İmza günü ve imzalı kitap meselesi
Yazarın kitap imzalamasına itirazım yok. İmzayla kitap bir basamak daha yükselir ve muhatabına özel bir armağan olur. Hatta karşılıklı bırakılar okur ile yazar sevgilerini. İmza sonrasında ister doğrudan adına imzalanan şahısta bulunsun o kitap ister ise başka birisinin eline geçsin hiç fark etmez, bizim ona, verdiğimiz değerden dolayı özellikli nitelik kazanmıştır artık. Çok sevdiğimiz, yazdıklarını hayranlıkla okuduğumuz bir şair / yazarın imzalı kitabıyla buluştuğumuzda kendisi ile karşılaşmışcasına heyecanlanırız. Nesne olmanın dışına çıktığını görürüz kitabın. Bazen de kimi okur kitabı gözden çıkarır, onu nesne konumuna iade eder. Ta ki başka bir göz, başka bir el ona uzanıp kendi kalp seviyesine çıkarana kadar. İmza, kitabın kalp seviyesini gösterir.
Şairin, yazarın yeni bir kitabı çıktığında bir dizi kültürel etkinlik yapılması yerindedir. Hatta gereklidir. Bu yolla, hem yazar hem okur etkin iletişim haklarını kullanırlar. Şair, kitabından bazı bölümler okuyabilir. Gerekli gördüğü kimi açıklamalarda bulunabilir. Sonuçta her okuma şahsidir ancak böylesi yakın iletişimlerin okurun önünü açtığı da vakıadır. Yazarı beslediği de muhakkaktır. Okur da kimi sorularını şair / yazara yöneltebilir. Sevgi ve heyecanını paylaşabilir. Her iki taraf çoğunlukla kendi iradesiyle hareket ettiği için de kültürü piyasa etkilerine malzeme yapmaya daha az elverişlidir böyle toplantılar. Hatta diyeceğim daha insanidir. Göz ve ses mesafesi korunduğundan kitaba, kültüre ve niteliğe doğru çalışılmış olur.
Özellikle Batı’da görüyoruz böyle buluşmaları. Kitapevleri, kültür sanat kurumları, dernekler, üniversiteler, yazar ve okurlarını kültür atmosferinde bir araya getiriyorlar. Kitabı satmaktan çok onun dünyasına dahil olmak amaçlanıyor. Sonra da yazar imza yapıyor. Bağlam böyle kurulduğunda, söz vasıtasıyla eşit bir yol açılmış, şair kitap adına sözünü paylaşmış, okur dilerse kitap imzalatma hakkına kavuşmuştur. Sayısı hiç önemli değil, ister bir isterse yüzlerce kitap imzalanmış olsun. Önemli olan atmosfer etkisidir. Elde edilen kültürel sonuç.
Ne var ki kültür, yayın dünyasında, popülerlik ve çok satmak gibi bir piyasa etkinliğine de bürünür. Modern dünya bir üretim- tüketim döngüsü üzerine kuruludur. Kitabın çok basılması çok satma emelini taşır ister istemez. Arz talebe göre işlemez. Talep aynı zamanda oluşturulur. Yazarın imajından başlayarak, kitabın konusu, dili, yayınevinin konumu bir dizi gerekçe ile köpürtülür. Okurun, tekil hakkı, satma emeliyle ustaca ele geçirilir. Çok satmanın gerçekleşebilmesi için çok alma arzusunun uyandırılması / uyarılması gerekir. Bizde kitap fuarlarında, kimi üniversite ve kuruluşlarda yapılan imza etkinliklerinde popülerlik, şimdilerde politika ağının işletildiği yakından görülüyor. Kitlenin etkin olduğu yerde, yazar ve okur iradesinden ve bu iradenin yaratacağı kültürel etkileşimden söz etmek mümkün değildir. Yazar, adeta bir satış bayisi konumuna itiliyor çokça.
Üzerinde durulması gereken, yıllar içinde yayın dünyasındaki popüler yazar figürlerinin sürekli değişmesine rağmen, kültür ve edebiyat alanında bir arpa boyu yol alınmamış olmasıdır. Zaten böylesi bir beklenti beyhudedir. Şairin dediği gibi ‘yanlış bir dağın altından doğru bir su çıkmaz’. Eğer ısrar devam ediyorsa, ve bu ısrar karlılığını sürdürüyorsa, edebiyatı hayatının merkezine bir değer ölçüsü olarak oturtan yazar ve okurların tutumuna bakmak gerekir. Yayın dünyasında bir yandan önlenemez imza günleri alıp başını giderken, saf edebiyatın kendisini koruyabileceği alanların durumu ne düzeydedir?
İzlenmesi gereken yol, ister yeni çıkmış bir kitap üzerinden isterse önceden basılmış eserler üzerinden olsun, imza ve okur-yazar buluşmalarında yakın iletişim ve değer ölçüsünün hep korunmasıdır. Yazarın attığı her imzanın muhatap özne için vazgeçilmez bir kıymeti olmalıdır. Okur, talep ettiği imzanın ikliminden geçmeli, bunun için emek vermeli. Yazarın imzası kitabı elbette hep güzelleştirir. Okur imzayı makyaj olmaktan ve kendisini manken konumundan kurtarmalı.