Doğruyu doğru konuşalım

Küçük büyük belalar göz göre göre geldi. Birçoğu bizim elimizle geldi. Şimdi krizlerle, içerden dışardan körüklenen ateşlerle çevriliysek düşüneceğiz.

Başımıza getirdiklerimizi bilecek, bulacak ve gerekenleri usulünce yapacağız. “Başımıza getirdiklerimizi” dedim. Evet demek istediğim tam da budur: Başımıza gelenlerin sorumlusu biziz. Kendisi sebep olduğu halde suçu başkasına atmaya çalışan aldatacağını umar ve verdiği zararları katlar. Bundan vazgeçmek lazımdır. Etrafında suçlu arayanın aldanacağı kesindir. Aldatmaya çalıştığı da eninde sonunda apaçık görülecektir.

Daha açık söyleyeyim: Olandan bitenden dış güçleri sorumlu tutanın veya suçlayacak öteki arayanın çıkış yolu bulması imkânsızdır. Mindere çıktığınız rakibinizin, zayıflıklarınızı kollamasına ve size oyun yapmasına kızamazsınız. Kendi güçsüzlüğünüze ve eksikliğinize bakacaksınız.

Türkiye, suçu başkasına atma kolaycılığıyla ne hallere düştüğünü görmelidir. Düpedüz idrak yoksunluğu getiren devasız bir körlük halidir. Ortadoğululaşmaya giden yol işte bu kendi hatasını görmemekle açılır.

Yerden bitmiş bir millet ve devlet değilsiniz. Aklınızı kullanırsanız çıkışı bulursunuz.

EFELENMEKLE OLMAZ

Ortadoğu İsrail’in varlığını gözeten Batı tarafından yeniden düzenleniyor. Kan gölü haline Müslümanlar eliyle getirildi. Müslümanlar din diyerek birbirini kırdı. Bu oyuna her yerde gelecek kadar akıldan uzaklığımızı gösterdik. İsrail, planın merkezindedir. Açıktan devreye girmesi son aşamadır. Ona lanet okuyarak bir yere varamayız. Kendimizi düzelteceğiz.

Ortadoğu için çeşitli planlar vardı. Hangisinin uygulanacağı son yirmi senede belli oldu. Yıllar içinde, alınan mesafeye göre yeniden düzenlenerek adım adım devam ettiriliyor. Bizi de dâhil ettikleri bir proje bu. Zaman zaman tereddüde düşüyoruz: İçinde miyiz, kenarında mıyız belli değil.

Bizimkileri dinleyince sanki aktörlerden biriyiz. Hatta birinciyiz. Olan biten her şey bizim aleyhimizeyken nasıl oluyor ve övünmeye kalkılıyor düşünen yok. Çok şeye seyirci kaldığımızı düşündürecek olaylar ve durumlar yaşadığımız da ortada.

Algılarla olgular birbiriyle hiç uyuşmayan zamanlardayız. Yönetenlerimiz bize gerçekle algı arasındaki bu derin uçurumu yaşatıyorlar. En son Şam’ı fethetmiş havasındaydık. Kısa zamanda anlaşıldı ki denenler maalesef içeriye propagandadan ibaret.

Trump’ın Cumhurbaşkanımız hakkında ettiği tehdit kokan sözleri bile anlamadık.

OYUNU KURAN BİLİR

Etrafımız ateş çemberi. Her zamandan daha çok dikkat ister. Güç kaybettik. Ekonomimiz çok kırılgan. Bunlar, içeriye mesaj kaygısı, seçim ve oy hesabıyla hareket edilecek konular değildir. Çok düşünecek ve az konuşacağız. Konuştukça battığımızı bilmem ne zaman göreceğiz?

Biz yüksek perdeden konuşurken, Amerika öncülüğünde İtalya’da Suriye toplantısı yapıldı. Amerika, İngiltere, İtalya, Almanya ve Fransa dış işleri bakanlarıyla AB temsilcisi katıldı. İki toplantı daha yapıldı, yine biz yoktuk. Düşünün, biz Suriye’de göstermeye çalıştığımızın çeyreği kadar etkili olsak bunu yapabilirler miydi?

Hadi inanalım da olan bitenler hiçbir şekilde bizim hayrımıza olmuyor. Ahmed Eş-Şâra Suriyesi sadece bizden giden mallara vergiyi yüzde üç yüz artırdı. Suriye fatihi edasındaki devlet büyüklerimiz bunu yüz yüze konuşacağız demekle yetindiler.

Daha genişten bakalım: Irak’ta istemediklerimiz ve hiç olmayacağını düşündüklerimiz oldu. Kerkük, Erbil ve Telâfer Türk şehirleriydi. Türkler, o coğrafyanın eski hâkimi sıfatıyla nüfus itibariyle de Araplardan sonra ikinci sıradaydı. Bugün Türkler orada burada Soranilerin ve Arapların insafına bırakılmış halde. Şimdi de Suriye’de milyonlarca Türk olduğu halde benzer bir sonuca doğru gidildiği izlenimi var. Türkiye Suriye içindeki bu büyük gücünü ihmal ediyor görüntüsü can yakıyor.

PROJELERİ SAHİPLERİ YÜRÜTÜYOR

Yılmaz Öztuna, akıllı olmazsak bu günlerin geleceğini söylerdi. Söyledikleri bize aşırı gelir, “O kadar da olmaz!” demeye çalışırdık. Şimdi onun dediği yerden de ileriye geçildiğini görüyoruz. Görenler, bilenler için bu proje açık. Biz, içerde birliği tahkim edelim derken tam tersini yapıyor, gerginliği büyütüyoruz. Olur olmaz işlerle rakiplerini dövmeye çalışan bir iktidarımız var. İçerde huzursuzluk katlanırken dışarda adım atamazsınız. Kimse de size yardım etmez.

Bilelim ki Türkiye'nin meselesi kural koymak değildir. Kurallara uymamaktır. Kişiye bağlı veya kişilere göre değişen kural olmaz. Türk Tarihi'nin binlerce yıllık parlak dönemlerinde töreye, hukûka, geleneğe, teâmüllere bağlılık esastır. Bugün yaşadığımız bunun tersidir. Şimdi kural hukuksuzluk ve keyfîlik haline geldiyse düşüneceksiniz. Bu halin yarattığı güvensizlik büyük beladır. Bu güvensizlik ve belirsizlik anketlerde yüzde seksenler mertebesindeyse her konuda tökezlersiniz.

İçerde dışarda daha fazla düşmemek için konuşacaksak bunları konuşalım.

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum