Vergiyle raksınız nasıl gidiyor?
Meğer Maliye, garson bahşişlerine de vergi koymayı öneriyormuş. Şapkadan her gün yeni bir tavşan peyda oluyor.
İndirim, muafiyet, teşvik diye her yıl müteahhitlerden kepçeyle vazgeçtiği trilyonlarca liralık vergiyi iktidar, garsonlardan kaşıkla toplama hazırlığında.
Vergi adaletinden, vergiyi tabana yaymaktan anladıkları bu.
Beni sorarsanız, yurt dışı çıkış harcı henüz 150 lirayken kendimi Endülüs'e atmıştım...
Bayramın başıydı. Harç pulu 10 kat zamla bin 500 liraya çıkarılacak, deniyordu. Yurt dışına çıkanların cep harçlığına da göz koymuşlardı.
Bayram bitmeden, zam müjdesine dahi zam geldi. Bu kez harcın, 20 kat zamla 3 bin liraya artırılacağı söyleniyor.
Haberler doğruysa Maliye Bakanlığı, yurt dışına döviz çıkarılmasını zorlaştırmakta kararlı.
O dövizin her bir kuruşu lâzım, Merkez Bankasının boşaltılan rezervleri başka türlü geri biriktirilmez, dış fonların akacağından umut kesiliyor demektir.
Ecnebi hükümetleri, koyacaksa memleketlerine giriş harcı koyuyor. Girmek parayla, ayakbastı parası...
Bizimkilerse çıkış harcı alıyor. Çıkmak parayla. Bedavaya uzaklaşmak yok, çok istiyorsan bedelini ödeyeceksin.
Memleketinize ve insanınıza biçtiğiniz kıymetle ilgili...
Yetmiyor, bu ayıba bir de zam üstüne zam yapıyor bizimkiler.
Türkiye Yüzyılı'nda bir daha ne zamana kısmet olurdu kim bilir, harcına para yetiriyorken çıkmışım iyi ki.
Dünyanın bizim tarafımızdan kurtarılmayı bekleyen bölgelerine gitmek, artık Don Kişot'un yel değirmenleriyle savaşından daha fantastik...
Malaga, Ronda, Sevilla ve Kurtuba'dan sonra Endülüs turumuzun son durağı Granada'dayım.
Adının tam olarak nereden geldiği karışık, rivayetler değişiyor ama Granada, İspanyolcada nar demek.
İçinde bin taneyi saklayan bir kızıl nar... Kızıl saray El Hamra'yı mı saklamayacak!
Binbir gece masallarına yaraşır El Hamra Sarayı, burada. Bir kale saray.
Endülüs'ün kızılelması olarak kızıl nar, Granada'nın sembolüydü. Benim için bundan böyle kültürel aylaklığın da sembolü.
Fakat hemen belirteyim, Sevilla ve Kurtuba'daki mescit katedrallerin yanında El Hamra'nın içi boş sayılır, zenginliğinin lâfı olmaz.
Ancak mimari görkemde de hiçbiri, El Hamra'nın yanına yaklaşamaz.
Sevilla'daki Alcazar Sarayı'nı alın. Etkileyici mi, etkileyici. Yine de El Hamra'nın minyatür bir taklidinden öteye geçmez.
Şanslıysanız, benim gibi erbabıyla gezmenin tadı başka tabii.
Barış Manço söylemişti şarkısında; boş insanın dünyada, boş tencerenin sofrada yeri yok. Havaya saçarak para yiyenin de Endülüs'te...
Seramiğin boyayla, çini mozaiğin duvarla, kralların kardinallerle, Doğu'nun Batı'yla, siyasetin dinle, dindarların dünyalıkla, tarihin bugünle göz kamaştıran dansı sürüyor bu topraklarda.
Son akşamımız artık. Şişman kadın söylemeden opera nasıl bitmezse... Endülüs'te Raks şiiriyle Yahya Kemal'i anmadan da Granada'da perde inmez.
Kandili, bir otantik flamenko gösterisinde söndürmeyi planlıyoruz. Kısmetse yarına dönüş var.
Vergiyle dansınız nasıl gidiyor, bilmem ama şu dizeler, Endülüs turunun üstüne birebir gidiyor:
"Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı / Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı... / Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle / Her kalbi dolduran zile, her sineden: Ole!"