Korona duası

İnternette tuhaf tuhaf paylaşımlar görüyorum. Sanki Allahu Te’ala’ya korona virüsünü kendileri sipariş etmişler.

Beğenmedikleri ülkelerin, beğenmedikleri ulusların üzerine imkan olsa virüs sıkacaklar!
Aralarında mollalar da var.
“İslamın şartı beştir, altıncısı haddini bilmektir” derler ya...
Haddini bilenleri tenzih ederim.
Bazı insanlar her nedense, dinin mensubu gibi değil de dinin patronu gibi davranmayı seviyor.
Aman ırak olsunlar. Ben dikkatimi çeken başka bir konuya değinmek istiyorum.
Üsküdarlılar Mihrimah Sultan Camii’nin müştemilatı içindeki tıp merkezini bilirler.
Eskiden sıkça yolum düşerdi oraya. Küplüce’de otururken.
Uzun zaman sonra, geçen sene, babamın muayenesi için gittik.
Evvelki gidişlerimde görmemişim. Babamın muayene sırasını beklerken gördüm.
Cami tarafındaki kapının iç kısmında mermere hakkedilmiş bir Ayet-i Kerime.
“Ve iza maridtu ve hüve yeşfiin.”
“Hasta olduğumda O bana şifa verir.”

Babam izah etti. İbrahim Aleyhisselam’ın sözleriymiş, Kur’an-ı Kerim’de geçiyor.
Baş tarafını ve sonrasını da anlattı.
“Beni yaratan ve bana bana yol gösteren O’dur.”
“Bana yiyecek veren, bana su veren O’dur.”
“Beni öldüren, sonra beni dirilten.”
“Din gününde hatamı bağışlayacağını umduğum O’dur.”
İçim ısındı İbrahim Aleyhisselam’ın bu güzel duasına.
Ayetlerin “Yehdiin”, “Yeşfiin”, “Yeskiin”, “Yeşfiin”, “Yuhyiin” (Yol gösterir, şifa verir, su verir, diriltir) diye istisnai ve bana çok sevimli gelen bir söyleyişle sonlanmasının bunda etkisi olmuştur.
Korona virüsüne duanın bir faydası olup olmadığına dair tartışmaların yükseldiğini görünce bu duaları yeniden hatırladım.
Niyetim, bir fetva tertip etmek değil. Beni çok aşar.
Ama tartışmalara bakınca münferiden, kendime anlatır gibi, duadan anladığım şeyi ifade etme ihtiyacı duydum.
Dua etmeyeceksek...
Alemleri, hastalıkları ve hastalıkların şifasını yaratan Allahu Te’ala’ya yönelmeyeceksek, halimizi arz etmeyeceksek...
Kime sığınacağız, hastalıklarımızdan, dertlerimizden?
Kimden şifa dileyeceğiz?
Bırakın hastalığı.
Maruz kaldığımız kötülükleri hatta başka garip, mazlum insanların maruz kaldığı kötülükleri kime şikayet edeceğiz?
İyi insanların iyiliği için kime yöneleceğiz?
Var mı başka bir merciimiz?
Var mı başka sığınağımız?
“O halde, dua et, hiçbir tedbir alma, git, hastalarla, ustalarla haşır neşir ol, hastalık sana bulaşsın, haydi güle güle...”
“Veya kötülüğe sesini çıkarma. Sok kafanı kuma, istersen dizlerinin arasına, dua et, başına gelenleri hak et...”

Saçma!
Yok ki öyle bir şey.
Kötülüğe mani olmak için gücünün yettiğini yaparsın ve yanı sıra dua edersin.
Ellerin mikroplu, yüzün gözün mikroplu gez. Her türlü pisliğe bulaş.
O halinle dua et.
Tamam, et duanı, hiç etmemekten iyidir.
Ama, duanın adabındandır, sen üzerine düşeni yaparsın.
Duanın gereğini önce sen yerine getirirsin.
Gereğini yapmıyorsan, tedbirini almıyorsan, dua etmiş de sayılmazsın.
Hastalığa nasıl bir ilacın çare olacağını araştırmak, bulmak, lüzumu halinde o ilacı kullanmak da, yani vesilelere müracaat etmek de duaya dahildir.
Tedbirini alırsın, ilaç varsa ilacı alırsın, ondan sonra Allahu Te’ala’nın Rahmetine, şifa vericiliğine müracaat edersin.
Peki var mı bunun bir tarifnamesi? Bir yönetmeliği?
Nasıl yapacağım, ne diyeceğim?
İşin güzelliği de orada.
Bir distribütöre ihtiyaç yok.
Aracısız. Formalitesiz.
İçinde geldiği gibi.
Ne kadar içten, ne kadar yalın, o kadar güzel.

YORUMLAR (28)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
28 Yorum