'Yeni Türkiye'
Aynı zamanda “Yeni Türkiye” kavramıyla ülkenin geleceğini de yeniden inşa iddiasında olan bir iktidar.
TRT’deki “Payitaht” dizisi gibi, “Lozan’ı bize yutturdular” gibi söylemlerle tarihi de zihinlerde yeniden inşa etmek isteyen ideolojik bir tavır.
Ben bu “Eski Türkiye – Yeni Türkiye” söylemini önemli buluyorum. Fransız İhtilalinde Jakobenlerin “eski rejim” kavramında olduğu gibi, kendisini milat sayan bir siyasi radikalizmin ifadesidir.
Bu tür keskin ayırımlar hayatın gerçeklerine aykırıdır fakat propagandada ak-kara ayırımları etkili oluyor. AK Parti böyle ak-kara ayırımıyla formülleştirdiği tarih ve gelecek tanımlarıyla ideolojik olarak kaynaşmış bir taban yarattı.
Ülkedeki ideolojik-kültürel kutuplaşma keskinleşti.
KÜLTÜREL TRAVMALAR
Bütün devrimler gibi Kemalist devrim de Türkiye’de kültürel bir travma ve kutuplaşma yaratmıştı. En azından 1946’dan itibaren bunu yumuşatmak, kaynaşmayı teşvik etmek, devleti vatandaşlarına eşit mesafede yüksek kamu hukuku otoritesi haline getirmek, siyaset dilinin kapsayıcı olmasına dikkat etmek gerekirdi.
Bunu yapmakta geciktik ama epey mesafe de almıştık.
28 Şubat bu gidişi bozdu, “vesayet” kurumları kutuplaşmayı keskinleştirdi. Mağduriyet duygusunu, kamu otoritesine karşı yabancılaşmayı derinleştirdi.
AK Parti’nin ilk on yılı AB sürecindeki reformlarla ve ılımlı siyaset diliyle kutuplaşmayı yumuşatma, hukuku ve demokrasiyi geliştirme yönündeydi.
Fakat kabaca 2010’dan itibaren sert ideolojik, kutuplaştırıcı bir yola girdi; hem tarihsel olanı, hem güncel olanı kutuplaştırarak…
Dün Tek Parti dilinde muhalefet haindi. Bugün de iktidar dilinde muhalefet hain!
Bu şekilde nasıl bir ‘Yeni Türkiye’ oluştu?
KUTUPLAŞMANIN FATURASI
Kutuplaşmanın en vahim boyutu atamalarda, mülakat sınavlarında, kamu kayaklarının dağılımında liyakat yerine “bizden” tercihinin yapılmasıdır.
Bu davranışlarla nereye geldik? Ekonomik krize!
Yemek ki kutuplaşma yanlış yolmuş.
Ekonomideki bozulmaların sebebi sadece irrasyonel politikalar değil, kurumlardaki liyakat kaybı, kutuplaşmanın sosyal maliyeti gibi etkenler de önemli.
İktisatçı Erhan Usta’nın belirttiği gibi “toplam faktör verimliliği” toplumsal faktörlerin ekonomik büyümeye etkisini yansıtır. Türkiye’de 2010 yılına kadar “Toplam Faktör Verimliği” yüzde 2.7 gibi makul bir oranda artarken, 2010-2018 arasında ancak binde 6 artabildi!
İktidarın AB için hazırladığı raporda 2022’ye kadar bunun binde 4’e ineceği belirtiliyor.
Bu kadar gerilen, bu kadar kutuplaşan bir toplum iktisadi faaliyetlerde ne kadar yaratıcı ve verimli olabilir, değil mi?
AĞIRDIR’IN KİTABI
Bekir Ağırdır, yeni çıkan “Hikâyesini Arayan Gelecek” kitabında Türkiye’nin toplumsal ve kültürel röntgenini sunuyor. (Doğan Kitap)
KONDA verilerine dayanan kitabında Ağırdır veri aktarmakla kalmıyor, güçlü sosyoloji birikimiyle yorumluyor. Nasıl bir geleceğe doğru gittiğimize dikkat çekiyor.
Oradan alıyorum; kutuplaşmanın, iktidar ya da devlet tarafından dışlanma duygusunun sonuçları:
Toplumun yüzde 38’i “ülkemde kendimi yabancı hissediyorum” diyor!
HDP’lilerin % 74’ü böyle hissediyor.
Dindar muhafazakarların yüzde 33’ü böyle hissediyor.
Modernlerin yüzde 51’i böyle hissediyor!
Bu duygu AK Partiye oy verenler arasında yüzde 24’i iniyor.
Çocuğunun Türkiye’de iyi bir geleceğe sahip olacağını düşünenler:
AK Partililerin yüzde 74’ü böyle düşünüyor, geleceğe iyimser bakıyor.
MHP tabanında iyimserlerin oranı yüzde 44.
Ama diğer bütün partilerde yüzde 20 veya bunun da altında!
Bu kadar büyük farklar olmasını normal kabul edemeyiz.
Biz hâlâ “millet” düzeyine çıkamadık mı?
Hemen her zaman “milli birlik ve beraberlik” demiyor muyuz?
Demek ki, beylik nutuklarla, hamasetle olmuyor. Kapsayıcı siyaset, kamu yönetiminde liyakat, ülkede hukukun üstünlüğü lazım.
Ülkede “aidiyet” duygusunu güçlendirmenin yolu bu.
Vatanseverliğin de gereği bu.
Ağırdır’ın kitabında, kutuplaşmanın, siyasi ve ideolojik kamplara bölünmenin bizi nasıl rasyonellikten, verimlilikten, hatta yaşama sevincinden nasıl uzaklaştırdığını okuyorsunuz. Ama şunu da okuyorsunuz ki, umutsuz değiliz. Şehirleşme, eğitim ve yeni nesiller mahallelerin duvarlarını yıkıyor; yavaş da olsa…