Devr-i daim

Yollar kalabalık. İstanbul trafiği, sokaklar, çarşı pazar, neredeyse koronasız günlerdeki gibi.

Bizim aklımız biraz gel-git.

Bir hikaye dinliyoruz, acıklı ve gergin, gayrete geliyoruz. Haydi maskeler, kolonyalar, dezenfektanlar, bağışıklık takviyeleri, vitaminler, kininler.

Güneş ufuktan başını gösterince hastalıkla ilgili hislerimizi revize ediyoruz.

Yok canım o kadar da değil. Biz düşüşe geçtik, gitti gidiyor korona... Bak Avrupa’da futbolcular top oynamaya başladı başlayacak.

Haydi, dökül dışarı.

Hastalıkla ile ilgili Sağlık Bakanı Koca’nın açıkladığı günlük rakamlar bizim hassasiyetimizi ve gevşekliğimizi birebir yansıtıyor.

İyi takip eden biri, göstergelerdeki sokağa çıkma yasaklarını, yasak ihlallerini, kaçamakları sağlık bakanı Koca’nın açıkladığı verilerdeki zig-zag’lardan bir bir okur.

Vaka sayımızdaki yükselme, trafikteki veya çarşı-pazarda dolaşan insan sayımızdaki yükselmeyle senkronize.

Yine de iyi görünüyoruz, Avrupa’dan, Amerika’dan.

Biz vatandaşlar gevşesek bile hekimlerimiz, sağlık kadrolarımız gevşemiyor.

Dünyadaki gelişmeleri doğru okuyorlar, sahadaki olgulara bakarak doğru tedavi tercihlerinde bulunuyorlar.

Avrupa’dan, ABD’den iyi görünmemizde rolleri çok .

Yanılıyor muyum?

Yanılıyorsam da kanaatim bu.

Sanayimiz de iyi intibak etti. Maskeler yaptı, solunum cihazları yaptı...

Avrupalılar, Amerikalılar, birbirlerinin maskelerini gasp etmeye uğraşırken biz dünyaya maske dağıtıyoruz.

Koca Yusuf, korona günlerinin (aslında günlerinin değil, ‘korona yılı’nın) sembollerinden biri oldu.

Evvela Çin’e gitti. İnsanlarımızı Türkiye’ye taşıdı.

Sonra İspanya’ya, İtalya’ya, başka memleketlere gitti.

Son olarak, Amerika’ya sağlık malzemesi götürdü.

Burun kıvırabiliriz.

Amaaan, sağlık malzemesi işte, n’olacak?

Sanki ceplerinden veriyorlar. Bizim paramızla veriyorlar.

Tabii ki kimse kimseye cebinden bir şey vermiyor.

Hepsi milletin parasıyla veriliyor.

Koca Yusuf’un yakıtı da, Milli Savunma bakanının ve yukarıdan aşağıya bütün devlet ricalinin mesarifi de vatandaşın cebinden karşılanıyor.

Ama türlü türlü bayrak ve fors gösterme yöntemleri var.

Bu da o şekillerden biri.

Anladığım kadarıyla iş görüyor.

Uluslararası piyasada yankı yapıyor.

İyi de memleketin içinde doğru dürüst dağıtamıyoruz?

Doğru, bir sürü aksaklık oluyordur.

Biz devlet olarak da millet olarak da aksaklık çıkarmaya yatkınız.

Karıma mesaj geldi, bana niye gelmedi?

Niye eczaneler dağıtıyor? Niye Devlet Malzeme Ofisi dağıtıyor?

Gerçekten, kim icat ediyor bir şey dağıtmanın formalitelerini?

Bir üst akıl mı?

Kim icat ederse etsin, maksat hasıl oluyor.

İş olacağına varıyor.

Mesela, belediyeler iyi çalışıyor.

Belediye dediğin devletin bir çeşidi.

Yoksula, muhtaca daha yakınlar. İhtiyaç sahibini daha kolay bulurlar.

Zinhaar!

Bulmasınlar.

Hepsini biz bulalım.

Böyle tuhaflıklarımız.

Aslında çok yabancı değil.

17 Ağustos depremi sonrasında da, mütedeyyin insanlardan iyilik sadır olduğu görülünce rahatsız olan matbuat ve efrat eksik değildi.

Benzer ruh halleri.

O devrin adamları yasak koymayı akıl edemediler ama bu gericiler niye yardım ediyor diye epeyce homurdandılar, yazıp çizdiler.

Hepsi olacağına vardı, kimse yapacağından geri kalmadı sonunda.

Yani sağlık olsun.

Gerisi zamanla düzelir.

Düzelir, yine bozulur.

Hayat böyle.

Eski lügatlere bakın, ‘devlet’ diye bu düzelip bozulmaların devr-i daimine diyorlar.

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum