Fenerbahçe'de lezzet eksikliği

Lezzet önemlidir. Karın doyar bir şekilde ama yediğimiz şeyden zevk almak, lezzeti hissetmek bambaşkadır.

Bazen de yediğimiz şey karnımızı doyurmaz ama tadı damağımızda kalır.

Fenerbahçe’nin oynadığı futbol için de böyle bir metafor yapmak bence yerinde olacaktır.

“The Special One” Jose Mourinho’nun geldiği ilk haftalardaki hazırlık kampı değerlendirme yazımda hocanın oynatmak istediği futbolun İsmail Kartal Fenerbahçe’sinden farklı olacağını ifade etmiştim.
Sonuç olarak Mourinho “kalenin önüne otobüs çekmek” diye tabir edilen 10 kişiyle savunma yapma taktiğinin mücidi olan kişi.

Dolayısıyla defansif bir oyun kurgusu Mourinho’nun görece daha güçlü takımlara karşı uyguladığı bir taktik anlayış, bunu biliyoruz.

Hatta son açıklamalarından birinde oynanan futboldan dolayı homurdanmaya başlayan taraftarlara da bir mesaj vermişti.

Union Saint-Gilloise maçının sonrasında “Mourinho etkisi dediğiniz şey kupalar kazanmaktır. Eylül ayında kaldıracak kupa yok. Gittiğim her kulüpte kupa kazandım. Sadece Tottenham’da bunu yapamadım, orada da kupa finalinden 2 gün önce ayrıldım. Dolayısıyla her kulüpte oluşturduğum

Mourinho etkisini eylül ayında yapamayız” demişti.

Teoride hoca haklı ama bir de Türkiye gerçekleri var.

Türk futbolseverleri defansif oyun sevmez. Evet çok düz bir tespit ama maalesef doğru. Hiç bir takım taraftarı “bu maç defansif oynayacağız” diye motive olmaz. Bizim kodlarımızda böyle bir şey yok.

Hele ki büyük takımlarda bu çok daha net bir istek. İşte tam da bu yüzden Fenerbahçe lig sıralamasında kötü durumda değil. Yani karın bir şekilde doyuyor ama oynanan oyun lezzetli değil. Belki de benim beklentim de ofansif oyun olduğu için lezzet alamıyorum.

Zira bu kadro geçtiğimiz yılın kadrosuyla büyük ölçüde aynı kadro olmasına rağmen hücum etkinlikleri açısından geçtiğimiz yılın altında bir performans gösteriyor.

İsmail Hoca’nın ahımı tutuyor, anlamış değilim.

Şaka bir yana Fenerbahçe’nin oynadığı tüm resmi maçların istatistiklerini çıkardığımda Fenerbahçe’nin topu rakibe teslim eden, az şut çeken bir ekibe dönüştüğünü görüyorum.

Anadolu takımlarında görebileceğimiz bir çekingenlik bu.

1.jpg


Gördüğünüz gibi oynanan tüm maçların ortalama istatistiklerinden topla oynama oranının yüzde 50’nin altında olduğunu, toplam pas sayısının daha az olduğunu ve isabetli şut ortalamasının 6’nın altında olduğunu görüyoruz.

Pas ortalaması da olması gerekenin çok altında. Yüzde 85’in altında olan bir pas yüzdesi büyük takımlar için kötüye işarettir.

Bu tip bir oyun oynayan takımların hücumda daha seri hareket etmesi gerekiyor ama kadroda Dzeko, Tadic, İrfan gibi isimler oyunu hızlı oynayan oyuncular değil. Bundan dolayı da geriye yaslanan Fenerbahçe atağa kalktığında da hedefe gitme yolunda çok zaman harcıyor.

Antalyaspor maçının ilk yarısı hayatımda izlediğim en sıkıcı maçlardan biriydi.

Fenerbahçe efsanesi Alex de Souza’nın ilk A takım teknik direktörlük deneyiminde bu şekilde sönük bir futbolla beklentiyi karşılaması zor görünüyor ancak Fenerbahçe’nin oyunu ya da daha doğru tabirle oyunsuzluğu da üzerinde konuşması gereken şeylerden biri.

Fenerbahçe USG karşısında skor olarak istediğini alsa da şans üretme açısından rakibinin bir hayli gerisinde kalmıştı. Antalyaspor maçı öyle olmasa da gerçekten takımın ileri de daha hareketli ve bilinçli hücum etmesi gerektiğini düşünüyorum.

İlk yarıda gerçekten de maçın başındaki akıl almaz boş kale pozisyonu dışında akla kalır bir hücum etkinliği sahaya koyamayan Fenerbahçe’de ikinci yarıya Kostic ve Fred değişikleriyle başlayan Mourinho agresif pres yapmayı amaçlıyordu.

Gerçekten de Fred girene kadar oyunda bir dinamizm yokken Fred’in girişiyle birlikte pres gücü Fenerbahçe’nin bir hayli arttı.

Arka alanda Fred’in boş alanları kapamasıyla aslında günün silik isimlerinden Szymanski’nin ön alan baskısında rahatlaması topu kazandırdı. Pozisyonun devamında da Fred bir başka etkisiz isim Tadic’e golü attıran pası verdi.

Fred’in Fenerbahçe için ne kadar önemli olduğu Fred olmadığında çok net anlaşılıyor.
Yeri dolmuyor bir türlü.

Golden hemen sonra Saint-Maximin’i kenara alıp Becao’yu oyuna sokan Mourinho Oesterwolde’yi sol beke kaydırıp önün önüne Kostic’i çekti.

Kostic ile Saint-Maximin ciddi bir forma savaşı verecek gibi duruyor zira Kostic bekten çok bir kanat oyuncusu tekniğine sahip.

Dzeko ve En Nesyri’nin istediği muz ortaları yapabilme beceresine de sahip.

Nitekim atılan ikinci gol de onun açtığı nefis ortaya En-Nesyri’yi savunmaya çalışan Thalisson’un dokunmasıyla kendi kalesine atılan gol olarak gerçekleşti.

Deplasmandan alınan 0-2 skor ve üç puan elbette güzel.

Ancak Fenerbahçe taraftarının büyük bölümü maç sonu istatistiklerinde Fenerbahçe’nin topu rakibe teslim ettiği, az şut çektiği maçlar görmek istemiyor.

Bu arada şu notu da söylemem gerek.

Fenerbahçe yorumcular tarafından yerden yere vurulduğu Galatasaray maçında belki de sezonun en pozitif istatistiklerine sahipti.

Ben asla ezildiğini düşünmüyorum.

Ancak skor Galatasaray lehineydi.

Bakalım taraftar karnın doymasını mı yoksa lezzet almayı mı daha çok önemseyecek?

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.