Bahçeli’nin ısrarı sonuç getirecek mi?
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin meclis kürsüsünden koalisyon ortağının temkinli desteğine rağmen ısrarla dile getirdiği “terörsüz Türkiye” başlığı içeriği ve beklentiler taraflara göre değişmekle birlikte çok daha sahici bir noktaya evrildi.
Başta kimin haberi vardı yoktu tartışmalarının önemini kaybettiği bir eşikteyiz. 8 Aralık’ta Şam’da Esad rejiminin düşmesinin sadece Türkiye içinde siyasetin önünü nasıl açabildiğini görmek Suriye’de de daha iyisini beklemek için yeter sebep.
Esad Şam’da olduğu sürece YPG’nin onbinlerle ifade edilen silahlı gücünün neden bu güçten vazgeçeceğinin bir izahı yoktu. Sadece Öcalan istediği için YPG’nin kurulu bir düzeninden, büyük gelirlerden, ABD’nin sağladığı askeri diplomatik korumadan vazgeçmesi gerçekçi değildi.
8 Aralık’ta Esad kaybettiğinde bütün Suriye’de yeni bir sayfa açıldı. Bu sayfanın tümüyle beyaz olması beklemek saflık olur. Ama YPG’nin yeni sayfada kendisine yeni bir yer tanımlaması gerekiyor.
Esad’la birlikte kendisini ayakta tutan sac ayağından iki buçuğunu kaybetmiş örgütün karar vermesi gerekiyor. Siyasal, demografik ve jeopolitik üç destek noktasından sadece jeopolitik ayakta Rusya ve İran’ın gitmesi ile ABD’nin yarım desteği YPG’nin mevcut haliyle devam etmesine yetmeyecek.
Bu denklem Bahçeli’nin Öcalan çağrısını başka bir gerçekçilik seviyesine çıkardı. Ekonomik kriz ve kendi inisiyatifi dışında olduğu izlenimi veren bir sürecin gerilimi ile daralan ve ikisini aynı anda yürütmeye çalışan Erdoğan ise her ikisi için de siyasal bir krediye kavuştu.
DEM Parti’nin Öcalan görüşmesi sonrası yaptığı açıklama ve arkasından gerçekleşen görüşmeler daha önce irade çarpanı meşkuk beyanlar ve açıklamaları somut bir sürece çevirdi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti heyetini kabulü aynı anda farklı sembollerle örülü bir rüzgâr sağladı sürece. Bahçeli’nin hapisten çıkmasına destek verdiği, sonrasında hakkında olumlu cümleler kullandığı, Erdoğan’ın ise Bahçeli’nin Öcalan çağrısının havası dağılmadan görevden alıp yerine kayyım atadığı Ahmet Türk’ün heyette olması başlı başına önemli bir mesaj.
Türk hem taraflar nezdindeki ağırlığı hem de gerçekçi yaklaşımıyla önemli bir isim. Sürecin ilk günlerinde geçmişin verdiği tecrübe ile temkinli bir dil kullanıyordu:
“Bu sadece sözde olmaz. Bir tarafta siyasilerin toplumu da hazırlaması lazım. Toplumu, medyasıyla hazırlayamazsınız çözemezsiniz. Samimiyet testinden geçilmesi gerekiyor.”
Bahçeli görüşmesinden sonra İsmail Saymaz’ın sorularını yanıtlayan Türk yine temkinli idi ama bu sefer tonu daha iyimserdi:
“Henüz işin başlangıcındayız. Neler olacağını nasıl gideceğine dair henüz ortaya çıkmış bir durum yok. Kimseyle de bir pazarlık yok ama şu var ki bu seferki hem gelişmeler Kürtler ve Türklerin bir arada olmasını zorlayan bir süreç, zorunlu kılan bir süreç başka şansımız yok, eskisi gibi çok uç şeyleri gündeme getirmemek gerekir çünkü bir pazarlığa dönüşüyor”
Şu ana kadar sürecin sürdürülebilirliğine dair en güçlü destek MHP lideri Bahçeli’nin net tutumu. Türk siyasetinde uzun bir döneme şahitlik eden Bahçeli belki de siyasi jübilesini ülkenin en kangren sorunlarından birinde sorumluluk alarak, bunu da Erdoğan’ı başka türlü bir araya gelmesi çok zor olan Kürt aktörlerle buluşturarak yapmak niyetinde.
Ahmet Türk de görüşmede Bahçeli’nin yaklaşımında bunu gördüğünü ifade ediyor. Nitekim Bahçeli’nin randevuya kendi partisinden aldığı isimler de niyetinin ne olduğuna dair mesaj içeriyordu.
Basına yansıyanları temel alırsak görüşmede meselenin Türkiye içindeki taleplerle sınırlı kalması da olumlu bir gelişme. DEM Parti’nin beklentilerini Suriye’deki dinamiklere endekslememesi hem “Türkiyeli” bir aktör olarak öne çıkabilmesine zemin hazırlayacak hem de “başarılabilir” hedefler çerçevesinde bir yol haritası belirlenmesini sağlayacaktır.
Bugün itibarıyla süreç ilk kez güçlü ve gerçekçi zemine ulaşmış durumda. Düne kadar eğer yarım kalsa idi yaşananlar “Bahçeli’nin çabası ancak Erdoğan’ın gerekli desteği vermemesi” çerçevesinde okunabilir, yarım kalmanın maliyeti sadece iki lider arasındaki görüşmelerle yönetilebilirdi.
Şimdi ise sürece angaje edilen aktörlerin çoğaldığı, iç ve dış bağlamın daha netleştiği bir durum var. Erdoğan DEM Parti heyetiyle kendisi görüşmeyerek daha kenarda durmaya çalışsa da gelinen nokta onun rolünün yok sayılacağı bir aşama değil.
Kaçınılması gereken ise sanki daha önce neredeyse ucuna kadar gelinip yarım kalmamış, silah bırakma için takvimlerin konuşulduğu aşamadan şehir çatışmalarının yaşandığı günlere geçilmemiş gibi aceleci tarihler konuşmak.
PKK’nın silah bırakacağı güne dair verilen her tarih, gerçekleşmediği takdirde ayrı bir hayal kırıklığı ve aktörler üzerinde yük haline gelecektir.
PanoramaTR Aralık araştırmasında muhtemel bir çözüm sürecinde verilen destek yüzde 50’nin üzerine çıkmış durumda. Böylesi bir müsait iklim ve toplumsal destek mevcut iken riskleri göz ardı etmeden adım atmak için yeterli zemin tüm aktörlerin önünde duruyor.