48 saatte, ‘faturayı yazalım, önümüze bakalım’ aşamasına geldik

Her büyük ve sansasyonel vakada olduğu gibi Kartalkaya faciasında da konu, kimin gerçekte sorumlu olduğuna değil, suçun siyasi olarak kime yıkılacağına geldi dayandı. Görünen o ki, kalem kağıt iktidarın elinde olduğu için fatura Bolu belediyesine çıkacak. Böylelikle hepimiz, 78 insanımızı kaybettiğimiz olaydan muhalefetin ne kadar beceriksiz olduğu dersini alacağız.

Bir otel yaşanabilecek en büyük risk olan yangın konusunda gereken hiçbir tedbiri almamış. Tedbir almadığı da kendi müracaatıyla belediye tarafından yapılan inceleme raporlanmış. Rapor istediği gibi çıkmayınca dilekçesini geri çekmiş, yoluna devam etmiş. Mevzuat da zaten o otel dahil, bütün otellerin her türlü denetim yetkisini Turizm Bakanlığı’na vermiş.

Yetki de sorumluluk da bakanlıkta ama yangından sonra, bakanlığın değil Grand Kartal Oteli’ni, aslında hiçbir oteli güvenlik açısından denetlemediği anlaşıldı. Çünkü, suçu belediyeye atmak için birçok laf edilmesine rağmen, bakanlık başka bir denetim örneği veremedi. “Kartalkaya’da CHP’li belediye suçlu çünkü biz başka yerlerdeki otelleri böyle sıkı denetliyoruz”, kabilinden tek bir belge ve bilgi yok.

Propaganda ve algı çalışmalarından sıyrılıp gerçeğe bakalım. Bakması kolay, çünkü apaçık ortada.

Belediye dahil herkesin, yoldan geçeninde de suçu olsun, tamam. Ancak, nihai denetim yetkisinin ve tekelinin Turizm Bakanlığı’nda olduğu bir düzende tali sorumluluk veya oteli ihbar etmemek bakanlığı kurtarmaz. Kanun gereği, herhangi bir kurumun veya kişinin eksik bıraktığı konular da bakanlığın sorumluluğundadır. Bu temel gerçeği ıskalayıp, karartıp ve medya gücüyle görünmez kılıp suçu muhalefete atmak, böylesi büyük bir faciada yapılacak en büyük yanlıştır.

Zihniyet böyle olduğu için, şimdi ortada bütün otellerin gerçekte yangın denetim dışında olduğu veya denetimin önemsenmediği yahut da Kartalkaya’da olduğu gibi gemisini yürütenler için önlem alma sorumluluğu olmadığı gibi devasa bir acı gerçek bulunmaktadır.

Peki biz bu ölümcül gerçek karşısında ne yapıyoruz? İş kazalarında yıllardır dünyada ilk sıraları işgal eden, insan hayatı ve sağlığını korumakta son derece başarısız bir ülkenin bugün yapmaması gereken ne varsa onu… Propaganda ve medya gücüyle suçu bir tarafa yıkıp, yangının arkasındaki sorumsuzluğu yok sayıyoruz.

Çünkü, Türkiye’nin her günü herhangi bir meselenin halliyle veya o meseleyle yüzleşmekle geçemeyecek kadar yoğundur! Çünkü, her gün siyasi taksimat mesaisi vardır ve bir sonraki seçim için geride kötü sicil bırakmamak lazımdır! İç politika, dış politika, deprem, sel, yangın farketmiyor. Kötü sicilden kaçacaksın, hiç olmazsa seçmenin kafasını karıştırıp suça ortak bulacaksın!

Müzmin ve derin bütün problemlerimizin temelinde birçok eksikle birlikte, şimdi bir kez daha yaşadığımız siyasi rekabet endişesi yatar. Çözersek, yüzleşirsek bu durum kime yarar, kime kaybettirir, seçimde sonucu ne olur, korkusu yüzünden birçok acil konunun kapağı da bu yüzden açılamaz. Bir problemin temeline inip onu yok etmeyi zaten bilmiyoruz, üzerine bir de siyasi kaygılar gelince irili ufaklı hiçbir sorun çözülemiyor.

Ortaya facia çıkınca da gerçek sorumlu yerine “siyaseten işe yarayacak sorumlu” aramaktan başka bir yol görmüyoruz. Siyaseten işe yarayan sorumlu da hiçbir zaman gerçek sorumlu olmuyor. Depremde, selde, trende, madende, otelde; hasılı canımızın yandığı her vakada tek bir siyasi sorumlunun yerinden kıpırdamaması bu anlayışın sonucudur. Bol ihmalli ve çok ölümlü kazaların tekrar tekrar yaşanması da siyaset namına himaye edilenlerin yaptıkları ve yapmadıklarının yanına kalmasındandır.

Yangından daha yakıcı olan budur.

YORUMLAR (28)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
28 Yorum