Türkiye’nin geleceği neden hiç parlak değildir? Rakamlarla anlatıyorum
Diyelim ki uçağa bineceksiniz, uçağı kullanacak pilotun ehliyetini almak için girdiği sınavda 100 üzerinden 60’la bu ehliyeti aldığını bilseniz, o uçağa yine de biner misiniz?
Diyelim ki ameliyat olacaksınız, cerrahınızın bu ameliyatlardaki başarı oranının yüzde 75 olduğunu bilseniz yine de o cerraha ameliyat olur musunuz?
Bazı meslekler var, hata kaldırmaz. Pilotluk, cerrahlık bunların en çarpıcıları ama böyle çok meslek var.
Örneğin inşaattaki izolasyon ustası. Yaptığı bir hata, o evlere yıllarca yağmur suyu girmesine, duvarların kabarmasına neden olur. Örneğin yargıç. Yaptığı bir hara masum insanların hapiste çürümesine neden olabilir. Örneğin marangoz, kötü yapılmış bir koltuk veya kapı yıllarca süren mutsuzluğun kaynağıdır.
Gündelik hayatımızda pek çok kişinin mesleklerini yaparkenki iş kalitesine bağımlı yaşıyoruz. Bütün bu kişilerin işlerini iyi yapıp yapmadıkları bizim genel hayat kalitemizi, hatta bazı durumlarda hayatımızın kendisini tehlikeye atabiliyor.
Bu yıl, yani Haziran ayında liselerimizden kabaca 1 milyondan biraz fazla öğrenci mezun oldu, bunlar geçmişte üniversite sınavına girmiş ve umduğunu bulamamış hemen hemen 2 milyon kişiyle birlikte üniversite sınavına katıldı.
Sınavın ilk aşaması olan temel yeterlik testinde (TYT) sorulan 40 Türkçe sorusuna ortalamada 21, 20 sosyal bilgiler sorusuna ortalamada 9, 40 temel matematik sorusuna 7,95 ve 20 fen bilimleri sorusuna 3,4 doğru cevap vermiş bu yıl liseden mezun olan öğrencilerimiz. Bu ortalama doğru cevap sayıları çok ama çok düşük bir başarıya işaret ediyor.
Üniversite sınavında ikinci gün adaylar bu TYT’nin ardından bir de AYT adı verilen alan yeterlik testlerine giriyorlar. Hangi tür bir üniversiteye gidecekse, ona göre sınav seçiyor öğrenciler.
Bu iki günlük sınavların ardından da üniversiteye giriş puanları ortaya çıkıyor. Ben size bu sonuçları yazmak istiyorum.
Örneğin TYT’ye 2 milyon 755 bin öğrenci girmiş. Tam puan 500 imiş. Yani bu sınavda 100 üzerinden 50 almak için 250 puan toplamış olmanız lazım. Sınavda 240 puandan fazla puan alan öğrenci sayısı 1 milyon 118 bin olmuş. Yani katılan öğrencilerin yarıdan bir hayli fazlası sınavda 50 bile alamamış.
Sayısal puan almak için sınavlara 1 milyon 307 bin kişi girmiş. Bunların 240 puandan fazla alanları sadece 297 bin kişi. Yani üçte birden azı geçer not alabilmiş; üstelik sayısal puan istemek tercihe bağlı, yani sınava giren 1,3 milyon öğrenci bu alanda iddialı olduğunu düşünüyormuş.
Peki ya sözel puanda durum ne? Bu tür puan almak isteyen 1 milyon 423 bin kişi varmış. Onların ancak 511 bini 240’dan fazla puan almış. Sayısala göre durum biraz daha iyi ama hala sınava girenlerin yarısı bile geçer not alamamış aslında.
Eşit ağırlık en çok tercih edilen puan türü. Bu sınava 1 milyon 700 bin kişi girmiş. Peki kaçı 240’dan fazla almış? 432 bini. Yani kabaca 4 kişiden 1’i 100 üzerinden 50 almayı başarmış.
Bu yıl 454 bini lisans, 532 bini ön lisans programları olmak üzere toplam 987 bin kişi şimdilik üniversitelere yerleştirildi.
Bu yıl 4 veya 2 yıllık programlara kayıt yaptırmaya hak kazananların bir bölümü kaçınılmaz biçimde sınavda 100 üzerinden 50 bile alamamış gençlerde oluşuyor.
Sanmayın ki bu durum bu yıla özgü. Hayır, benim saymayı bile unuttuğum uzun yıllardan beri gerçek bu. Liseden mezun olan öğrenci kalitemiz (yani başarımız) düzenli biçimde düşüyor.
Öğrencilerin giderek daha kalitesiz bir eğitimle liseden mezun olması zincirleme bir etki yaratıyor. Üniversiteler kaçınılmaz biçimde seviyelerini bu öğrencilere uyarlamak zorunda kalıyor.
Bu seviye uyarlaması o dereceye geldi ki, artık normalde üniversiteye girememesi gereken bireyler üniversite diploması alır oldu. Derken Türkiye üniversitelerinin sayısını çok büyük bir hızla arttırınca oluşan akademisyen açığı da bu kalitesiz mezunlarla dolduruldu.
Ne anlatmaya çalıştığımı anlıyorsunuz: Aşağı doğru inen bir spiraldeyiz. Her yıl kendimizi bir kat aşağıda buluyoruz; çünkü artık ‘Bizde bir kalite sorunu var’ diyen bile kalmamaya başladı. Bunu görme makamında olanlar da artık o kalitesiz eğitim çıktısının ürünleri çünkü.
Bu kalitesizlik, vasatı oluşturan çizginin sürekli daha aşağıdan ve daha aşağıdan çiziliyor olması, hepimizin hayat kalitesinin de geri gitmesine neden oluyor.
Ne marangozun yaptığı dolaptan memnunuz ne doktorun yaptığı ameliyattan; ne belediye hizmeti eskisi gibi ne Meclis’ten geçen yasanın kalitesi. Koca şehirleri yöneten valiler acaba üniversite sınavını kaçıncı sıradan kazanmış, üniversitesinden kaçıncılıkla mezun olmuştu? Ya mahkemede hakkınızda karar veren yargıçlar?
Bu yıl üniversiteye girenler, bundan 15 yıl sonradan itibaren hayatımız hakkında önemli kararlar veren yöneticiler, bizi ameliyat edecek cerrahlar, mahkemede hakkımızda karar verecek hakimler, oturduğumuz binaları yapacak mühendisler olacak.
Gel de gelecek için karamsar olma.