Namık Kemal İslâmcı mıydı?

Başlıktaki soruya sağlıklı cevap verebilmek için evvelâ “İslâmcılık”ın efradını câmi ağyarını mâni bir tanımının yapılması lâzım. Ama yok; hatta adlandırma dahi tartışmalı! Meselâ, Babanzade’nin “İslâm’da Dava-yı Kavmiyyet” (Sebilürreşad, 1914) başlıklı yazısında “İslâmcı”, “Türkçü” gibi adlandırmalara karşı çıktığını biliyoruz. Ama şu da bir vâkıa; dünyada artık “İslâmcılık” diye bilinen bir fikir akımı var!.. Bu fikir, bizde Tanzimat devrinde “ittihad-ı İslâm” adıyla doğdu, II. Meşrutiyet döneminde “İslâmlaşmak” diye ifade edildi. Bunları geçelim ve Said Halim Paşa’nın tanımını şimdilik “İslâmcılık” için genel bir çerçeve kabul edelim. Şöyle diyor; “… İslâmlaşmak demek İslâm’ın itikâdiyatını, ahlâkiyatını, ictimâiyatını, siyasiyatını daima zaman ve muhitin ihtiyacâtına en muvafık bir sûrette tefsir ederek bunlara gereği gibi tevfik-i hareket etmekten ibarettir.” (“İslâmlaşmak”). İsmet Özel de buna yakın bir şey söyler: “… yeni çağın doğması ile birlikte toplum hayatında nelerin nasıl olduğu konusunda, hem anlayışı, hem de uygulayışı, İslâm’ı anlamaya, İslâm’a bağlamaya İslâmcılık demek lâzım bence.” (Toparlanın Gitmiyoruz II, s. 90-91).

Gelelim asıl soruya: Namık Kemal “İslâmcı” mıydı? Yani modernizmle beraber ortaya çıkan yeni durumları; millet, vatan gibi kavramları, medeniyet, terakki, meşrutiyet ve anayasaya ilişkin konuları, İslâmî bir bakış açısıyla mı ele aldı, bu gibi meselelere İslâmî çözümler mi önerdi?.. Eğer bu soruya evet diyebiliyorsak, bugünkü literatüre göre Kemal “İslâmcı” bir aydındır.

Bakalım!.. Meselâ “terakki” konusundaki düşünceleri ne?.. Şurası açık; Müslümanların geri kalması, tıpkı Âkif gibi onun da önemli meselelerindendi. Batı medeniyetine gıptayla baktı ve Osmanlı’nın bundan hisseyâb olması gerektiğini düşündü. Ama devrin şartlarından dolayı, teknolojiyle beraber Müslümanların bir kimlik/kültür bunalımı yaşayabileceklerini öngöremedi. Ancak “tamamı tamamına Avrupa’yı taklid[e]…” karşı çıktı; “Avrupalıların dansına, usul-i münakehatına [nikâh usûlüne] taklit etmeğe de hiç muhtaç değiliz.” dedi (“Medeniyet” makalesi), “elde âsumânî bir şeriat ve (…) fıkıh gibi bir derya-yı hakikat” var iken ecnebî kanunlarını almaya gerek görmedi. En önemlisi, Renan’ın İslâm’ın bilime ve ilerlemeye engel bir din olduğu görüşüne, “İslâmî bir refleksle” reddiye yazan (Renan Müdafaanamesi) ilk Osmanlı aydınlarındandı.

Kemal’in millet anlayışı, Osmanlı’nın çok unsurlu yapısına uygundur. Nitekim “İmtizac-ı Akvam” makalesinde özetle; Osmanlı Devleti, hukukça birbirine eşit, ortak çıkarları olan, farklı kavim, dil ve dinlere mensup parçalardan oluşmuş bir bütündür, der. Devrin şartları gereği gayr-i Müslimleri de içine alan bir “millet” tanımı yapar; ancak bu unsurun Osmanlıdan kopacağını ve devletin “aslî unsur”unun Müslümanlar olduğunu bilir, o sebeple; “İstikbalimiz emindir. Çünkü İslâmiyet vahdete gelmeyi emreder. Cinsiyet ve avârız-ı dünyevîyeyi vesile-i ihtilâf etmeğe katiyen mânidir.” (“İstikbal” makalesi) diyerek kavmiyetçiliğe karşı çıkar, İslâm birliğini destekler; hatta “Bu maksat bir kerre hasıl olursa” Müslümanların dünyada büyük bir güç olacaklarını ve “Asya için (…) revnaklı bir devr-i saadet zuhura geleceği”ni düşünür. İşte bu fikirleriyle o, “bu fikr-i mukaddesin tervicini arzu eden ashâb-ı hamiyyete peyrevliği mefharet bilen” (“İttihad-ı İslâm” makalesi), Basiret gazetesini ve “ittihad-ı İslâm”ı tesis etmek için kurulan “İhya-yı İslâm Cemiyeti”ni destekleyen “öncü bir İslâmcı”dır.

Hâsılı; “Evet biz din üzerine tesis-i müddea ederiz.” diyen Kemal, fikirleri itibarıyla ilk “İslâmcı”lardandı; ama birçok Tanzimat aydını gibi tereddütleri de vardı…

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum