“İmralı’dan çıkmayabilirim, yeter ki mesele çözülsün”

15 Şubat 1999’da Öcalan, Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirildikten sonra yaptığı açıklamalar özellikle Kürtler arasında şaşkınlık yaratmıştı.

Gözleri bağlanmış olarak uçakta maskeli askerler arasında görünen, Türk bayrağı önünde fotoğraflanan Öcalan, “Hizmete hazır olduğunu” söylemiş, “annesinin Türk olduğundan” bahsetmişti.

Özellikle PKK karşıtı Kürt milliyetçileri, Öcalan’ın idamdan korktuğu için teslim olduğunu ve böyle konuştuğunu söylüyor, ona ateş püskürüyordu.

PKK, bu eleştiriler karşısında sessizdi ve şoktaydı.

Öcalan, yakalanmasından sonra 1 Eylül 1998’de ateşkes kararı almasına neden olan Genelkurmay’dan bir albayın PKK’nın Brüksel’deki temsilcisine getirdiği mesajları açıklamış, bu ateşkesin ve müzakerelerin arkasında olduğunu söylemişti.

Öcalan’ın savunmasını Kürt milliyetçisi olan avukat Ahmet Zeki Okçuoğlu üstlenmişti.

Okçuoğlu, görüşmelerinden birinin ardından bir basın toplantısı düzenledi ve şöyle dedi:

“Öcalan'a ilaç verilmiş olabilir. Zaman zaman sabit bir noktaya bakıyordu’.

Bu beyan Öcalan’ın açıklamalarını tevil etmekte zorlanan PKK’nın imdadına yetişmişti.

PKK Başkanlık Konseyi “Öcalan'ın bilinci ve sağlığının yerinde olduğuna kesin kanaat getirilmedikçe İmralı'dan yapılacak açıklamalardan kuşku duyacağız” açıklaması yaptı.

PKK ile Öcalan arasındaki bağın kopabileceği bir andı bu.

İşte devlet bu noktada kritik bir karar verdi. Ve o bağın kopmasının kopmamasından daha riskli olduğunu düşündü ve Öcalan’ın PKK’ya mesajlarının dışarıya çıkmasına izin verdi.

Öcalan, 31 Mayıs-29 Haziran 1999 tarihleri arasında PKK Başkanlık Konseyi'ne 4 mektup gönderdi.

Öcalan ilk mektubunda ilaç verilerek böyle konuşturulduğu iddialarını reddetti:

“Benim içinde bulunduğum koşullar irademi ve bilincimi kıracak veya çarpıtacak durumda değildir. Şimdiye kadar tek bir dayak yemedim, küfür bile işitmedim. Zorla ifade vermedim. Şimdiki odam tek kişilik orta sınıf bir otel odası gibidir.”

Bu arada onlarca insan Öcalan’ın yakalanmasını protesto için kendisini yakıyordu.

Bir ay sonra PKK, Öcalan’a tam bağlılık ilan etti ve onun talimatlarıyla hareket edeceğini açıkladı.

Bunun üzerine Öcalan, PKK’ya Türkiye’den çekilme talimatı verdi. PKK, ülkeden çekildi.

16 Nisan 2002’de bugün Türkiye’nin PKK’dan beklediği açıklama Brüksel’de geldi.

BBC’nin o günkü haberinden okuyalım:

“Türkiye'ye karşı 15 yıl savaşını sürdüren Kürt asi örgüt, bugün, daha fazla Kürt hakkı için barışçı bir

mücadele vereceğini söyleyerek ismini ve stratejisini değiştirdiğini duyurdu. Yeni Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi (KADEK) Avrupa sözcüsü Rıza Erdoğan, "'Silahlı mücadele' bitti" dedi.

Basın toplantısı sırasında Erdoğan, KADEK'in Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) yerini alacağını söyledi.”

ggg.jpg

PKK, 2004’e kadar güçlerini Türkiye dışında tuttu, ateşkes pozisyonunu korudu.

Ama Kürt meselesinin askerlere havale edildiği, siyasetin tepesinde askeri vesayeti gölgesinin düştüğü bu devirde devlet 1 saatlik Kürtçe belgesel yayınından fazlasını yapamadı.

Ne bir af gündeme geldi, ne hapisteki Leyla Zana ve arkadaşları bırakıldı ne de Kürtçe televizyon açılabildi.

2003’de ABD Irak’ı işgal edince de PKK’ya yeni fırsatlar doğdu, hem otorite boşluğundan istifade ederek Kandil’e yerleşti hem de Saddam ordusundan yüklü miktarda cephaneye sahip oldu.

Böyle 2004’de ateşkes kararından vazgeçti.

Öcalan’ın despot bir örgüt lideri olduğu, çok sayıda katliam, saldırı talimatını verdiği açık.

Ama 20’li yaşlarında PKK’yı kurmuş, 30’lu yaşlarında Suriye’ye kaçmış, 49 yaşından beri de İmralı adasında yaşayan Öcalan’ı şahsi çıkarlarının peşinde kendi davasını bile satacak biri gibi göstermek meseleyi anlamamaktan başka hiçbir işe yaramaz, ucuz bir propaganda olarak kalır, Öcalan’ın örgütü üzerindeki Türkiye’nin lehine olan itibarını sarsar.

Son birkaç günde yine bu ucuz propagandanın örnekleri medyada yer alıyor.

Öcalan haberleriyle ortaya konan profil ile 25 yıldır İmralı’da tek başına kalan adam aynı kişi değil.

Öcalan’ın en büyük isteğinin İmralı’dan çıkıp evlenmek olduğu haberi mesela…

Bu haberde üç önemli eksik var:

Bir; Öcalan’ın 75 yaşında olduğu, iki zaten resmen evli olduğu ve üç karşımızda uzun süredir evliliği geri-feodal bir kurum olarak ilan etmiş biri var.

Türkiye ve Suriye’de milyonlarca taraftarı olan, yarı-Tanrı muamelesi yapılan Öcalan’ın 50 yıl isyan liderliği, 25 yıl hapis hayatı yaptıktan sonra en büyük arzusunun evlenip havuzlu bir villada Gassal dizisi izlemek olduğuna inanmak isteyen tabii inanabilir.

Ama buna inandıktan sonra 50 yıldır dağda olan PKK’lıların motivasyonu nasıl açıklanacak acaba?

Keşke bu kadar basit talepleri olsaydı.

Devlet kaynaklarına dayandırılan bir diğer habere göre çözüm sürecinde Öcalan’ın en büyük isteği ise serbest kalmaktı:

“Öcalan’a verilen mesaj ise netti: Dışarı seni hiçbir siyasi parti çıkaramaz. Bunun için önce silahsızlanarak dağdan inme gerçekleşecek, Türkiye’den çıkacaklar. Bu bir süreç. Şehit ailelerinin iknası, toplumun hazırlanması ve son olarak da referandumda halkın evet demesi gerekiyor.”

Halbuki o yıllarda İmralı’da yapılan görüşmelerde Öcalan, ısrarla kendi özgürlüğünün masaya getirilmesine karşı çıkmıştı:

“Şimdi Öcalan çıksın, af falan deniyor. Bir defa ben affedilecek bir suç işlemedim. İkincisi bana bu hafta, bu ay dışarıya çık deseler, ben burada kalmayı tercih ederim. Çünkü koşulları oluşmadan çıkmam mümkün değil. Ben siyasi davası olan bir adamım ve bu yüzden buradayım. Çıkacaksam da bu çıkış siyasal gelişmelerle olacaktır.”

“Benim derdim dışarı çıkıp Hassa Hüsso gibi gezmek değil, tenezzül bile etmem. Yüzyıllık savaşın çıkmasını önleyelim, diyorum. Ben öyle hemen İmralı'dan çıkayım, arzı endam edeyim demiyorum. Burada iki basın toplantısını bunun için istedim. Derdim ölümleri önlemektir.”

Ahmet Türk de son İmralı ziyaretinde Öcalan’ın bizzat Devlet Bahçeli’nin telaffuz ettiği “Umut hakkı” konusundan hiç bahsetmediğini söyledi.

Çıkan haberlerin tam aksine Öcalan’ın Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan ile son görüşmesinde “Ben buradan çıkmayabilirim, bunu gündeme getirmeyin, bu tartışma konusu olmasın, yeter ki bu mesele çözülsün” dediği iddia ediliyor.

Türkiye’de son 50 yılda Öcalan’ın da parçası olduğu büyük suçlar işlendi, acılar yaşandı. Bir 50 yıl daha kavganın sürmesi içim her iki tarafta da yeterli gerekçe ve neden var.

Ama bunun için iki tarafta da motivasyon var mı?

Neyse ki yok.

O yüzden bugün yapılacak en büyük vatanseverlik, 100 bini aşkın insanın ölümüne neden olan 50 yıllık dönemi kapatmaktır.

Bunun kapatmak isteyen herkese de köstek değil, destek olmaktır.

YORUMLAR (65)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
65 Yorum