Gönlü diline, dili gönlüne yansıyan hoca…

M. Orhan Okay Hoca’yı kaybettik. Allah rahmet eylesin. Orhan Okay, 1981’de Atatürk Üniversitesi’nde hocam oldu. Bir yıl sonra ayrıldım oradan. Yıllar sonra, DTCF’de asistanken, Türk-İş Pasajı’nın altındaki Ülke Kitabevi’nde daha yakından tanıdım onu. Dergâh Yayınlarının sahibi Ezel Ağabey (Erverdi) ve ortağı Fatih Gökdağ’ın teklifleriyle, 1990’lı yılların başında, hocam, Cemal Kurnaz, Yavuz Akpınar ve rahmetli Nurettin Albayrak Beylerle beraber liseler için bir edebiyat kitabı yazdık. Kitaba alacağımız metinleri seçerken, ona, “Hocam bu metinleri alsak ne dersiniz, uygun olur mu?” diye sorardım. Yaşça benden epeyce büyük ve bilgice umman olan hocam; “Alâattin sen bu yeni yazarları benden iyi biliyorsun, seçimi sen yap” deyince yüzüm kızarır, mahcup olur -her şeyi bilen hocaları hatırlar- onun “bu konuyu bilmiyorum” demesi üzerine iyice ezilirdim... Şunu da söyleyeyim; bir şeyi bilmiyorsam, “bilmiyorum” demeyi Orhan Okay’dan öğrendim. Bilmemeyi bilmenin ne kadar önemli bir erdem olduğunu da!..

***

Hoca’nın eserlerini okuyanlar bilir; iddialı başlıkları yoktur. İşte bu tavır, onun ‘derviş-meşrep’ şahsiyetinin işaretlerindendir. Onun naif, nazik ve mütevazı üslûbunda, evvelâ bir ‘İstanbul çocuğu’ olmasının da payı vardı herhâlde. “Bir Başka İstanbul” adlı eserinde aile çevresine ve İstanbul’a dair hatıralarını anlatmıştı. Dindar bir ailenin çocuğudur Okay. Örneklerine ender rastlanan bir ‘İstanbul efendisi’ydi. O İstanbul’u ve insanlarını kaybettik. Ama ben, hoca vasıtasıyla, kaybettiğimiz İstanbul’u Reşat Ekrem Koçu’nun “İstanbul Ansiklopedisi”nde buldum. Çünkü ilk defa ondan duymuştum Koçu’yu ve ansiklopedisini… Ardından hocanın İstanbul’a ve çocukluğunu geçirdiği Balat’a dair yazdıklarıyla, sadece bir şehrin değil, kaybolan bir medeniyetin kapıları da açıldı önümüze. Medeniyet dedim de, Ahmet Midhat Efendi’yi edebiyatımıza asıl tanıtan odur: “Batı Medeniyeti Karşısında Ahmet Midhat Efendi”. Beşir Fuad ise bir devrin entelektüel krizini Beşir Fuad’ın biyografisi üzerinden okuyan bir çalışma olarak hâlâ değerini koruyor. A. Hamdi Tanpınar ve Necip Fazıl’la ilgili çalışmaları da öyle. Bir Karakter Heykelinin Anatomisi adlı eserinde, Âkif’in şiirlerini hocası Nurettin Topçu’dan gelen bir bakış açısıyla yeniden yorumladı. Topçu deyince… Orhan Okay’ın fikir dünyasının oluşumunda Topçu’nun –ayrıca M. Celaleddin Ökten, Rahmi Eray gibi şahsiyetlerin- ve Hareket dergisinin büyük tesiri vardır. Özellikle edebî eserleri felsefî açıdan ele almasında ve metafizik konulara ilgi duymasında hocası Topçu’nun payı olduğu kesin. Nitekim kendisi de bunu; “Hayat boyunca ondan edindiğim yahut edindiğimi zannettiğim çok şeyler olmuştur.”; “Dünya görüşümde ona çok şey borçluyum.”; “… dünya görüşü ve felsefesiyle Topçu’ya bağlıydım.” vb. cümlelerinde sık sık dile getirmiştir… Bunlara bir de Gümüşhaneli Dergâhı postnişini Abdülaziz Bekkine Efendi’yi ve tasavvufu eklemek gerek, sonra Tahir Olgun’dan dinlediği Mesnevî derslerini, Halim Hoca’dan aldığı hat derslerini… Abdülaziz Bekkine deyince, Orhan Hoca’nın hayatında ‘cami’ büyük bir rol oynamıştır. Şöyle ki; dünya görüşünün şekillenmesinde büyük tesirleri olan Abdülaziz Bekkine ve Topçu’yla evvelâ mescitte tanışmıştır.

***

Çalışmalarıyla Türk edebiyatına büyük bir miras bıraktı Orhan Okay. Âkif’e söylediğini ben de ona söylemek isterim; bir ‘karakter âbidesi’ydi. Onunla yüz yüze tanışma fırsatı bulamayanların dikkatini, ilkin eserlerindeki temiz, ihtiyatlı ve naif dil çekmiştir elbet. Dili pâk olanın gönlü de pâk oluyor. Hocam da öyleydi; gönlü diline yansımıştı, dili de gönlüne… Mekânı cennet olsun!..

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum