Türkiye’nin arka tarafı

Resmiyette karşılığı gösterilemez. Devlet ‘ne demek Türkiye’nin arka tarafı’ diye kaşlarını çatabilir. 

Ama fiili durum bazen resmi durumdan farklıdır. 

Türkiye’yi kuranlar, doğu-Batı istikametinde kurmuşlar. 

Ne tarafı ön, ne tarafı arka, diye sorsam cevabı hemen tahmin edersiniz. 

Ön tarafı Batı, arka tarafı Doğu. 

Bir otobüs düşünün. Şoför mahalli Batı, arka beşli Doğu. 

Doğu Karadeniz? 

Orası pencere kenarı. 

Ya da bir bina, sanki Doğu arka taraf, binanın kör tarafı. 

Öyle yerleşmiş insanların kafasına. 

Arka taraf olduğu için, arka pencerelerin kapalı olması dikkat çekmiyor. 

Arkaya bakmıyor kimse, iş, güç, fırsat hep Batı’da. 

Gözünü açan, Batı’ya yöneliyor. 

İyi ki hepten terk etmiyorlar Doğu’yu. İyi ki oralarda yaşayan insanlarımız var, oraları şenlendiriyorlar. 

Onlara teşekkür borçluyuz.     

Doğu’nun ‘arka taraf’ olarak görülmesinde memleketi idare edenlerin tesiri oldu muhakkak.  

Ayrıca, coğrafyanın da tesiri oldu.  

Tarihin de. Uluslararası siyasetin de... 

Oysa küçük bir pencere açıldığı zaman bir canlılık geliyor. 

Mesela, İran’la şu anda büyük bir problemimiz yok. 

İranlılar, birkaç gün fırsat bulduklarında Van’a geliyorlar. Geziyorlar, alışveriş ediyorlar. Esnafın yüzü gülüyor. 

Karadeniz’den Gürcistan’a gidip gelmek serbest, pasaporta bile gerek yok, nüfus kağıdı kafi.  

Bu bile, hem Gürcistan’ın hem bizim şehirlerimize bir hareketlilik getiriyor. 

Çok zor coğrafi şartlara rağmen, Irak Kürdistanı’yla önemli bir sorunumuz olmaması o bölgede yaşayan esnaf ve sanayici için bir imkan. 

Suriye’yle aramızın kötü bir şekilde bozulması ticaretimizi sanayiimizi, hatta sosyolojimizi hırpalamadı mı? Hem de ciddi bir biçimde? 

Ermenistan’la sınırımız hemen hemen tamamen kapalı. 

Bunun, Türkiye’ye de Ermenistan’a da zararı var. 

Karabağ’daki savaşa bir çok açıdan bakılabilir. 

Azerbaycan Türkleri bir zafer kazandı. 

30 yıldır işgal altında olan kentlerini geri aldılar. 

İtibarlarını, milli onurlarını geri aldılar. 

Şimdi daha mutlular. 

Bu arada Rusya, Ermenistan Başbakanı Paşinyan’la hesabını da görmüştür. Paşinyan’ın burnu sürtülmüştür. Olur böyle şeyler.  

Türkiye’nin de bir payı var zaferde. 

Aliyev’in ‘dışarıdan müdahale olursa Türk uçaklarını havada görürsünüz’ deme imkanına sahip olması bile bir kıymet ifade eder. 

Rusya için de “Buraların patronu benim” deme imkanı doğdu. İki tarafı masaya oturttu ve ateşkesi imzalattı. 

Türkiye’nin ateşkes sürecinde askeri olarak müdahil olup olmaması çok önemli değil. 

Hatta barışın temini açısından doğru olan belki de budur. Orada burada Türk devriyeleri, Türk karakolları görmek Ermenistan’ın motivasyonunu bozabilir. 

Türkiye, uzun zamandır, Ermenistan’la ilişki düzeyini Azerbaycan’ın kabul edeceği bir çözüme endekslemişti. 

Bugünkü ateşkes, tarafları Azerbaycan’ın kabul edeceği çözüme yaklaştırabilir.  

Zordur, tarihi husumetleri tamir etmek. 

Hele insanlar, husumetleri yaşatmak için sürekli besliyorlarsa. 

Devletler, kurumlar sürekli nefret ziraatı yapıyorlarsa. 

Bunu söylerken aklıma daha ziyade Türk-Ermeni husumeti geliyor. 

Çözüm mümkün olursa Ermenistan kapısının açılması da mümkün olur. 

Evin karanlık tarafına bir pencere açmak gibi. 

Pencere açılınca, insanlar birbiriyle iletişim kurunca, birbirlerini belki daha iyi anlarlar. 

Yeni bir kapı, her iki tarafın insanına, esnafına sanatkarına yeni ekonomik fırsatlar sağlayabilir. 

Beri tarafta Kars ve Iğdır, karşıda Gümrü ve Erivan... 

Birbirleriyle alışveriş etseler, gidip gelseler, fena mı olur? 

Biliyorum, reel-politik, gemi azıya aldığında temenni falan dinlemez. 

Biz yine de iyi olanı dileyelim, kayda geçsin. 

YORUMLAR (19)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
19 Yorum