“Ticarethane” ve Parti

Erdoğan “partili” bir Cumhurbaşkanı. Böyle olmasını kendisi istedi ve çok istedi. Anayasa öyle şekillendi ve o çerçevede de iki dönemdir (üç de sayanlar var) görevi sürdürüyor. Bir kere daha seçilebilmek için şartlar oluşturmaya çalıştığı görüşü de siyaset zemininin genel kanaati.

Partili” olmasaydı, bu ikinci – üçüncü seçilişler mümkün olur muydu? Muhtemelen siyasetin “ben merkezci” karakterinin bu imkânı vermeyeceğini (Özal örneğinden yola çıkarak) düşündü ve partinin dizginlerini (kimseye) bırakmak istemedi.

Anayasadaki “milletin birliğini temsil” özelliğini ihlal riski zaman zaman bariz biçimde ortaya çıkmasına rağmen, “Parti” ile ilişkisini canlı tutmakta ısrar etti.

2019 ve 2024 yerel seçimlerinde, özellikle İstanbul – Ankara gibi sembol şehirleri partisinin kazanması için sahada canhıraş bir çaba gösterdi ama hem bu sembol şehirler hem de daha pek çoğu kaybedildi.

İç – Dış politikada hassas süreçler yaşanıyor. Buna rağmen Erdoğan “Partili Cumhurbaşkanı” hüviyetini bir kere daha ete - kemiğe büründürürcesine partisinin il kongrelerinde deyim yerindeyse oradan oraya koşturuyor. Mart sonu gibi 8. Olağan Kongre yapılacak ve diyelim 2028 seçimlerine doğru partiyi sırtlanacak kadro seçilecek. Ancak orada seçilecek merkez kadro da yetmez, illerin, ilçelerin, beldelerin de benzeri bir heyecan yüklenmesi lâzım.

Cumhur İttifakı, “yeniden seçilmesini beka meselesi gibi gören” Bahçeli’nin açık desteği vs… hepsi tamam, ama belli ki kaygılı. Yüzde 50 artı 1’i başından beri ciddi risk olarak gördü ve partinin oyu şu sıralar 30’lar civarında. Trabzon’da “Yüzde 50’yi bulmamız lâzım” dedi. Cumhur İttifakı’nın oy toplamı bile yüzde 50’yi bulmuyor.

Kongreler “yenilenme” zemini olarak görülüyor. Bunu Erdoğan da ifade etti, partinin diğer ileri gelenleri de…

2019 seçimlerine, İstanbul – Ankara dahil, pek çok büyük şehrin belediye başkanını, ne olduğu tam anlaşılamayan “metal yorgunluğu” gerekçesiyle değiştirerek girmişti. Metal yorgunluğunun içini doldurmak muhalefete düşmüştü.

Şimdi “Parti kadrolarında yenilenme” söylemi revaçta. İstanbul’un iddialı başkanı bile değişecekler listesinde.

Erdoğan Rize’de “Ticarethane” ifadesini kullandı.

Genel Başkan çok şikayetler alıyor, diye başladı. Benim bu şikayetleri burada haykırmam lâzım, dedi. Siyasetimizi yaparken hak olan davamıza hizmet etmeye bakacağız. Altını çizerek tekrar ediyorum, bunları herhangi bir çıkar, makam ve mevki beklentisiyle değil. Aksi takdirde partiyi ticarethaneye çevirirsiniz. Bu bizim asla göz yummayacağımız, müsaade etmeyeceğimiz bir durum” dedi.

Geldik yine parti, siyaset, dâvâ, makam, mevki ve ticarethane ayrımına…

Zor mesele değil mi?

Bu sözü Rize’de söylüyor Erdoğan. Demek Rize gibi bir yerde bile “ticarethane” oluşturulabilecek siyaset zemini söz konusu. Benzeri sözleri Trabzon’da da söyleyebilir, İzmir’de de, Ankara’da ve İstanbul’da da…

22 yıllık bir iktidar söz konusu. Beştepe’den aşağıya doğru devletin kılcal damarları bile bir “statü” niteliği taşıyor ve işsizliğin böylesine yakıcı olduğu bir vasatta, her statü için “siyasi ticarethaneler”in kapısı çalınabilir. Mülâkattan bir türlü neden vazgeçemiyoruz?

İhaleler hakeza… O mesele yerele kalmaz mı diyorsunuz, bilmem ki… Yerelde de kurulan ihale pazarları vardır.

Erdoğan muhtemelen statü verilenlerin “Dâvâ heyecanı”nı kaybetmesinden şikâyetçidir. Kimdi birisi söylemişti, “Beştepe’ye sandık konulsa Ak Parti başarılı çıkmayabilir” diye… Öyle de olur bu işler, İbn Haldun’un dediği gibi asabiyetten atalete doğru yol alınır. “Beka meselesi” evet, o da hatırda tutulmalıdır ama, biraz da işin keyfi çıkarılmalı değil midir?

Remus – Romülüs efsanesi vardır hani… Bir kurdun memelerine yapışmış iki kardeş… Roma’nın kuruluşu o efsane ile ilgilidir. O iki kardeş bile bir süre sonra kavgaya tutuşur ve biri diğerini öldürür.

Bazen aklıma, geçen 22 yılda devletin memelerine yapışmış kadrolar geliyor, siyaset o paylaşım zemininde gelişir. Babayı evlatla sınamaya sokan Skuid Game’in ikinci versiyonu da gösterimde şimdilerde…

Erdoğan’ın partisine bakıp nereleri “Ticarethane” olarak nitelediği ve “Ticarethanenin nasıl oluştuğu”na dair kanaatleri bilinse şüphesiz daha onarıcı yola girilebilir. Bazen insanlar, “Ticarethane” olgusunu o kadar içselleştirmiş olurlar ki, dava – parti – ticaret – çıkar alanları birbirinden ayırt edilemez hale gelir. Ondan sonra ara ki “Dâvâ adamı”nı bulup işin başına geçiresin…

Bir ara “Ömerler” aramıştı Erdoğan… Neydi “Ömer kalitesi” o da çok iyi anlaşılmamıştı. Şimdi “Partiyi ticarethane haline getirmeyin” dendiğinde kimler birbirine bakmıştır Rize’de ya da Ankara’da? Kabahat samur kürk olsa kimse üstüne almazmış ya…

YORUMLAR (120)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
120 Yorum