‘Kıl bir Türk’ değildir İsmet Özel!..
İsmet Özel kim diye soruyorum kaç gündür? O kadar ‘net bir şair’i tanımlamak zor mu? Zor, evet. Kendini hemen her konuda -ayrıntılı biçimde- bir daire içine alan, tabiri caizse ‘bir hizaya gelmekten/getirilmek’ten oldukça imtina eden bir ‘şahsiyet’i tanımlamak zor. Meselâ diyebilirdim ki; “cins bir şair”dir veya “sivil bir şair”dir o!.. Yanlış mı? Doğru! Ama bunlar daha önce kullanıla kullanıla bir hizaya getirilmiş, anonimleştirilmiş kelime ve nitelemeler!. İsmet Özel’i ‘hizaya getirilmiş kelimeler’le anlatmak doğru olmasa gerek!. Çünkü kelimeler ve kavramlar da bir süre sonra anonimleşebiliyor. Anonim bir dille onun ‘kim’liğine cevap aramak işimizi daha da karmaşıklaştırabilir; hatta ele aldığımız konuyu dahi ‘hizaya sokabilir’…
En iyisi onu bize ‘yaban’ gelen (“bize yaban gelen” dediğime göre, ben de çağın anonim diliyle konuştuğumu kabul ediyorum demektir) kendi ‘marijinal’ diliyle anlatmaya çalışmak. Buradaki ‘marijinal’ kelimesi dahi bizi ‘anonim bir dil’ tuzağına düşürüyor ve hatta ‘biz’le onun arasına da bir çizgi çekiyor ya! Bakın, kurtulamıyoruz bütünüyle o dilden gördünüz mü?.. Kurtulamasak da Özel’in diline -düşünme tarzına da- dikkat çekmiş oldum herhalde!..
***
Yaban bir dil onunki! Neye karşı, kime karşı yaban? Burası önemli. Hatta bana kalsa ‘yabancı’ bir dil bu!.. İngilizce, Arapça, Fransızca gibi bir ‘yabancı dil’ değil kastettiğim… Onlar, çağın ‘maruf dil’leri. Maruf olmayan bir dilden bahsediyorum; hadi bir adım daha atalım, modern dünyada ‘mümin olma’nın gerektirdiği ‘mecburî ve müstahkem bir dil’den; “Pis mürekkeple çürük dil tokuşturanlardan…” olmamaktan… İşte burada; “Pis mürekkeple çürük dil tokuşturanlardan olmamak” üzerinde uzun uzun ve hazin hazin düşünmek gerekmiyor mu? “Dilce susup bedence konuşulan bir çağ”da, biz de ‘susanlar kafilesi’ içinde miyiz yoksa!.. Sadece susanlar kafilesi içinde olmak değil, bir de ‘bedence konuşanlar kafilesi’ne katılmak var!.. Gördünüz mü, nerelere geldik!.. İsmet Özel’i konuştuğunuzda işte buralara geliyorsunuz. Yani ‘Dar Kapı’ya… Yukarıdaki cümlede, Özel’in ‘mümin olma’nın gerektirdiği ‘mecburî ve müstahkem bir dil’ kurduğundan bahsetmiştim. Bu cümledeki “mümin olmak”, İsmet Özel’in ‘varoluşçu’, ‘marksist’ ve ‘İslamcı’ evrelerinin hepsini kapsıyor. Ve tabii ‘kalın Türk’ olmak da onun bu saydığım tüm evrelerine şâmil!.. Yani dil -gönül anlamıyla da dil- itibariyle geçmişte ayrı, sonra ayrı bir dil kullanmış değil İsmet Özel… Varoluşçuyken de İslâmcıyken de kullandığı ‘dil’ aynı; dolayısıyla söyledikleri de…
***
Başa dönelim: Peki kimdir İsmet Özel? Okudum ve düşündüm, dedim ki en sonunda evvelâ “kıl bir Türk” değildir o!.. Kıl bir Türk olmamak ne demek?.. Demek ki ‘kıl Türkler’ var ve önce onları tanımlamak gerek! Mecburen buradan başlayacağız. Hadi bir adım daha atalım; “konuşulabilir bir Türk” de değildir İsmet Özel. “Kalın bir Türk” işte!.. Veya “konuşulamayan Türk”… İşte size henüz hizaya gelmemiş/getirilmemiş sıfatlar! Yaban bir dile -yaban düşünceye de- vâkıf olmayanlar için bunları açıklamak gerekecek. Şimdi, yaban dile ve düşünceye vâkıf olmayan, hizaya gelmiş onca ‘kıl Türk’e -ki her geçen gün çoğalıyor ve değişik inanç toplulukları ve kavimler dahi bu anonim şirkete dahil oluyor- kalın bir Türk, konuşulamayan bir Türk olmayı anlatmak da hiç kolay değil! Bu da ayrı mesele!..
Neyse, söz bitmedi ama yer bitti. Nasıl olsa başa dönemeyiz artık. Şu mısraları mırıldanarak yürüyeyim en iyisi: “Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön!”…
“Kıl bir Türk” olmamak ne demek, haftaya kalsın!..