Yine “Açılım Perileri” Geldi
Millî birlik, şimdiki gibi bilmeden, anlamadan bekadan bahsedildiği durumlarda en çok istismara uğrayan kavramdır. Hâlbuki olur olmaz yerde kullanılacak ve kişilerin siyasi ikbaline feda edilecek bir kavram değildir. Aşındırırsanız, nereye toslayacağınız belli olmaz.
Millî birliğin temelinde “âidiyet” ve “mensubiyet” duygusu var. Ülkeye ve ülkenin değerlerine bağlılık esastır. Bazılarımız, bazı ilkelere elbette itiraz edebilir. Değişmesini isteyebilir. Bu da olmazsa olmaz hak ve hürriyetlerimizdendir. Yoksa zamana uyamaz ve sağlıklı bir gidişe kavuşamayız. Usulünce konuşabilir, tartışabiliriz.
DİREKLERİ SARSARAK NEREYE VARACAĞIZ?
Bugün bizde olan başka bir şeydir. Temelle oynama denebilecek hareketler içindeyiz. Ülkeyi zemini bozuk futbol sahasına döndürdük. Kimliğinizi tartıştırırsanız olacak bellidir. İçerden dışardan hücumlar bu duyguyadır. Memleketin aydınları, siyasetçileri, yılardır, gün yirmi dört saat bilerek bilmeyerek buraya saldırdılar.
Türkiye Cumhuriyeti, imparatorluk bakiyesi bir devlet. Dünya millet devletleri çağındaydı. Biz de “ulus devlet” olacaktık. “Tek millet” kavramı etrafında bir dizi düzenlemeye giriştik. Etnik bakımdan kim olursanız olun, vatandaşsanız Türksünüz. Diğer aidiyetleriniz bu kavramın önüne geçemez. Amerika’da onlarca etnisiteye mensup olanların Amerikan, Almanya’da Alman, Fransa’da Fransız olduğu gibi. Bu manada, -bütün millet devletlerinde olduğu gibi- kimse çıkıp da ben Türk değilim diyemez, diyememelidir.
Bizde karışan, karıştırılan budur. Türk vatandaşlığında eşitlenenler, diğer farklılıklarıyla bu vatandaşlığı sorgulamaya ve Türklükle aşık atmaya kalkmazlar. Ayrılık gayrılık yokken ortaklık arayışına girmezler. Girerlerse olacak bellidir: Bölünme yolu açılır. Şimdi yaşadığımız budur.
Kürtler eziliyor demek ne kadar doğrudur, ona bakmak lazım. Kürt meselesi demek ne kadar doğrudur, ona bakmak lazım. Çözümden bahsediliyorsa, çözülecek problem var mıdır, nedir ortaya net olarak koymak lazımdır.
Bu işin varacağı yer bellidir. Biz yüz yıl önce çok yaşadık. Ortaklıktan bahsediliyorsa, bölünme getirir. Çünkü özellikle bu topraklarda egemenlik eş değil, kuma sözünün duyulmasını bile kaldırmaz.
GELDİĞİMİZ YER TAM BİR SEFÂLET
İçine düştüğümüz durumun bir büyük devlete yakışır tarafı yoktur.
Kürt Devleti fikri eski bir projedir. 1878 Berlin Konferansı’ndan beri büyük devletlerin gündemindedir. Birinci Dünya Savaşı sırasında birkaç Kürt aşireti aleyhimize kandırılmıştır. Büyük çoğunluk Türk Devleti tarafında yer alınca proje ertelenmiştir. Lozan’da konuşulan meselelerdendir. Şeyh Sait İsyanı, şeriat kılıklı bir etnik ayaklanmadır ve İngilizler eliyle yaptırılmıştır. Musul ve Kerkük’teki iddialarımızdan vazgeçmemize yol açan o isyanlardır.
PKK, bu türden isyancılar içinde en etkili olandır ve 40 yıl enerjimizin bir yarısını emmiştir. En büyük zararı, birlik fikrini ortadan kaldıracak kadar etkili bir propagandaya yol açmasıdır. Bu trajik durum, büyük devletlerin sınırsız desteğiyle gerçekleşti.
Türkiye’de bir Türk Kürt ayrılığı var zannettiren konuşmalar yapılıyor. Yoktur, olmamıştır.
BÜYÜK MESAFE ALDILAR
Terör örgütü, açılımlar sırasında elli yılda alamayacağı mesafenin kendisine hediye edilişini gördü. O hatadan sonra, asker-polis-korucu 752 güvenlik görevlimiz şehid edildi. Devletin itibarını yerle bir eden görüntüler yaşandı.
Şimdi, o günleri unutmuş gibi benzer bir açılıma hazırlandığımız görülüyor. Habur rezaleti ve benzerlerini yaşayan ülke, daha büyük bir rezalete zemin hazırlıyor. Terör başçısını Meclis’e çağırmakla başlıyoruz. Emsali görülmemiş bir iş. Diyelim ki Suriye ve Ortadoğu sizi bazı şeyleri düşünmeye mecbur bırakıyor. Tamam da yapacağınız bu mudur?
OLACAK ŞEY DEĞİLDİ OLDU
Devlet, elbette böyle bir tercihte bulunabilir. Uygun görmeyenler de olur. Tartışılır. Bu görüşmelerin çoğu gizli yapılır. Üst seviye açıklama yapmaz. Sonuna kadar susar. En fazla görüşülüyor der. Açıklama yapılacak hale gelindiğinde de belli seviyede memurlar bazı sonuçları ve beklentiyi paylaşırlar.
Fakat neresini tartışacağını bilemeyeceğiniz bir uçuk proje karşınıza gelirse, “Eyvah!” dersiniz, “yine beter bir iş başımıza geldi”. Görünen o ki onlara elimizle zemin hazırlıyoruz. Sanki yenilmiş gibi davranıyoruz.
Barış’tan bahsediliyor. Örgüt devletin eşiti haline getiriliyor. Terörün etkisi azalmış başçısını müzakereye çağırıyoruz. O da kendisini birden bire devletin başıyla aynı yerde görerek açıklama yapıyor: “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” diyor. Olacak iş mi?
Yine on yıllar içinde alınmayacak bir mesafeyi hediye eder gibiyiz. Bu iş böyle yapılmaz. Buradan iyi bir şey çıkmaz. Katmerli kötülük kapımızdadır. Yol yakınken durumu düzeltecek hamleler gelmesini bekleriz.