Atatürkçü düşünmek!
İlk sözümüz şu: Atatürk, asla atatürkçü düşünmezdi! Onun zamanında “atatürkçülük” diye bir ideoloji yoktu. Kendisi de bir ideoloji va’z etmemişti. Dolayısıyla zamanında Atatürk’ün dahi atatürkçü düşünmek diye bir derdi yoktu. Gerçi “Kemalizm” adıyla bir ideoloji oluşturmaya çalışanlar olmuştu, bu adla bazı kitaplar yazılmıştı, fakat bunların Atatürk’ün tasvibini aldığına dair bir bilgiye sahip değiliz.
Atatürk öldükten sonra İnönü döneminde kültleştirildi ve adına ideoloji ihdas edildi. Atatürkçü düşünmek, işte bu ideolojiye uygun düşünmektir. Gerçi atatürkçülük muğlak bir ideolojidir, İsmet Paşa da Atatürkçü’dür, Kenan Paşa da. İnönü topluluk karşısında Allah adını ağzına almaktan imtina etmiştir, Kenan Paşa ise konuşmalarında sık sık dinî kavramlara yer vermiştir. Hatta onun “dinsiz atatürkçülük” yerine “dindar atatürkçülük” fikriyatı oluşturmaya çalıştığı söylenilmiştir.
Dindar atatürkçülük 1980 sonrasının ifadesidir ve esasen 1940’ların atatürkçülüğü ile bağdaşması imkânsızdır. Çünkü bu ideoloji esas olarak pozitivist ve materyalist bir ideolojidir. Bu yüzden atatürkçülüğün laikliğinde dine yer yoktur. 1945’te ilk baskısı yapılan Dil Kurumu sözlüğünde teşmilen de olsa “Kemalizm Türk’ün dinidir” ibaresine yer verilmiştir! Bu ibarenin daha sonra “Atatürkçülük Türk’ün dinidir” şeklinde değiştirildiğini de biliyoruz.
Bütün bu süreç boyunca Mustafa Kemal Paşa’nın din ve İslâmiyet konusundaki farklı zamanlarda ve farklı mekânlarda söylenmiş çelişkili sözleri üzerinde duran pek olmamıştır. Atatürk bundan yüz yıl önce bugünlerde koyu Müslüman bir ifade tarzı tutturmuştu. Bu yüzden Kâzım Paşa’nın eleştirisine muhatab olmuştur. Bu tarz ifadeler 1923 yazına kadar devam eder. Sonra din konusunda olumsuz ifadeleri ortaya çıkar. 1930’ların başında din karşıtı ifadeler ön plana geçer ki, son gelinen nokta budur.
Neden bunları yazıyoruz. Son günlerde “atatürkçü” bir “ilahiyatçı” öğretmenlikten uzaklaştırılmış. Anlayacağınız bir din dersi öğretmeninin görevine son verilmiş. Bir öğretmenin tayini kadar görevine son verilmesi de kayut kuyuda bağlıdır. Biz görevden alınmanın asıl sebebini bilmemekle beraber, öğretmenlerin atatürkçü veya şucu bucu diye yaftalanmasını doğru bulmuyoruz. Ben şuyum diyerek öğrencinin karşısına bir ideolojik tercihle çıkan öğretmen iyi bir öğretmen değildir. Bir din ve ahlâk dersi öğretmeni, dinî bilgiler yanında ahlâk öğütleyici olarak kendini benimsetmelidir. Eğer dersi atatürkçülük ve inkılap dersine dönüştürmüşse, artık alanını değiştirmesinden başka bir yol yoktur.
Din dersi öğretmeni öğrencisine and içirmez, dua ettirir!
Türkçe manifestosu!
İktidar partisinin “Seçim manifestosu” açıklayacağını duyunca ben de bir “Türkçe manifestosu”nun zamanının geldiğini düşündüm!
Seçim ve manifesto kelimeleri daha önce bir araya gelmemişti. Bugüne kadar “beyanname” vardı. Bülent Ecevit arı dilciliği siyaset diline en fazla sokan siyasi lider olarak 1965’ten beri “bildirge” demeyi tercih etmişti. Farklılık parti siyasetin temelinde vardır. Ecevit böyle bir kelime kullanırken dönemi için güçlü bir mesaj vermektedir: Arı dilciyim, çünkü ilericiyim, laikim!
Sağ partiler bildirge kelimesini kullanmamaya itina ettiler, bu “beyanname”de ısrar anlamına geliyordu. Beyanname köklü bir kelimemizdi ve elbette arka planında tarihî ve hatta dinî bir muhteva vardı.
Bugünün Türkçesinde bildirge de var, beyanname de. Beyanname daha geniş kapsamlı bir kelime. Hâlâ vergi beyannameleri dolduruyoruz!
Beyanname deklarasyon mu, manifesto mu?
Eskiler deklarasyonu “beyan” ve “ilân” kelimeleriyle karşılarken manifestoyu “beyanname” ve “ilânname” olarak çevirmişler. Bu durumda deklarasyona “bildiri”, manifestoya “bildirge” denilebilir. Burada unutulmaması gereken bir husus var. Bütün dünyada “manifesto” denilince siyasî olarak ilk akla gelen Marks ve Engels tarafından yazılan “Komünist Manifesto”dur. Bunu bir yana bırakalım: Ak Parti’nin başkanı herhangi bir genel başkan olsa idi, hangi kelimeyi kullanırsa kullansın, bizi çok fazla alâkadar etmezdi. Bu “manifesto”yu Cumhurbaşkanı açıklayacak.
O zaman Türkçe hassasiyeti beklemek hakkımız!