Kur’an’da bir ahlak kavramı: “Sâlih amel”
Filistin asıllı Kanadalı İslam hukukçusu Prof. Wael B. Hallaq’tan (Vâil b. Hallâk) bir derleme, Ahlâkî Yöntemsellik: Şeriat, Anayasa ve Ulus Devlet adıyla dilimize çevrildi (İstanbul 2023). Yazarın verdiği bilgiye göre, çağdaş Fransız filozofu Michel Foucault, 16. yüzyıldan sonra Avrupa’da ortaya çıkan yeni yönetim şeklinde toprak egemenliğinden mülkiyet ve insan egemenliğine geçildiğini belirtmiştir.
Vâil b. Hallâk, Foucault’nun bahsettiği Avrupa’ya özgü yönetim sistemiyle Kur’an’daki sistemi karşılaştırır. Yazarın Kur’an’da “sâlih” (iyi ve yararlı olan) kavramı bağlamında yaptığı karşılaştırmaya göre, “Kur’an sistemi, zorbacı himayeciliğe dayanan bir reisin (patriarch) otoritesi ve gözetiminden değil, yüce bir adalet maksadından türetilen bir modeldir. Avrupa’da uysal ama aynı zamanda yetkin [yetişmiş], maddi olarak üretken ve siyasi olarak sadık bir özne yetiştirmek ve imal etmek için disiplin, güç, gözetleme ve güvenlik tanzim edilirken; Kur’an’da sâlih amel, ahlâkî mesuliyet, sosyal sorumluluk ve adalet paradigmaları üretmek için disiplin ve ilâhî güce teslimiyet tanzim edilmiştir. Dolayısıyla tüm bunlar bir araya geldiğinde bir tek arzu ortaya çıkarıyordu: sâlih topluluk.”
[Vâil’in bu tespiti, doğru bir Kur’an okuması olsa da, pratikle nadiren uyuşur. Fakat tarih bitmemiştir.]
Kur’an’daki her bir buyruk, birbirinden ayırt edilemeyecek şekilde hem hukuki hem de ahlâkîdir ve Kur’an’da 70 defa geçen sâlihât (iyi ve yararlı işler) bütününün parçasıdır. Mesela insanlarla güzel ve nazikçe konuşmak (kavlen hasenen, kavlen leyyinen, kavlen kerîmen…) cinayetten kaçınmak kadar önemli bir sâlihât davranışıdır. Çünkü insanlar birbiriyle önce konuşarak ilişki kurarlar. Onun için insanlarla güzel konuşmak, ayrım yapılmaksızın, aynı ayette Allah’a kulluk, namaz, zekât ve diğer iyiliklerle birlikte emredilmiştir (Bakara 2/83).
Kur’an’da “sâlih/sâlihât” kavramı için anlamı çerçeveleyip belirleyen bir tanım verilmemiştir. Bu durum, sâlih ve ma‘rûf gibi ahlak terimlerinin anlamları o günün toplumunda bilindiği için Kur’an’ın bunları tanımlamaya gerek görmediği yönünde düşünmemize imkân vermektedir.
Japon Kur’an semantiği uzmanı Toshihiko Izutsu, Ethico-Religious Concepts in the Qur’ān (Kur’an’da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar) başlıklı kitabında (Londra 2002, s. 204-205) Kur’an’da iman ile sâlihât arasındaki kopmaz bir ilişki kurulduğundan bahsetmekte, buna örnek olarak “iman edip iyi ve yararlı işler (sâlihât) yapanlar…” diye başlayan Bakara 2/82-83. ayetleri göstermektedir. Izutsu’ya göre bu ayetler, ‘sâlihât’ın “özet bir tanımı” sayılabilir. 83. ayette ‘sâlihât’ın beş unsuru sıralamaktadır:
1. Allah’tan başkasına kulluk etmemek;
2. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere ve muhtaçlara iyilikle davranıp yardım etmek (ihsân);
3. İnsanlarla güzel konuşmak;
4. Namaz kılmak;
5. Zekât vermek.
Ancak birçok ayette olduğu gibi burada da iyilikleri sıralayan ifadeler –eski tabirle- tahdîdî değil, ta‘dâdîdir; yani burada iyilikler -Izutsu’nun dediğinin tersine- tanım amaçlı değil, örnek amaçlı sıralanmıştır. Dolayısıyla sâlih/sâlihât terimini tanımlamak için, belli bir ayet yerine, bu kavramın türetildiği “ṡ-l-ḥ” kökünden gelen kelimelerin geçtiği 170 kadar ayete bakıp, bağlamlarıyla birlikte dikkate almak gerekir. Bu yolla ulaşılacak tanım dahi tüketici olmamakla birlikte, kavramın anlam dünyası hakkında daha doğru bir bilgi verecektir.
Kanaatimce bu konuda söylenecek nihai söz şu olabilir: Kur’an’da sâlih terimi ile bunun çoğul şekilleri, en genel ifadesiyle, “mutlak olarak iyi, doğru, âdil ve son tahlilde birey ve topluma faydalı olan düşünce, inanç, söz, iş” ve bu özellikleri taşıyan “iyi ve erdemli mümin” anlamında kullanılmıştır. Böylece sâlih ve çoğullarının geçtiği tüm ayetlere baktığımızda, kavramın ilk olarak, ayetlerin bir kısmında kısaca “iyi, düzgün, doğru ve yararlı iş veya işler”, bir kısmında da “iyi insan” ve “iyi topluluk” olmak üzere, iki olumlu anlamda kullanıldığını görürüz. Hatta bir hadiste “Sâlih insan için sâlih mal ne güzel!” denilmesi, sâlih kelimesinin iyi ve erdemli insan, iyi ve faydalı iş ve bu yolla elde edilen servet için kullanıldığını göstermektedir.
Son olarak, yine bir Kur’an terimi olan ‘sulh’ (barış) kelimesinin de aynı kavram ailesinden olduğunu hatırlatalım. Ve önemle belirtelim ki, Kur’an’ın bu kavramlar ailesine bu kadar önem vermesindeki amaç, edebiyat fantezisi yapmak değil, iyinin ve barışın hâkim olduğu bir insanlık düzeni oluşturmaktır.