“Bu sabah yağmur var İstanbul'da, gözlerim dolu dolu...”

“Ne kadar uyudum, bilemiyorum, ancak rüyâmda Şevval Sam’ın “Yağmurun sesine bak / Aşka davet ediyor / Cama vuran her damla / Beni harab ediyor” şarkısına eşlik ederken, dışarıdan gelen “Bonzai bom, geldi tripler / Kafam bir ton, farklı düşünceler / Baba bana ne oldu, ben ismimi unuttun / Kimsiniz ulan, kayboldum / Neresi burası, yeter yoruldum” gürültüsüyle gözlerimi açtım.”

Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu, Hüseyin Rahmi okurken içim geçmiş. Ne kadar uyudum, bilemiyorum, ancak rüyâmda Şevval Sam'ın “Yağmurun sesine bak / Aşka davet ediyor / Cama vuran her damla / Beni harab ediyor” şarkısına eşlik ederken, dışarıdan gelen “Bonzai bom, geldi tripler / Kafam bir ton, farklı düşünceler / Baba bana ne oldu, ben ismimi unuttun / Kimsiniz ulan, kayboldum / Neresi burası, yeter yoruldum” gürültüsüyle gözlerimi açtım. Balkona çıkıp, sokağa baktıysam da, Bağcılar'ın arabesk rap şarkısını Kozyatağı'na taşıyan modifiye garâbetin karaltısını ancak soldaki sokağa hızla dönerken uzaktan şöyle bir görebildim. Bende küfür kıyâmet, saate baktım, kırk dakika sonra gün ışıyacak, uykum kaçtı, televizyonu açtım.

***

Yarım saat boyunca ne kadar kanal varsa, yüzden fazla, hepsine tek tek baktım, inanın kayda değer bir film bulamadım. Oysa, televizyonumuz tek kanalken, her gün mutlaka bir iki harika film seyredebiliyordum. '72 ile '80 arasında seyrettiğim filmler için defterler tutmuştum, merâk edip onları raftan indirdim. '72'de televizyonda yetmiş sekiz, '73'de altmış beş, '74'de seksen beş, '75'de seksen, '76'da yetmiş yedi, '77'de yetmiş dört, '78'de yetmiş üç, '79'da yüz on yedi ve '80'de yüz otuz iki yabancı film seyretmişim, toplamda yedi yüz yetmiş beş film, alenen Türkiye Radyo Televizyon Kurumu benim yedinci sanattaki tahsîl-i ibtidâîm olmuş.

***

Sinema filmleri kadar çok sevdiğim televizyon dizilerine gelirsem: '72'de Amerikan NBC kanalında 8 Eylül 1966 ile 3 Haziran 1969 arasında gösterilen “Uzay Yolu” bilim kurguyu her kesime sevdirmişti, yıllar boyunca da dizinin bölümlerini hiç kaçırmadım dersem yalan olmaz, James T. Kirk'ü oynayan William Shatner'a ve Spock'ı oynayan Leonard Nimoy'a yediden yemişe herkes hayrândı. Suâdiye'deki Kurudere Sokak'ta kimsesiz bir teyzemiz vardı, bahçe içinde '40'lı yıllardan kalma çöktü çökecek durumdaki tek katlı bir binâda otururdu, onun penceresinin önündeki “Vita” tenekesinde yetiştirdiği antoryum çiçeğine dahi “Spock” ismini verdiğini anımsıyorum. Aynı yıl içinde Amerikan CBS kanalında 17 Eylül 1966 ile 30 Mart 1973 arasında göterilen “Görevimiz Tehlike” tipik bir “Soğuk Savaş” eğlencesiydi, Peter Graves'i, Steven Hill'i ve Barbara Bain'i geçtim, dizide beni asıl cezbeden Martin Landau olmuştu, çünkü büyük ustayı '72'ye kadar sadece James Dean'in yakın arkadaşı olarak biliyordum. '72 öncesinde haftada üç gün yayın yapan Ankara Televizyonu, 21 Haziran'dan başlayarak yayın günlerini haftada beş güne çıkarmıştı. O yılın büyük sürprizi, 26 Ağustos ile 10 Eylül arasındaki Münih Olimpiyatları'ydı, yani Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'nun ilk yurt dışı naklen yayını. Benim kuşağım için Münih Olimpiyatları, Amerikalı yüzücü Mark Spitz'in yedi altın madalya kazanmasıydı, bir de “Kara Eylül” örgütünden maskeli sekiz militanın 5 Eylül sabahı saat 04.30'da olimpiyat köyüne girmesiydi. Bu eylemin ayrıntılarını merâk edenler, William A. Graham'ın “Münih'te 21 Saat” ve Steven Spielberg'in “Münih” filmlerini seyredebilirler.

***

'73'de “Uzay Yolu” ve “Görevimiz Tehlike” devâm ettiler, onlara “Kaçak” ve “Sirk Dünyası” eklenmişti, bilhâssa “Kaçak” hemencecik bir “sosyolojik vak'a” olup çıktı. Rahmetli pederimin dahi “Kaçak” gecesinde meyhâneye gitmeyip de şişeyi evde açmasından, dizinin bizde ne kadar tuttuğunu anlayabilirsiniz. Aslında Dr. Richard Kimble'ı David Janssen'in oynadığı “Kaçak”, Amerikan yaşam tarzına alttan alta dokunduruyordu ama bizim “sol” kalimerolar bu hakikatı ıskalamıştı. O yıl en az “Kaçak” kadar Jack Palance'nin Stuart Erwin'i oynadığı “Sirk Dünyası” dizisini de sevmiştim. Amerikan ABC kanalında 17 Eylül 1963 ile 28 Nisan 1964 arasında otuz bölüm olarak gösterilen drama dizisini, misâfir oyuncularıyla unutmam mümkün değildir.

***

'74 yılında bir dizi patlamasının yaşandığını anımsıyorum, ilk sıraya İngiliz ITV kanalında 4 Ekim 1964 ile 27 Haziran 1965 arasında otuz dokuz bölüm olarak yayınlanan “Stingray” isimli kukla dizisini yazıyorum, büyüleyiciydi. Roger Moore'un Lord Brett Sinclair'i ve Tony Curtis'in Danny Wilde'ı oynadığı aksiyon komedi dizisi “Kaygısızlar” da öyle, İngiliz ITC kanalında 17 Eylül 1971 ile 25 Şubat 1972 arasında yirmi dört bölüm olarak gösterilen diziyi seyrederken çok eğleniyordum. Bana sorarsanız, Lord Brett Sinclair espiride ancak John Steed ile yarışabilirdi derim, yanılmıyorsunuz ABC kanalında 7 Ocak 1961 ile 21 Nisan 1969 arasında yüz altmış bir bölüm olarak gösterilen “Tatlı Sert” isimli casusluk dizisinden bahsediyorum, elbette John Steed'i oynayan Patrick Macnee müthişti, ortağı Emma Peel'i oynayan Diana Rigg ise her defasında bana cüce oynattırıyordu. “Tatlı Cadı”, “Dolu Dizgin”, “Söz Savunmanın” ve “Alo Polis” dizilerine bir başka yazımda değinmiştim, bu yüzden onları geçiyorum, acaba “Tom Sawyer” dizisini anımsayan kaç kişi çıkar? O da bir İngiliz yapımıydı, BBC kanalında 24 Temmuz 1960 ile 4 Eylül 1960 arasında yedi bölüm olarak gösterilen dizide Tom Sawyer'ı Fred Smith, Huckleberry Finn'i de Mike Strotheide oynuyordu.

***

Televizyon yayın alanının 210.861 kilometre kareye genişlediği '75 yılında, Ken Howard'ın Dave Barrett'i oynadığı CBS dizisi “İnsan Avcısı” bir suç dramasıydı, dizinin pilot bölümü Amerika'da 24 Şubat 1974 günü yayınlanmasına rağmen, düzenli gösterimine ancak 11 Eylül 1974 günü başlanmış ve 5 Mart 1975 günü bitirilmiş. “044-APD” plakalı '59 model külüstür Peugeot 403 otomobiliyle, buruş buruş “Cortefiel” marka pardesüsüyle ve “White Owl” purosuyla NBC kanalının “Komiser Kolombo” dizisi harikaydı. Peter Falk'un döktürdüğü dizi NBC kanalında 15 Eylül 1971 ile 13 Mayıs 1978 arasında gösterilmiş. Bizde Peter Falk kadar dublajı da çok sevilmişti, ona televizyonumuzdaki sesini Savaş Başar'ın verdiğini buraya bir hurde teferru olarak not düşeyim. Tek kanallı yayıncılığımızda 11 Ekim 1975 günü gösterime giren İngiliz ITC kanalının “Uzay 1999” isimli bilim kurgu dizisi, “Görevimiz Tehlike” dizisinden Martin Landau'yu John Koenig, Barbara Bain'i ise Helena Russell olarak ekrana taşıdı. Dizinin birinci serisi ITC kanalında 4 Eylül 1975 ile 19 Şubat 1976 arasında gösterilmiş. İtalyan RAI kanalının “Leonardo” dizisinin ise bendeki yerinin nasıl ayrı olduğunu yazmıştım, gün de ışıdı ya, şimdi sizi bir bardak çay içmeniz için mutfağa Uşşak makamından ve Suzan Yakar Rutkar'ın sesinden bir türküyle gönderiyorum: “Kızılcıklar oldu mu / Selelere doldu mu / Yolladığım çoraplar / Ayağına oldu mu / Mendili geline / Mendil verdim eline / Kara kına yollamış / Yâr benim ellerime”. Eskiden şehirler arası yolculuklarda, “Kâmil Koç”, “Ulusoy”, “Gazanfer Bilge” ve “Gülhan” gibi firmalardaki 0302 otobüslerin daracık koltuklarında, radyodan cızırtılı seslerle yükselen “Yurttan Sesler” kuşağından “Kızılcıklar Oldu mu?” veya “Ayva Çiçek Açmış” türküsüyle gözlerimizi açışımızı ve hostesin dağıttığı “Pe-Re-Ja” limon kolonyasıyla uyku sersemliğini atlatışımızı anımsayanlar, eminim okurlarım arasından da ses verecektir.

***

'76'nın dizi filmlerine geçmeden size çay arası verdim ama bizde iyi çay var mı, işte ondan pek emin değilim. Tercihim Assam veya Darjeeling bölgesinin ikinci hasat çaylarıdır, örneğin Assam çayını üç dakika demlemeniz yeterlidir, bizim çayımızsa eksraktını geç verdiğinden çoğu defa on beş dakikada dahi demlenmiyor, bir iki markanın dışındakileriyse çay diye içmek zâten mümkün değil. Neyse, türkü bitti, çayınızı da içtiniz, o hâlde '76'ya dönebiliriz: Elbette “McMillan ve Karısı”, Amerika'daki NBC kanalında 17 Eylül 1971 ile 24 Nisan 1977 arasında gösterilen dizinin asıl büyüğü ne Rock Hudson'du ne de Susan Saint James'di, bence Mildred rolündeki Nancy Walker ikisinden de rol çalıyordu. Amerikan ABC kanalında 7 Mart 1973 ile 6 Mart 1978 arasında gösterilen “Altı Milyon Dolarlık Adam” dizisinde, gece görüşlü 20.2.1 zum lens takılmış biyonik sol gözlü, saatte 97 kilometre ile 108 kilometre hızla koşabildiği biyonik bacaklı ve bir buldozerin gücüne eşit Geiger sayaçlı Steve Austin'i Lee Majors oynuyordu. NBC kanalında 13 Eylül 1974 ile 30 Mart 1978 arasında gösterilen “Kadın Polis” dizisinde Angie Dickinson tam da yetimin şeytanı yedi kadının şeytanı yetmiş yedi cinsindendi. CBS kanalında 11 Ocak 1974 ile 19 Nisan 1974 arasında gösterilen “Pasaklı Sally” dizisine ben pek ısınamamıştım ama arkadaşlarımın arasından seveni hayli fazlaydı, bana sorarsanız Jeanette Nolan'ın oynadığı ayyaş ve pasaklı Sally Ferguson, adamı kadından soğutmak için birebirdi. Az kalsın unutuyordum, '76'da televizyonun yayın alanı 225.500 kilometre kareye çıkmış, bu da nüfusumuzun yüzde 49'unun televizyon seyredebileceği anlamına geliyordu.

***

'77 iki müthiş polisiye diziyi sevdirdi, biri NBC kanalında 20 Eylül 1972 ile 28 Şubat 1973 arasında gösterilen “Madigan”, diğeri de NBC kanalında 20 Mart 1972 ile 12 Mart 1974 gösterilen “Banacek”, ikisi de iyiydi, ama Richard Widmark'ın oynadığı Dan Madigan mı yoksa George Peppard'ın oynadığı Thomas Banacek mi diye bahis açarsanız da, banko Dan Madigan derim. ABC kanalında 22 Eylül 1976 ile 24 Haziran 1981 arasında gösterilen “Charlie'nin Melekleri” bizde tuhaf bir değişim yaratmıştı, çünkü diziyle birlikte İstanbul'un çakma “Farah Fawcett” kızlarla dolup taştığını anımsayanlar mutlaka çıkacaktır, bakın sağ sol çatışmasının tırmandırıldığı kanlı bir yıldan bahsediyorum, sadece sosyete gülleri, kokoşlar, açılmadan iadeler, akıl gülleri, ağır vasıtalar ve apukurya maskaraları değil, sağın da solun da militan kızları birer “Farah Fawcett” olup çıkmışlardı. Size o yılın Süleymaniye kahvehânelerinden ve hukuk fakültesinin koridorlarından en az yirmi isim verebilirim. Tony Curtis'i yeniden karşımıza çıkaran NBC kanalının “McCoy” komedi drama dizisini geçiyorum, sırada ABC kanalında 14 Ekim 1972 ile 26 Nisan 1975 arasında gösterilen “Kung Fu” var, yediden yetmişe en fazla Kwai Chang Caine karakterini mi yoksa onu oynayan David Carradine'ı mı sevmiştik, bilemiyorum. Elbette “Küçük Ev” dizisini unutmadım, 1867 ile 1957 arasında yaşamış olan yazar Laura Ingalls Wilder'ın '35'de yayınlanan romanını esâs alan dizi, 30 Mart 1974 ile 21 Mart 1983 arasında NBC kanalında yayınlanmıştı. Dizide Laura'yı '64 doğumlu Melissa Gilbert oynuyordu. O yılın son ayında Arthur Hailey'in romanından uyarlanan NBC dizisi “Tefeciler” de gösterime girmişti, romanı diziden bir yıl kadar önce Özay Süsoy'un çevirisinden okuduğumu anımsıyorum.

***

'78 ve sonrası yine başka bir yazıya kalıyor, birkaç saat kedim Bücür ile ilgilenmem gerekiyor, maalesef çok hasta, ama bu faslı Allah'tan umut kesilmez deyip keseyim, çünkü sizi de üzmek istemiyorun. Bazı ağır entel zevâtın, televizyon dizilerinin '75 ile '85 ararasındaki on yıl içerinde İstanbul'un kültürel yaşamındaki etkilerine ne şekilde değineceğimi merâk ettiklerini tahmin edebiliyorum, önce iki veya üç yazıda neleri seyrettiğimizi hep birlikte şöyle bir anımsayalım, değil mi, sonra tanıklıklara ve gazete haberlerine nazaran ona da geleceğimi bilsinler. Hadi, şimdi Candan Erçetin'in çok keyifli “Bahane” şarkısıyla günün kasvetinden kaçalım. “Ben özlemedim ki seni, kedi özledi / Çağır onu, gelsin diye bana kedi söyledi / Çok severmişsin onu / Doyamaz öpermişsin / Sarılıp uyurmuşsun / Nasıl özlemesin ki seni / O da çok severmiş hani / Derdinde yanındaymış / Sevincinde o da mutlu / Sen özlemedin mi onu?” Evet, sıra noktalarda, bir, iki ve üç!

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum