı hukuksal güvenceler altına alındığına dair yasalar çok çileli yollardan geçilerek ve uzun süreçler içerisinde bu yolda bir sabit oluşturdu.

Bu sistem aynı zamanda iktidar gücünün hiçbir şekilde hukuktan üstün bir güç olmamasının da garanti edildiği bir toplum düzeniydi. Hukukun keyfi bir biçimde, insanların menfaatlerine göre kullanılmasına yer bırakmayan yasalara sahip bir toplum olmanın getirisi bir medeniyet tasavvuru olarak neşet etti. İktidarın umduğu gücü hukukun gücüyle elde edeceği bir sistem gelişmenin anayasaya olan bağlılıkla paralel olduğunu anladı. Güven duyulan toplumlarda yatırımlar arttı, kalkınmayla paralel olarak refah ilerlerdi. Kısacası Batı, Orta Doğu toplumları gibi hazineden ve bitmeyeceği sanılan kaynaklardan nemalanmak yerine adaletle gelecek bir kalkınma sürecine inandı. Öyle de oldu.

Belirlenmiş yasaların yönetilenlerin rızasıyla uyumlu bir şekilde işlevselleştirildiği toplumlar bu ilke etrafında normal bir kamu düzeni sürebilirdi. Biz bu konuya başlarda oldukça yakınlaşmış olsak da hikâyenin sonu umduğumuz gibi olmadı, olamadı…

Güvene dayalı bir toplum düzeni benim en çok hayran kaldığım hukuk başlıklarından olmuştu. Yani kanunun halk tarafından içselleştirildiği, çünkü herkese eşit bir hizmetin ve sistemin ulaştığını bildiğin için kanuna uymaktan otomatikman mutlu olduğun bir sistem. Yani önce vicdanının hukuka ait olduğu bir sistem…

Ontario eyaletinin başbakanıyla aynı döner ekmek sırasına girdiğim, doktorun muayene sırasında kendi ailesinden bireye dahi öncelik tanıyamadığı, çocuğunu adresin dışında bir okula hiçbir şekilde yazdıramayacağın, en basit hak arayışlarını dahi anında yapabildiğin bir sistem. “Bana burada kimse haksızlık yapamaz” dediğin o huzur. Müslüman ülkelerin teğet geçtiği bu emirleri başkaları uyguluyordu.

Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin girişine kutsal kitaplardan alıntılanan yazılar asılıdır. Bu yazılardan birisi de Nisa Suresi 135. Ayettir.

Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun. İnsanlar zengin olsun, yoksul olsun Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse siz hislerinize uyup adaletten ayrılmayın. Eğer adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.”

İnsanın en yakınına dahi adalet anlamında iltimas geçmemesini emreden Allah’ın lafzını dillerinden düşürmeyenlerin ülkesinde ansızın, bir gece yarısı bir bayan otel odasında rahatsız ediliyor, sanki ülkenin büyük bir gazetesinin yazarı değilmiş de bir kanun kaçağıymış gibi muamele görüyor. Muayeneye emniyete götürülüyor. Kendisinin suçsuz olduğunu ispatlayacak bit T.C. numarası sunmasına dahi müsaade edilmiyor.

Hukuka sular seller gibi muhtaç olduğumuz, katillerin dışarıda el kol sallaya gezip polis şehit edebildiği, küçücük bir mezrada katledilen bir kız evladının günlerdir katilinin bulunmadığı, Sinan Ateş davasının sonsuzluk kadar uzun sürdüğü, adaleti tesis etme konusunda zamanı hayli bol ülkede sözüm ona adalet ansızın, bir gece yarısı canhıraş tesis ediliyor!

Elif Çakır müesses nizamın adalet anlayışının ete kemiğe bürünmüş hali, bir timsali oldu. Yeri gelince kadın hakları diye diye yer gök inleten sivil toplum kuruluşları, Aile Bakanlığı neden sus pus? Ben size söyleyeyim çünkü adalet kendi yakınları için gerekli olmadığından.

Elbette bu atılan taşlar kendisine, ahlakına, adaletine güvenen ve bu uğurda bedel ödemeyi göze almış insanları kanatmaz. Fakat atılan taşlar bu yürekte ve cesaretteki insanlardan teper, muhatabını bulur ve gerekeni yapar. Çünkü adalet eninde sonunda yolunu bulur.

Hasılı, atılan taş sert olsa da çarptığı kaya daha da sertti. Yapılan tutarsız ve uzun açıklamalar, çok net bir manipülasyonun belirtileri, çünkü genelde haksızlığı savunmak orantısız şekilde ayrıntılı ve genellikle tutarsız olan dolambaçlı ifadelerle elde edilir. Yapılan açıklama da tam olarak böyle bir açıklama.

Öte yandan Elif Çakır’ın yaşadığı hukuksuzluk, uğradığı muameleye dair açıklamalar belli. Zaten hakikat basittir ve hiçbir süslemeye ihtiyaç duymaz.

Bu haksızlığa ses çıkarmayanlar yarın adalet kendilerine lazım olduğunda sessiz kalabilirler. Biz kendileri için de doğruları yazmaya, hukuku aramaya devam ederiz, içleri rahat olsun.

YORUMLAR (16)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
16 Yorum