Torosların ‘Deli Rüzgâr’ı Serdengeçti
Geçtiğimiz Cuma, Türk Ocakları Çorum Şubesi’nin davetlisi olarak Serdengeçti hakkında bir konferans vermek üzere, Cemal Kurnaz Hocayla, kalktık memlekete gittik. Konu Osman Yüksel, gideceğimiz yer de memleket olunca davete uymak gerekti. Serdengeçti deyince Cemal Kurnaz’sız da olmazdı; çünkü hakkında en iyi çalışmayı o yapmış, Deli Rüzgâr’ı yayımlamıştı, üstelik hemşehrisiydi. Vakti, saati geldi biz de Ankara’dan yola revan olduk. O yolculuk ayrı bir fasıldır; Cemal Hoca Serdengeçti’ye dair birçok hususi anektot, fıkra anlattı ki, ben hayatımda bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum!..
Neticede vazifeyi kalabalık bir hazirûn önünde, Türk Ocakları Çorum Şubesi Başkanı Prof. Dr. İrfan Çağlar Hocamın himmetiyle yaptık. Eşi, dostu, anayı, akrabayı gördük, yol boyunca Neşet Ertaş türküleri ve tabii ki Serdengeçti’ye dair hatıra ve nükteler dinleyerek tekrar Ankara’ya avdet ettik.
Bu vesileyle merhum Serdengeçti’den bahsetmek istiyorum. Bunlar cerbezeli, zapt olunmaz adamlar… Doğduğu 1917’den öldüğü 1983’e kadar, 1940-80’ler arasında mukaddesatçı ve milliyetçi çevrenin hem matbuattaki, hem siyasetteki meşhur simalarındandır Serdengeçti. DTCF’deki öğrenciliği, 3 Mayıs olayları, hapisleri, çıkardığı dergiler, eserleri, nükteleri, kısa süren AP vekilliği, siyasî faaliyetleri uzun hikâyedir… Lâkin bir insan şiir yazıyorsa, onu en samimi şekilde şiirlerinde buluruz diye düşünüyorum. Onun için şiirlerine bakacağım.
Şiirleriyle edebiyatımızda bir iz bırakmış mı Serdengeçti? Hayır! Ama “Ben şair değilim” dese de “şiirin ne demek olduğunu bilenlerden[dir].” Şiirlerinden anlaşılıyor ki, Torosların bu yiğit çocuğunun ruhunda gür bir şiir ırmağı çağıldıyor. Ancak siyasî mücadele, kavgalar, mahkemeler, hapisler, onun şiirde derinleşmesine fırsat vermemiştir. Bununla beraber âşık tarzı şiirin sesini çok kolay bir şekilde terennüm ettiği dikkat çekiyor. Nereden mi geliyor sesi?
“Âkif’in gür sesinden
Yunus’un nefesinden
Gökalp’ın hevesinden
Bir şeyler var içimde”
dediği üzere Karacaoğlan’dan, Yunus’tan, Âkif’ten. Fikir itibarıyla da Ziya Gökalp’ten. Yazdıkları; “Evim-barkım malım mülküm/ Hem Müslüman, hem de Türk’üm/ İşte budur benim ülküm/ Diye geçer günlerimiz” dediği gibi, genelde İslâm’la milliyetçiliği harmanlayan bir ‘dava şiiri’dir. Bu, meselâ “Ağıtlar” şiirinde Türk-İslâm coğrafyasına duyulan hasret ve esir Türk illerine tekrar kavuşma şeklinde kendini gösterir:
“Koskoca bir âlem göçmüş yıkılmış
Türbelerin, camilerin yakılmış,
Meydanlara kara putlar dikilmiş
Buhara der, Semerkand der ağlarım
Nerde benim Ural-Altay dağlarım?”
Serdengeçti deyince ilk akla gelen özellik, mizah ve hiciv gücü. Bunu belirgin şekilde siyasî hicivlerinde görüyoruz. Şairin hiciv oklarına en çok da AP ve Süleyman Demirel hedef olmuş. Meselâ bir şiirde AP’den umduğunu bulamayınca şöyle diyor:
“Buna derler AP’linin destanı
Seçimlerde bayrak yaptık fistanı
Suladık tarlayı, ektik bostanı
Karpuzlar bekliyorduk, hıyarlar çıktı.”
Siyasetle ilgilidir; ama ayak oyunlarından anlamaz. Serdengeçti, düz adam, dürüst insan, parti disiplini falan tanımaz haksızlık görünce. Gönlüne gem vuramaz, Meclis’i –kendi de dahil- eleştirmekten dahi geri durmaz. Der ki;
“Ön soru, gensoru bizim işimiz
Toplandı mı erkeğimiz, dişimiz
Bir yerde durmayız gelir çişimiz
Bir gören peşiman, bir de görmeyen!”
Dünya fâni, ölüm gerçek, “Deli Rüzgâr” da elbet bir gün dinecek, hikmet burcuna erip Hakk’ın divanına duracaktı. Son yazdıkları ‘hikmet burcu’ndandır:
“Elbet dünya döner, biz de döneriz
Bir müddet parıldar, biz de söneriz
Yükseklerden enginlere ineriz
Hâlinden anlayan dil bulamazsın”
O ‘hâl’den bu ‘hâl’e!.. Allah rahmet eylesin Torosların “Serdengeçti’sine…