Sürece toplu bakış – Öcalan’ın pozisyonu ne?
Kim nasıl adlandırırsa adlandırsın, sonuçta “Bir süreç” başlamış bulunuyor. Yaşananı - olabilecekleri toplu görmeye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Üçleme: Bir kere Bahçeli’nin başlattığı süreç Öcalan’ı ana aktörlerden birisi haline getirmiş durumda. Öcalan atılan topu aldı ve DEM heyetine “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım” diyerek bir “Üçleme” yaptı. DEM’liler öteden beri böyle bir süreçte “Öcalan inisiyatifi”nin olmazsa olmaz olduğunu vurguluyorlardı, Bahçeli ve ardından da Erdoğan, bu inisiyatifi pekiştirmiş oldular. Burada bir garabet var mı, bence düşünülmeli.
“Terörsüz Türkiye”: Bu, iktidarın sürece getirdiği tanımlama. Bahçeli’nin de Erdoğan’ın da beklediği silâhların susması, gömülmesi, devre dışı kalması vs. Sürecin halka pazarlanmasında alımlı bir ifade olduğu muhakkak. Bir anlamda savunması içinde bir hamle.
Bölgedeki şartlar ve Türkiye’nin askeri üstünlüğü, PKK – PYD ile mücadelede fark edilir bir belirleyicilik sağlamış bulunuyor. Böyle bir imkânın terörü sonlandırmak için değerlendirilmesi tabii. “Terörsüz Türkiye” sloganı da halkta karşılık bulacak bir ifade.
İltisaklar: Ancak konu bir ucu 40 yıllık teröre varan ve pek çok cana mal olan “Kürt sorunu” olunca, sorunun bir boyutu sınır ötesi, bir boyutu uluslararası ilişkiler, bir boyutu iç siyaset olunca “Terörsüz siyaset” söylemi her şeyi kapsamaz hale geliyor. Bütün bu alanları kapsayan bir sürecin yönetimi de büyük hassasiyeti gerektiriyor.
Öcalan’ın konumu: Süreçte Öcalan, bizzat Bahçeli tarafından devreye sokulunca bundan sonrası ne olacak sorusu da beraberinde geliyor. Evet, bundan sonra Öcalan ile ilişkiler nasıl ilerleyecek?
Hep böyle DEM’den iki veya üç kişi (Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’a Ahmet Türk’ün de katılımıyla) İmralı’ya gidecek, Öcalan’la masaya oturup görüşlerini alacak, sonra Ankara’ya gelip kendi partilerine, diğer partilere, Erdoğan’a ve Bahçeli’ye bilgi verecekler vs…
Ya da Meclis’te bir müzakere ortamı oluşturulacaksa, oraya mı taşınacak Öcalan’ın görüşleri? Ya da Öcalan “daha ulaşılabilir” bir yere mi intikal ettirilecek?
Yoksa Öcalan’ın pozisyonu sadece Dağ’a, Suriye ayağına, “Terörü bitirin, silâhları gömün, teslim edin, gerisini bana bırakın” çağrısı ile sınırlı mı olacak? “Gerisini bana bırakın” gibi bir konumu olacak mı?
İkili heyet İmralı’ya nasıl bir misyonu paylaşma teklifi götürmüş olabilir?
Öcalan’ın ilk görüşmede ilettiği – yukarıya aldığımız- mesaj, kendisini “ehil ve kararlı” gördüğünü bildiriyor. Zaten “Öcalan bir çağrıda bulunursa Kandil ona uyar mı?” gibi sorular, Öcalan’a tanınan pozisyonla bağlantılı olarak seslendiriliyor. Yani “Devletin elindeki bir adam” rolü Kandil’i farklı tavır almaya yöneltiyor.
Hoş, Öcalan “Suriye’de de Türkiye belirleyici konumda” gibi bir gerekçe ile Kandil’e de PYD’ye de “Başka çare kalmadı” modunda seslenebilir.
Silahla ilgili başka sorun: : Öcalan “Silah devri bitti” çağrısı yapsa da sorunun konuşulması, çözülmesi gereken alanları var. Bunlardan birisi “Silâhların nasıl – kime bırakılacağı” meselesi, bir diğeri “Dağdakilerin ne olacağı” sorusudur. Bunlar muhtemelen Dağ’ı da müzakere alanı içine çekecektir.
Sorunun odaklandığı yer: Öcalan’lı süreçte mesele “Silâhların bırakılması”na odaklandırılsa da, bu işlerin kaynağının “Kürt sorunu” olduğu biliniyor. Bahçeli öteden beri “Kürt sorunu yoktur” diyor, Erdoğan da “Biz çözdük” yaklaşımında. Ancak Kürt halkından önemli ölçüde (Meclis’in üçüncü partisi) oy alan, üstelik terörle iltisaklı suçlamalarına, buradan hareketle defalarca kapatılmasına rağmen oyunda eksilme olmayan bir siyasi hareket var. Bu siyasi hareket “Kürt sorunu” etrafında oluşmuş durumda. Şu andaki ismi DEM.
Bu parti, halen yürüyen sürecin de ana aktörlerinden birisi. Mesele Meclis’te ele alınacaksa -ki ona doğru gidiyor- sorunu en çok o gündeme getirecek. Mesela Kürt siyasetinin en duyarlı olduğu “kimlik sorunu” nasıl ele alınacak?
Son zamanlarda Cumhur İttifakı cenahı Türklüğü, Kürtlüğü etnik boyutta ele alırken “Türk milleti”ni Türklük - Kürtlük dahil Türkiye’deki bütün etnisiteleri kapsayan bir ifade olarak takdim etmeye başladı. Buna Bahçeli’de de rastlıyoruz, Mehmet Uçum’da da… Erdoğan’ın “Tek millet” ifadesi de, bunun bir türevi olabilir.
Aslında bu yaklaşım yeni değil. Öteden beri “Türk milleti”nin ülkedeki bütün etnik unsurları kapsayan “Çatı” bir tanımlama olduğu görüşü seslendirilir. “Kürt siyaseti” adına “Kimlik iddiası” buna itiraz olarak da ortaya konmuştur.
Şu yaşanan süreçte DEM cenahı belirgin bir heyecan sergiliyor. Konu Meclis’te masaya yatırıldığında anayasal düzenlemeyi de gerektiren bu konuda nasıl bir uzlaşma sağlanacak, ya da sağlanabilecek mi, bunu şimdiden öngörmek mümkün değil. Bakalım Öcalan o konuda da bir “Açılım”a gider mi? Belki de kendisine tanınacak pozisyona bağlı.