Taliban
Talihsiz milletler liginin, en talihsizlerinden biri olmaktan kurtulamayan Afgan halkının bugün mecbur kaldığı hal üzüntü vericidir. 40 yıldan fazla süredir aralıksız devam eden iç savaş, işgal ve çatışma zincirinin sonunda gelinen yerin Taliban idaresi olması da hazindir.
Hangisi hazin değildi, o da başka mesele. Talihsizlik zaten, Afganistan’ın her zaman kötülerden bir kötüye mecbur kalmasıdır. 100 yıldır kendine yol bulabilmek için farklı politikalar ve yönetimler deneyen; çıkış arayan ama bulamayan bir halkın bugün mecbur olduğu yönetim Afganistan’a haksızlıktır. Bu kadar çilenin, acının ve kötü hatıranın sonucu en azından zamanın tabiatına uygun olmalıydı… Geriye gidiş değil elde geleceğe dair bir umut olmalıydı. Şimdi o umut belirsiz bir süre için kaybolmuştur. Esasen bir gün yeşerme ihtimali de zayıftır.
Bu tabloya, birçok yerel faktörden daha çok, ABD işgalinin ve işgale giden yolda yaptığı analizlerin fiyaskosu yol açmıştır. Ama böyle kahredici bir imtiyazları var ve Irak’ta Afganistan’da yanılmış olmak, bu ülkeleri ve bu ülkelerin halklarını mahvederken ABD’ye zarar vermiyor. Geride, karanlık, baskıcı, antidemokratik ve umutsuz bir manzara bıraksalar da onlar ellerini yıkayıp çıkabiliyorlar. Afganistan bu sarmalın en dramatik örneğidir. 40 milyonluk talihsiz ülke, yanlış hesap üzerine yanlış hesabın yıkılmış bir laboratuvarıdır artık. Yıkıntıların arasında sadece korku, endişe, hayal kırıklığı ve yoksulluk kalmıştır.
Bu fiyaskodan İslam dünyasına düşen pay da acıdır. Listeye, halkına baskı uygulayan, zulmeden, hurafe dayatan bir ülke -daha- eklenmiştir. Hem de sabit fikirli ve en yanlış zihniyette olanından…
Taliban’ın İslam anlayışı, İslam’ın mesajı değildir. Devlete “İslam” adını vermekle -ki eskiden de öyleydi- o ülke İslam olmaz. Düşünce hürriyeti, fikir özgürlüğü, serbest seçim ve kadın hakları içermeyen; devletin tayin ettiği normları insanlara mutlak doğru olarak dayatan, uymayanı cezalandıran bir anlayış İslami karakter taşımaz. Bilakis İslam bu zihniyete karşıdır ve onunla mücadele eder. Taliban’la ortak noktamız yoktur ve siyaseten verdikleri bazı mesajlarla yetinip, bunları olumlu karşılamak yanlıştır. Böyle bir kabul, Afgan halkının hak ettiği özgürlüğü eksiltir. Dünyadan ve bilhassa İslam dünyasından gelecek erken ve kolay onayların Taliban’ı ılımlı hale getireceği tezi naifliktir. Yeni Afgan yönetimiyle elbette bir düzeyde ilişki kurulabilir ama bunun için heveskar olup yeni rejimin kanlı ve baskıcı hikayesini ıskalamak ne Afganistan’a ne de İslam’a fayda sağlar.
Taliban rejimi Batı dünyasından çok artık İslam dünyasının problemidir. Bu problem karşısında İslam ülkelerinin yönetimlerine güvenmek zor çünkü geçmiş örneklerden biliyoruz bu problemi dert etmek gibi bir yaklaşım hiç olmamıştır. Ama fikir adamları, entelektüeller ve ilahiyatçılar bu bahsi açık tutmak, büyüme ihtimali yüksek olan bu problemle yüzleşmek zorundadır. İslam dininin ruhunu, inanma biçimini ve tatbikatını yansıtmayan bu rejimin yanlışlarını onaylamamak ve İslam adına İslam’la alakası olmayan örgütler gözünde modele dönüşmesine mani olmak bir vazifedir. Batı dünyasının yapacaklarını beklemeden İslam ülkelerinin akademisyenlerinin ve ne kadar kaldıysa sivil toplum örgütlerinin süreci izlemeleri, tartışmaları; Afganistan’a daha fazla ilgi göstererek Taliban yönetimini bu tartışmalara ortak etmeleri gerekir. Afgan halkının yalnız olmadığını, unutulmadığı ve terkedilmediği göstermek bir sorumluluktur ve ihmal edilmemelidir.