CHP’ye dair ve teğmenler
CHP dokusu malum çok parçalıdır. Hemen her zaman kurucu parti özelliklerini taşımış, devletin ideolojik hassasiyetleriyle iç içe olmuş, kritik kurumlarının, örneğin ordunun siyasi işlevi bakımından hep arkasında durmuştur.
Ancak her dönemin global ve ulusal siyasi ikliminden etkilenmekten geri
Kalmamıştır CHP.
70’lerde 68 rüzgarlarından etkilendiği sola yakın durduğu bir dönem olmuştu
Bir dönem liberal dalgadan etkilendi.
28 Şubat’la birlikte bir kimlik partisine dönüştü.
Alevilerden oy alır. Seküler ve beyaz Türk bayrağının taşıyıcısıdır. Kıyı ve Batı seçmenin, kentlerde orta, üst orta ve üst sınıfların tercihidir.
Bu yapısıyla dönem gelir değişim karşısında set oluşturur dönem gelir, insan haklarının taşıyıcılığına soyunur.
Yaşadığı döneme son uyum hamlesi Kılıçdaroğlu’yla olmuştu.
Yeni lideriyle birlikte CHP, Baykal sonrası, kimlik ve kültür savaşlarının partisi olmaktan çıkmaya çalıştı.
Müslümanlar, İslami değerlerle barışmaya soyundu, İmamoğlu gibi “ortalama değerleri” temsil eden isimleri öne çıkardı.
Ancak kritik konularda devlet gölgesi CHP’de varlığını sürdürmüştür.
Örneğin parti politikaları Kürt meselesinde “Türklük Sözleşmesi”nden tam kopamamıştır. 2013-2015 çözüm sürecine mesafeli olması, 2016’da HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasındaki dolaylı payı bunun açık örnekleridir.
Takip eden dönemde Kürt siyasetçilere yönelik baskılara karşı çıkmış, sorun çözüm yeri olarak meclisi ve mecliste temsil edilen siyasi partileri göstermiş, ancak Kürt sorunun tanımı ve çözümü konusunda hiç adım atamamıştır.
Özgür Özel, 2023’ten bu yana bu çizgiyi takip etti. Muhafazakar seçmen ve Kürt meselesi konusunda daha cesur bir söylem tutturdu, şüphe yok. Bu konuda her fırsatı değerlendirdi. Bahçeli’nin çıkışından sonra, bu çıkıştan cesaret alarak “Türkler ve Kürtlerin birlikte yaşadığı bir cumhuriyet kuralım” önerisinde bulunduğu gibi…
Ne var ki, ana dinamikler değişmiyor.
CHP, söylem ve eleştiri siyasetinin ötesine geçemiyor.
Yeni öneri getiremiyor.
Ülkenin önemli bir kısım belediyesini elinde tuttuğu halde, alternatif siyaset alanları oluşturamıyor. Fırsatı değerlendirip, örneğin Kürt meselesinde, “bu sorun nedir, nasıl çözülür” vari bir çıkıştan kaçınıyor. Kayyım atamalarına karşı çıkmak çok doğru ama bunun kurucu siyasetle ilgisi yok.
Velhasıl verili ideolojik hassasiyetler Özel ’in önünde de engel oluşturmaya devam ediyor.
Son bir örnek genç teğmenler meselesiyle ilgili karşımıza çıktı.
Şöyle diyordu grup toplantısında Özel:
"O Hizbullahçı ve geri kafalar harekete geçtiler. Esas karın ağrısı 'Mustafa Kemal'in askerleriyiz' denmesi. Bu teğmenler Mustafa Kemal'in askerleriyiz demeyecek de Trikopis'in askerleriyiz mi diyecekti? Bu darbecilik oluyormuşmuş, 28 Şubat oluyormuşmuş. Mustafa Kemal yok 28 Şubat'ta. Meseleyi 28 Şubat'a, 25 yıl geriye götürmeye çalışanlara diyorum ki, sizin hazımsızlığınızdır (…) günü geldiğinde şunu göreceksin; atılan teğmenlere hep beraber kılıç töreni yaptıracağız, sonra o karara sessiz kalanların hepsini emekliye yollayacağız.”
İddialarına, ilkelerine oranla Özel için manasız, itişen, ordu içi siyasallaşmayı kollama altına alan hatta tehlikeli bir konuşma bu.
AK Parti’nin ordu siyasetini, teğmen krizindeki davranışını beğenmeyebilirsiniz, ancak siyasi ömrünün yarısından fazlasını askerin siyasete müdahaleleri ve sonuçlarıyla geçirmiş bir ülkede teğmenlerin siyasi varoluş iddiası taşıyan çıkışının mahzurlarını görmezden gelemezsiniz. Bunu hiçbir şekilde doğrulamazsınız. Teğmenlerin Mustafa Kemal’in askerleriz demesi, bu durumu düzeltmez ve kurtarmaz…
Bu noktada eleştirel siyasetin bile yeri ve karşılığı yoktur.