Çocuktan çalmak
Anadolu’nun rakımı hayli yüksek bir şehrinden yeni dönmüştüm. İstanbul tıpkı bıraktığım gibi “İzmir’in Dağları” marşının aklıyla hala çınlıyor. Yetmezmiş gibi o yönden bu cihetten çocuk sesleri yine o masum yaşlarından sıyrılmış, gelecek adına en yüksek seviyede politik bir söylemle havaya salınıyor, o söylem duvarlara çarpıyor, trafikte tekerler arasında eziliyor, uzakta kuyruğu kopmuş uçurtma misali şaşkın bir çocuğun gözlerinde çırpınıyordu. Büyükler adeta bütün akıllarını, hesaplarını çocukların seslerine boca etmişler; kız erkek demeden, yakın plan bakışlar, özenle örülmüş saçlar, fotoğraf makinası ve kamera önünde dengeleri hesaplanmış gülüşler, umutsuz ve sinirli somurtuşlar, hesap sorucu parmak sallayışlar, geleceği görme makyajına bulanmış jestler ile onları sahaya sürmüşlerdi. Bu açık ve açıktan çocuktan çalma hadisesiydi ve kimsenin buna bir itirazı hiç yükselmiyordu. Bu hırsızlıktı ve çocuktan bir şeyleri ha bire çalınıyordu.
***
Anadolu’nun 1750 rakımlı şehrinin yine yüksek ve karlarla kaplı bölgesinde gece yarısı bir kez daha gündeme geldi, ateş olup karları bile cayır cayır yaktı çocuktan çalmak hadisesi. Yıllardır varlığını ve kazancını çocukların hayallerini tek taraflı kabartmakla meşgul ve bu uğurda hayli de başarılı olup dünya markası olmakla övünen bir çikolata ve bisküvi şirketi bu kez çocuğu ve çocukluğu bambaşka bir yönden çalmış, Eros’un okları Boğaç Han’ı uzaktan çikolata oklarıyla kanatıvermişti.
1 Nisan şakası görüntüsünde muhtemeldir ki reklamcılık ve imaj tarihi çalışmasının en ibret verici hadisesi yine çocuklar üzerinden ateşe tutulmuş bir yumak yün misali yanıp gitti. Konunun politik tartışmalara açık algılanışı bir yana böylesi bir akıl yürütme çocuk ve çocukluğun büyükler elinde ne büyük tehlikeye açık olduğunu bir kere daha gösterdi. “Şimdi hesaplaşma zamanı” diyen yetişkin aklı bir kez daha çocuktan çalmış oldu.
Hayattaki en büyük yanılgı, çocuklar için konuşmak ve onların geleceğini kurmak adına ideal maskına bürünmüş bir dil geliştirmektir. Halil Cibran kitaplarının birisinde çocukların anne babaların malları, mülkleri olmadıklarının altını çizer. Toplumun, ailenin aldığı her kararda ikide bir çocukları ileri sürmesi onların geleceği için bütün bu çabalara giriştiğini söylemesinin duyguya denk düşen bir yanı elbette vardır. Ne var ki toplum ve anne babalar çoklukla çocukların geleceklerini çalarlar. Kendi akıl ve hesaplarını onların defterlerine işlerler.
O çikolata markası kendi ölçeğinde başarılı olmuş olabilir. Modern çağda kapitalizm kutsal bir ortak kabul olarak markalarında tecelli eder. Hepimiz çocukluğumuzdan biliriz ki bize sunulan her “güzelliğin”, her “mutluluk vaadinin” bir bedeli vardır ve hiçbir zaman o bedel kolayca ödenememiştir. Biz gelecek için, çocuklar için çalışıyoruz, onlar için üretiyoruz demek teknik olarak doğru olabilir ama nice çocuğun da hevesi kanar bu başarıda. Şimdi de bu başarı kelimesi şaka şemsiyesi gibi birden açılıvermiş ve mutluluk yerine korku ve endişe süzülmüştür o şemsiyenin kenarlarından.
***
Şimdi önümde birdenbire yeniden birleşiverdiler, İzmir’in Dağları Marşı; gelecek için, çocuklar için, büyükleri karar vermeye çağıran ve çocukları sonuna kadar çalan faaliyetler. Kim ne derse desin, büyükler, ne zaman ki kendi hesaplarını çocuklar üzerinden kurmaktadırlar, orada çocukları bekleyen büyük tehlikeler kök salmaktadır. İnsanın bir yetişkin olarak aklının yetmediği ve dilinin dönmediği yerde çocuğa asılması ve hesaplaşmalarını çocuk üzerinden görmesi o toplumdaki ideal ve gelecek anlayışı seviyesini gösterir.