DEM bu DEM’dir!
Bahçeli’nin 22 Ekim tarihli meşhur Öcalan çağrısının üstünden yaklaşık üç ay geçti. Ne olup bitti? Bir muhasebe yapabilir miyiz?
Muhasebe zor, çünkü “müzakereler” hakkında pek az bilgiye sahibiz. Sanırsınız ki DEM’liler geliyor ve Meclis Başkanıyla, Bahçeliyle ve diğer partilerle, “Barış olsa ne iyi olur. Barış iyidir, savaş kötüdür.” gibi özdeyişler teati edip ayrılıyorlar.
Biraz daha elle tutulur ipuçları var: Selahattin Demirtaş’ın VE DEM heyetinin yazılı açıklaması. Bir de bizim bilmediklerimizi biliyorlar gibi konuşan başkaları; eski Çözüm Süreci’nin âkil adamları: Abdurrahim Semavi, Doğu Ergil, Doç. Dr. Vahap Coşkun.
NE DEDİ, NE DEDİ?
Bahçeli’nin çağrısı tek yönlüydü: Öcalan gelecek, PKK’yı feshettim diyecek, Bahçeli de ona umut hakkının kapılarını ardına kadar açtırıp tahliyesini sağlayacaktı. Öcalan’ın tahliyesine karşılık PKK’nın lağvı. Üç ay sonra bundan çok uzaktayız. Geldiğimiz yer bambaşka: Kürt sorunu’nun çözümüne karşı şiddete son. Kürt sorununu da Türkiye Cumhuriyeti çözecek. “Biz Öcalan’ı tutsak tutuyoruz, terörü sonlandırmaya karşılık serbest bırakacağız” paradigmasından, “Siz Kürt sorununu çözün biz çatışmayı, şiddeti sonlandıralım”a geldik. Meğer tutsak olan Öcalan değil Türkiye imiş. “Türk devletini tasfiye ettik!” diye haykırırsak terör bize umut hakkı tanıyacak.
Bakınız DEM şöyle diyor: “Görüşmelerden edindiğimiz izlenim, tüm siyasi partilerde Kürt sorunundan kaynaklı çatışmalı ve gerilimli süreci geride bırakma hususunda ortak bir arzu ve irade bulunduğu yönündedir.” Bizim bütün siyasi partiler de çatışma ve gerilimin Kürt sorunundan kaynaklandığında hem fikir! Şu ana kadar itiraz eden olmadı.
SİYASİ ÇÖZÜM YOKSA YOK
Açıklamada ne PKK ne de terör geçiyor. Terör değil, çatışma, gerilim ve iki taraf var. Bunun kaynağı da PKK falan değil “Kürt sorunu”. Açıklamanın iki yerinde bu dikkatle kurgulanmış “paradigma” tekrarlanıyor: “Kürt sorunundan kaynaklı çatışma”. Ne diyorlar? “Öcalan PKK’yı tasfiye edecek buna karşılık serbest kalacak” mı? Hayır. “Siz Kürt sorununu çözeceksiniz ancak o zaman Öcalan çağrı yapacak.” Peki Türkiye Kürt sorununu nasıl çözecek? Siyasi ve hukuki değişikliklerle. Daha önce Clausewitz’ten bahsetmiştim. Ne diyordu Clausewitz: Harp siyasetin başka yollarla devamıdır. Ne diyor Öcalan ve DEM: Siyaset harbin başka yollarla devamıdır. Siyaseten ve hukuken Kürt sorununu çözün, o zaman ve ancak o zaman biz de şiddete son verdirelim. Yoksa yok.
Âkil adam akademisyenlerimiz de tekrarlıyor aynı mesajı.
Doğu Ergil: “Ama bir anlaşma yapıldığı zaman bu sadece silah bırakma biçiminde olmayacak. Silah bırakmanın karşılığında birtakım reformlar beklenecek. Bunlar tabii demokratik, hukuki reformlar. Bunlar gerçekleşmeden silah bırakma mümkün olmayacak.”
Vahap Coşkun’un açıklaması daha da aydınlatıcı: “Gerçekten bir engel var, en büyük tartışma PKK’nin hangi şart ve koşullarda silah bırakacağı konusudur. Bu konuda pazarlıkların devam ettiğine inanıyorum. Bu mesele üzerinde devlet ile Abdullah Öcalan arasında, devlet ile PKK arasında, devlet ile YPG arasında diyalogun devam ettiğine inanıyorum. Bu bir engeldir. Diğer bir engel de bu meselenin Suriye’nin durumuna bağlı olmasıdır. Türkiye, Suriye Kürtleri ile nasıl bir ilişki kuracak? Abdullah Öcalan önceki süreçte de bir çağrı yaptı. PKK, Öcalan’a saygı gösterdi ama onun kararını yerine getirmedi. Şartlar oluşursa Abdullah Öcalan’ın çağrı yapacağını düşünüyorum. Şu anda Öcalan çağrı yapmayacak. Abdullah Öcalan ile PKK arasında, devlet ile PKK arasında bir anlaşma sağlanması gerekiyor, sonrasında Öcalan çağrı yapacak. Eğer bu şartlar yerine getirilirse PKK, Öcalan’ın çağrısını yerine getirecek. Eğer bu şartlar üzerinde bir anlaşma sağlanmamışsa, Suriye konusunda bir anlaşma sağlanmamışsa, ne Abdullah Öcalan’ın çağrı yapacağını ne de PKK’nin tutumunu değiştireceğini düşünüyorum.”…” “Türkiye’deki Kürt meselesi sadece silah bırakma değil. Doğru, silah çok büyük bir sorun. Ama Kürt sorununda siyasi talepler ve hukuki talepler var. Bu taleplerin nasıl karşılanacağı siyaset alan(ın)da tartışılacak.”
İşte böyle.
DEM DEM’DEN İBARET DEĞİL
Şunları da eklemeden bitirmeyeyim. DEM’in açıklaması Türkiye’nin sınırlarını aşıyor. Şöyle: “Ortadoğu’da yaşanan köklü ve geri döndürülemez gelişmelerin yüklediği sorumluluğa…” Tercümesi, “Güney (Irak) ve Doğu (Rojova) işi bitti. Beyhude uğraşmayın.” Sıra Kuzey’de, yani bizde herhâlde. Yukarıdaki alıntıda Vahap Coşkun Hoca da öyle diyordu…
Nihayet DEM, DEM’den ibaret değil: “Diyalog ve barış odaklı bu görüşmelerimiz ve fikir teatisi süreci, Eş Genel Başkanlarımız ve parti kurullarımız, parti bileşenimizi oluşturan siyasi parti ve oluşumlar, ittifak halinde olduğumuz siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşlarıyla da başlatılmış ve sürdürülmektedir.” Acaba DEM Parti’nin bileşenlerini oluşturan siyasî parti ve oluşumlar ve ittifak hâlinde oldukları siyasi partiler hangileri? Bir ipucu vereyim. O partiler, sizin bildiğiniz partiler değil.
Açıklamanın sonunda bir de uyarı var: “Hal böyle iken, kulaktan dolma dahi denilemeyecek uydurma söylemleri üreterek dolaşıma sokmak ve yer yer ahlaki sınırları dahi zorlayıcı gündemler oluşturmaya çalışmak, olsa olsa sonucu itibariyle savaş çığırtkanlığına bağlanmaktır.” Ben de bu tuzağa düşmemek için bütün alıntılarımı DEM’den, Demirtaş’tan ve Âkil Adamlar’dan yaptım.