Merdiven, felsefe ve ölüm...

İoanna Kuçuradi’yi dinleyeli beri daha bir dikkat ediyorum evden misafir yolcularken. ‘Aman arkanıza dikkat, merdivene güvenmeyin!’ Apartmanın ilk girişinde bacaklarını zevkten iki yana açmışçasına gireni karşılayan geniş merdiven nedense tam dairelerin önüne gelince tuhaf şekilde daralıyor, karemsi bir forma kavuşuyor sonra da geri doğru dar, keskin, kör bir boşluk oluşturuyor. ‘Biz merdiven yapmayı bilmiyoruz mesela’ diyor ve uzun uzun bunu vazife duygusu ile ilişkilendiriyordu Kuçuradi bir konuşmasında. Ben de ilkin bizim apartmanın merdivenlerini gözden geçirdim ister istemez. Felsefi düşünce hiç de umulmadık şekilde pratiğe bürünüp somutlanır oradan da zihniyet dünyamızın kodlarına açılır. Eğer hayatı kuran temel unsur sanat ve düşünce değilse her şey merdiven tehlikesine dek çıkıverir.

Artık girdiğim her binaya merdivenin gözüyle bakıyordum. Bir bakıma anahtar ve şifre gibiydi merdiven. Otellere gittiğimde inceden inceye göz gezdiriyordum. Merdiven içime oturmuştu çünkü. Geçtiğimiz birkaç gün önce onlarca insanımızın canına mal olan bir dağ otelindeki yangın tekrar önüme merdiveni getirdi. Merdivensizlik kentleşme ile başlayan yeni hayat çatımının sembollerinden sayılabilirdi. Çünkü ‘yangın merdiveni’ diye de bir olgu vardı ve yangın gibi nice felaket anında kurtarıcı rolü o oynuyordu. Üç beş hırslı ve doymak bilmez kapitalistin kurduğu dağ oteli, belediyeden devlet kurumlarına değin bir dizi sorumsuzluk zincirinin ihmaline uğramış ve iş sonuçta merdivene gelip dayanmıştı. Salt bir yapı unsuru olarak değil yaşama hakkı başta olmak üzere hemen her ayrıntıyı insan için tasarlaması gereken mimari düşünce bu binada kendisini oldu bittilerin kaderine terk etmişti. Şunca zaman yangın merdivensiz hizmet veren otelin sonsuza değin ayakta kalacağı sanılmıştı. Öyle ya bir merdiven fikri doğmamışsa başta sonra nasıl olabilirdi? Bunca yük şunca masraf anlamlı mıydı?

Bilindiği gibi merdiven dilimize Farsçadan geçmiş sonra da soyut ve somut karşılıklar edinmiştir. Sırf bir yapı unsuru diye düşünüldüğünde bile kazandığı estetik görüntü bir yana Yahya Kemal bir gazelinde ‘Nerdübanlar busiş-i nermin-i damanıyla mest’ ( o yumuşak eteğin öpüşleriyle mest olmuş merdivenler) diyerek onu kişileştirmişti. Ahmet Haşim ise ondan salt bir akşam atmosferi değil yaşam felsefesi çıkarmıştı. Kentleşmeyle birlikte merdiven yapamaz hale gelmiş olsak bile onu tasarlayıp yüceltecek duyuş alanı yok değildi. Kültür mirasımız sırf merdiven üzerinden bile okunabilir. Nasıl oldu da merdiven evlerin, yapıların en zayıf noktasına dönüştü öyleyse? O bir maliyet hesabının kurbanı oldu? Uzmanlar bile ‘deprem anında merdivenlere yönelmeyin’ uyarısını yapmak zorunda kaldılar. Şarkıda söylendiği gibi ‘kör kuyularda merdivensiz bırakılmak’ diye bir şey mi vardı?

Kartalkaya’da gece yarısı çıkan yangında onlarca sevgili insanımızın başına gelen de tam bu değil miydi? Ölümün kör kuyusunda ‘merdivensiz burakılmış’ olmuyorlar mıydı? Hele felaketin hemen yanında sanki, saç, tırnak, omuz, kalp, göz, dil, geçmiş, hayal, umut, düş, insan, emek, bilgi ne varsa kül olmamış, arkaik bir yanık kokusu taşlara, ağaçlara sinmemiş, onca çığlığın yokluk kokusu kara düşüp havayı sarmamış gibi etrafta kaymaya devam edenlerin varlığına ne demeliydi? İnsandan insana uzatılan merdiven de yanıp gitmiyor muydu böylece? Acıyla teselli, umutla umutsuzluk, varlıkla yokluk arasında insandan insana bir merdiven kurulamıyorsa asıl yangın sönmüş sayılabilir miydi? Türkiye kırılmış bir merdiven miydi artık?

Çünkü ülkemiz hemen her meselesinde magazin aklının, pop politikacı refleksinin, sorumluluk almak yerine onu bunu suçlarken hamasetle ağız dalaşının arasında çalkalanıp duruyor ve bu sebepsiz değil. Kontrollü şekilde o denli kaynak üleşimi var ki bu uğurda hiçbir temel ilkenin anlamı kalmıyor. İoanna Kuçuradi gibi nice düş ve düşünce insanının merdiven benzeri yorum ve önerileri en kolayından ötekileştirmenin, kendisinden saymamanın paradigmasıyla örtülüveriyor. Oysa öyle çok çetrefil, içinden çıkılamaz konularda kaybolmuyor Kuçuradi. Berrak bir dille, son derece hayatla örtüşük ve asıl önemlisi insandan yana konuşuyor. Polemik yapmadığı ona buna saldırmadığı için de sorumluların nezdinde yankı bulmuyor. Bu onun şahsına ait bir mesele sayılamaz. Hemen her konudaki bizim algı ve düşünme seviyemizi karşılar. Biz istemesek bile merdiven, felsefe ve ölüm arasında ilinti var. Hayatsa derdimiz daha çok var.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.