Bu ne güzel Derbesiye!

İki İstanbul var benim hayatımda. Biri, Kocamusta’paşa’daki çocukluğum. Babam Davutpaşa Camii’nin müezzini. Aynı zamanda Draman’daki İmam Hatip Okulu’nda talebe. Davutpaşa Camii’nin, etrafı meskenlerle çevrili, bize genişçe bir oyun alanı sağlayan bir avlusu var.

Şimdi avlunun etrafını açmışlar. Cami güzelce ortaya çıkmış.

Camiin sol tarafında medrese vardı ama ben bilmiyordum. Çünkü etrafı gecekondumsu derme çatma yapılarla çevriliydi.

Restorasyonda medrese de görünür hale gelmiş. Pırıl pırıl. Kim yaptıysa Allah razı olsun.

Ara sıra eski mahalleme yolumu uğratıyorum, çocukluğuma gider gibi. Bazen eski komşularımızı görüyorum.

Bir gün, Kerima’nım teyzelerin perceresinden dışarı bakan bir hanıma selam verdim. Kendimi tanıtmak için, “ben, iki buçuk yaşındayken sizin evinizin ikinci katından aşağı merdivenlerden yuvarlanmıştım” demeye kalmadan “Yusuf musun sen?” diye sormuştu bana.

İlkokula Hekimoğlu Ali Paşa’da başladım. Bir ay geçmeden Üsküdar’a taşındık. Yüksek İslam Enstitüsü Fındıklı’dan Bağlarbaşı’na geçince babam da vazifesini Haseki Camii’nden Şeyh Mustafa Devati Camii imamlığına naklettirmişti.

Üsküdar’ın tam ortası orası. Ve ben, İstanbul’un bu iki eski mahallesinde çocukluk nasıl yaşanırsa öyle yaşadım.

Üsküdar’da Hattat İsmail Hakkı İlkokulu’nda 4. sınıfa kadar okudum. İlk Okulu Diyarbakır’da Mehmetçik İlkokulunda bitirdim.

Diyarbakır’a kadar olan kısım, benim birinci İstanbul’um.

İkinci İstanbul, evli ve çoluk çocuk sahibi bir adam olarak 80’lerin sonunda başladı.

Aslında bunları anlatmak için başlamamıştım bu yazıya.

Rahmetli Hamit Can’ın ‘Derbesiye Günleri’ kitabı birkaç gündür elimde.

Sonuna kadar okudum.

Hamit, benim ‘ikinci İstanbul’umudaki arkadaşlarımdan.

Büyük ihtimalle Cağaloğlu’nda tanışmışızdır. Ya Aycan Grafik’te, ya Ali Kemal Temizer’in Beyan Yayınları’nda... Belki de Kamil Eşfak Berki’nin Binbirdirek Yayınları’nın olduğu ara sokakta...

(Hamit, üstad Sezai Karakoç’un ve Diriliş’in has talebelerinden biriydi. Derbesiye’nin en azından bazı bölümleri Diriliş Dergisi’nde yayımlanmıştı.)

Sonra İz Yayınları’nda beraber çalıştık.

Yeni Şafak’a geçerken İzlenim Dergisi’ni Hamit’e bıraktım. Sonra Hamit de geldi gazeteye.

Uzun yürüyüşlerimiz, dertleşmelerimiz, hüzünlerimiz, sevinçlerimiz çoktur.

‘Derbesiye’yi biliyordum. Tarihine baktım, 8 Şubat 2009’da imzalamış Hamit. (Erguvan Yayınları.)

Betül kızımın evindeki kitaplarımın arasından çıktı Derbesiye.

Betül okumuş. “Baba çok güzel” dedi.

Gerçekten çok güzel.

Niye şiir yazmadı ki Hamit? Ama şiir gibi yazmış Derbesiye’yi.

“Hep tan vakti uyanırdım. Seher yıldızı göz kırpardı. Bakışlarımla ufkun pembeliğini gül şerbeti gibi içerdim. Bağdan bağa uçan narin kelebekler gibi güne başlardım. Sabah aydınlık bir levha; kuşluk, güneşin eliyle kurulmuş bir dekor ve öğle, ortadan açılmış şeffaf şirazeli bir kitaptı. Kuş cıvıltılarıyla şenlenen ikindi ikinci bir kuşluktu. Yayıldıkça koyulaşan, kızıla çalan, alacalı ve süslü bir perde olan akşamsa, ötelere açılan pencerelerle dolu gece sarayının giriş kapısıydı. Öteler, ‘öteler’ denecek kadar uzak değildi.

Dile bakar mısınız? Şiir dahi, her zaman bu kadar güzel olamıyor.

Okula ilk gittiği günü bir anlatışı var ki...

“Kulaklarımda okullu çocukların kuş cıvıltılarına karışan çığlıkları çınladıkça, bülbül kesilmiş yüreğim sinemde şakıyarak diyor ki:

“Mutluluktan uçmak, sevinçten erimek, gerilmiş sim iplere dönüp ortadan kopmak, kurulmuş zemberekler gibi boşalmak, nar olup mayhoş tasalarla ‘çat’ diye çatlamak ve elmas mizaçlı korlarla yanmak üzereyim.”

Bir çocuk secdesi, kitabın bir yerinde.

“Secdedeyken, neden hıçkıra hıçkıra ağladığımı nasıl izah etsem? Öyle bir halet-i ruhiyeye büründüm ki, anlatamam. Gönlüm, derinlerden kaynayan gür pınarlarla öyle sarsıldı, öyle allak bullak oldu ki...”

Hamit’in ilk çocukluğunun Derbesiye’sini çok sevdim.

Güzel insanlar tanıdım, güzel bahçeler, iyi kalpler...

Hala yerinde midir o güzel Derbesiye?

Şimdi oralar, dört mevsim harp ve darp. Hamit, kitapta bile dert yanıyor nerde o eski Derbesiye diye...

Adını değiştirmişler, Şenyurt yapmışlar.

Bence yapmasalar daha iyiydi.

Kapakta ‘1. Kitap’ yazıyor. İkincisini tamamlayabildi mi Hamit?

Bir de ‘Zeyrek’i vardı Hamit’in. O da natamamdı. Hamit öyle diyordu.

Belki toparlanıp basılabilir.

Allahu Te’ala Hamit’e Rahmet etsin.

Bu yazı da, Hamit Can’ı ve bizden evvel göçen dostlarımızı unutmadığımızın resmi olsun.

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum