İdeolojilerin canı cehenneme, ben şiirin tafındayım

Bu ülkede insanların, şairlerin ve topyekün sanatçıların mahallelerine ve ideolojik aidiyetlerine göre tanımlanmasından bıktık artık…

Ne zaman bir şair, hikayeci, romancı ya da bir müzisyenle ilgili değerlendirmede bulunsanız, hemen anında bütün etiketler havada uçuşmaya başlar: Ama o faşizan duygulara dümen kırdı, ama o komünist, İslamcı ya da Kürt…

Bana ne kimin sağcı, solcu, İslamcı ya da komünist olmasından, ben şiirin ve sanatın yanındayım. Bütün ideolojilerin canı cehenneme…

Herkesin kendi mahallesine çekilerek düşüncelerine katılmadığı, meşrebine, mezhebine uzak durduğu şairlere, müzisyenlere, düşünce insanlarına ateş ettiği bir dünya nasıl bir cehennemdir düşünebiliyor musunuz…

Ne yapalım yani, düşünceleri yüzünden hayatının önemli bir bölümünü cezaevinde geçirmiş, sürgün yaşamış Nazım Hikmet gibi usta bir şair komünist diye o muhteşem şiirlerini okumayalım mı?

/Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi

Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
……..
İstanbul’da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi

Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi./

Sezai Karakoç İslamcı bir şair diye, Türk şiirinin başyapıtları arasında yer alan şiirlerini okuma şerefinden mahrum mu kalalım, “Mona Rosa” şiirinin şu dizelerini okurken kim takar ideolojilerin sahte cennetini…

/Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister.
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
…….
Açma pencereni perdeleri çek,
Mona Rosa seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek.
Anla Mona Rosa ben bir deliyim.
Açma pencereni perdeleri çek./

Bir gün birileri çıkıp “Attila İlhan ulusalcı bir şair”di saçmalıklarını söyledi diye, o ünlü “Ben Sana Mecburum” şiirini yok mu sayalım?

/Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum./

Modern Türk şiirinin önemli isimlerinden birisi olan “İsmet Özel sonunda Türkçü bir istasyonda karar kıldı” diyenlere inat, “Mataramda Tuzlu Su” ve de diğer o muhteşem şiirlerini okumaya devam…

/West Indies, Kızıl Elma, İtaki, Maçin!
Uzun yola çıkmaya hüküm giydim.
Beyazların yöresinde nasibim kalmadı
yerlilerin topraklarına karşı suç işledim
zorbaların arasında tehlikeli bir nifak
uyrukların arasında uygunsuz biriyim
vahşetim
beni baygın meyvelerin lezzetinden kopardı
kendime dünyada bir
acı kök tadı seçtim
yakın yerde soluklanacak gölge bana yok
uzun yola çıkmaya hüküm giydim./

20. Yüzyılın büyük diktatörü Hitler, Wagner ve Beethoven hayranı diye, Klasik Batı müziğinin dehalarını inkar mı edelim? Bu toprakların yetiştirdiği Kürt soprano Pervin Çakar’ın müziği ile gurur duymayalım mı?
Maalesef son yıllarda Türkiye’de kültürel anlamda derin bir çölleşme yaşanıyor.

Kuşkusuz bu halin öncelikli sorumsu siyasal iktidarlardır. Çünkü siyaset hayata, topluma, sanata hep sonuçlar üzerinden bakar. Bu açıdan bakıldığında şiir, müzik ya da sanatın diğer alanları siyasetçiler için kullanabildikleri ve sloganlaştırabildikleri ölçüde bir değer ifade eder.

Yoksa şairlerin, sanatçıların bağımsız bir şekilde kendilerine özgürlük alanı oluşturmaları, siyasal iktidarlar açısından oldukça tehlikelidir. Evet şairler tehlikelidir!..

YORUMLAR (24)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
24 Yorum