Peyami Safa, Türk inkılâbına nasıl bakıyor?
Modernleşme tarihimiz, Avrupa uygarlığı karşısındaki konumumuz, Şark-İslâm toplumlarının ve Avrupa’nın zihnî kökleri, aralarındaki farklar, benzerlikler, uzlaşmazlıklar, Atatürk ve İnönü dönemindeki inkılâpların toplumsal ilerleme sürecindeki olumlu veya olumsuz etkileri; kısaca neden geri kaldığımız, nasıl ilerleyebileceğimiz gibi konular, iki yüz yıldır Türk aydınlarının kafasını meşgul eden en büyük problemdir… Tunuslu Hayrettin’den Said Halim Paşaya, Ziya Gökalp’ten, Abdullah Cevdet, Mehmet Âkif, Celal Nuri, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç’ ve İsmet Özel’e kadar gelen aydın kafilesi, kendilerince bu muammaya cevap arayıp durdular… Hemen her insanda olduğu gibi, onların da zihinsel köklerinde dinî, millî refleksler vardı, bir de yaşadıkları dönemlerin tarihî ve siyasî şartları, tabii baskıları da… İnsan, çevresinin ve tarihinin ürünüdür. Bundan kopmak mümkün değil. Bu tür eserlerde doğallıkla söz konusu etkenler rol oynuyor. Hatta kimilerinde dönemin siyasî şartları ve yazarın kaygıları, eleştirel düşüncenin önüne geçiyor… Cemil Meriç, Kültürden İrfana adlı eserinde bu soruna “hâlâ rasyonal bir cevap getiremedik” (s. 140) der. Niçin acaba? Bunun ana sebeplerinden biri, Türk aydınlarının büyük bir kısmının siyasî veya kişisel kaygılardan bağımsız düşünememeleri olabilir mi?.. Bu soruyu sordum; çünkü Peyami Safa’nın Türk İnkılâbına Bakışlar’ına da bu kaygıların gölgesi düşmüştür bence.
Bir de Celal Nuri’nin aynı konuyu işleyen bir eseri var: Türk İnkılâbı (1926). Cemil Meriç’in deyişiyle İleri, “tarihimizi iyi bilen müstağrip” bir aydın (Kültürden İrfana, s. 140). Ama hakkını vermek lâzım; “dürüst zekâ”, “dönemin en uyanık, en şuurlu yazarlarından” ve “çağdaşları içinde kişiliğini koruyabilen nadir” aydınlardan (s. 141, 142). İleri ile Safa’nın eserleri yan yana okunmalı bence. Okununca, hem Meşrutiyet dönemi aydınlarının entelektüel boyutları ve sonrakilere göre daha sağlıklı düşündükleri, hem de Türk İnkılâbına Bakışlar’ın zayıflığı açık biçimde görülecektir sanırım. Nitekim Meriç de fark etmiş bunu. Diyor ki; “Celâl Nuri’nin kitabı üzerinden aşağı yukarı altmış yıl geçtiği hâlde hiç kimse Türk İnkılâbı’nı bu kadar geniş bir çerçeve içinde ele almamıştır. Peyami Safa’nın Türk İnkılâbına Bakışlar’ı Celâl Nuri’ninkine kıyasla çok sığ ve tarihî temelden mahrum bir karalamadır.” (s. 145)
Yukarıda, Türk aydınlarının bir kısmının dönemin siyasî şartlarından etkilendiğini, Peyami Safa’nın bu eserinin de Atatürk döneminin siyasî atmosferinin etkisi altında kaleme alındığını belirtmiştim. Bunu yazarın kendisi de kitabın ikinci baskısına yazdığı “Önsöz”de itiraf ediyor; diyor ki; “Bu kitap 1938’de yazıldı ve Cumhuriyet gazetesinde tefrika şeklinde yayınlandı. Atatürk’ün son günleriydi. O devre mahsus yazı disiplini, eserin Kemalizme, Altıoka, tarih ve dil anlayışına ait son fasıllarında resmi teze uymak zoruyla, muharririn düşünce hürriyetinden bazı kısıntılara katlanmasını zarurî kılıyordu.” (Türk İnkılâbına Bakışlar, Ötüken, s. 13)
Peyami Safa’nın bu sözleri, kitabı daha başta bir boşluğa düşürüyor ve Cemil Meriç’i haklı çıkarıyor elbette. Ama yine de bizzat okumadan yargılamamak lâzım. Bir yanınıza “İnkılâp[ın] (…) hiçbir zaman benimseyemedi[ği] Kılıçoğlu Hakkı adında bir kalemşor[un] (…) yazıhanesinde yakalayıp tabanca kabzasıyla kafasını yardı[ğı]” (Cemil Meriç, Kültürden irfana, s. 142) Celal Nuri’nin Türk İnkılâbı’nı, diğer yanınıza da “bazı kısıntılara katlanması zaruri” olan ‘muhafazakâr’ Peyami Safa’nın Türk İnkılâbına Bakışlar’ını alıp okuyun bence. Kendiniz ölçün, kendiniz biçin, teraziniz kendi vicdanınız olsun!..
Haftaya Peyami Safa’nın kitabını değerlendireceğim…