“Fahim Bey ve Biz”in serin gölgesi altında

Seçimler bitti, sıcaklar bastırdı. Onca gürültü ve koşturmacanın ardından kimimiz tatilde, kimimiz sahilde, kimimiz yaylada, kimimiz köyde, kimimiz evdeyiz şimdi. Mevsim icabı günler durgun ve sıkıcı. Bu sıcak günlerde en iyisi serin bir köşe bulup kitap okumak!

Refii Cevat Ulunay’ın “İhtiyarım şimdi zevkim hatıratımdır benim” dediği üzere insan, yolun yarısını geçince, galiba maziden ve hatıralardan daha çok haz alıyor. Çocukluk cennetine ve masum günlere duyulan özlemden mi, yeni eserlerdeki insan ilişkilerinin daha kirli, girift ve yapay oluşundan mı nedir, ben de eskilerden daha fazla zevk alıyorum giderek. Bunda o eserlerin sade, kimi zaman hikemî ve insanı zihnen dinlendiren berrak dillerinin payı olsa gerek.

***

Mazi, hatıralar, nezih ve berrak dil deyince, edebiyatımızda akla gelen ilk yazarlardan biri Abdülhak Şinasi Hisar’dır. Kanaatimce Türkçeyi en güzel kullanan yazarlardan biri de oydu. Mesela Fahim Bey ve Biz, bu itibarla edebiyatımızın en güzel romanlarındandır. Eser, alışılmışın aksine, gücünü maceradan; çarpıcı ve şaşırtıcı olaylardan, okurun merak duygusunu kamçılayan düğümlerden almaz. Romanın odağında saf, hayalperest ve sıra dışı bir insan olan Fahim Bey ile onu farklı şekillerde gören insanlar (biz) vardır. Eserde anlatıcı-kahraman, babası vasıtasıyla tanıdığı Fahim Beyi anlatsa da, bence asıl konu Fahim Bey değil. Romanda; “Etrafımızda gördüğümüz dünya ve yaşadığımız hayat şahsî telakkimizin birer mahsulüdür.” (s. 256) cümlesiyle dile getirildiği üzere, hayatta her insanın kendine özgü bir bakışı olduğuna işaret edilir. Nitekim Fahim Bey, “…herkesin, türlü türlü bulduğu, başka başka bildiği…” (s. 275) bir kişidir. Ancak her farklı bakış, onu, bu “kör, sağır, dilsiz ve kendi kafalarına göre giden kuvvetlerin masum bir esiri ve kurbanı…” (s. 275) yapar. Kısaca romanda vurgulanan en önemli düşünce; “Hakikatin binbir cephesi, çehresi, manası ve başka başka görünüşleri ” (s. 273) olduğudur.

***

Fahim Bey ve Biz’i cazip kılan ‘macera’ değil! Peki nedir bu romanda bizi cezbeden? Kanaatimce evvelâ dili ve üslubudur. Bu nezih ve berrak dil, bizi mazinin ferah ve hikmetli ikliminde hülyalara daldırıyor. Bir de anlatıcının hayata, ölüme, faniliğe, zamana, yaşlılığa dair yaptığı bilgece tahliller var. Meselâ insanın başkalarına acıdığında, aslında biraz da kendine acıdığı; “Zira, daima böyle, başkalarına acıdığımızı sanırken bile, içimizden mutlak biraz kendimize ağlarız.” (s. 59) sözüyle ne güzel ifade edilir! Gazetelerdeki ölüm haber ve ilanlarına dair “…ölüm haberleri, devam eden ve edecek olan zamanın, ölene, gazete sütunundan son olarak gönderdiği bir nevi selam değil midir?” (s. 60) cümlesi de enfestir. Gerçek, insanın hapishanesidir, insan bu hapishaneden hayal kurarak kurtulmak ister. Şu cümle bunu ne güzel anlatıyor:

Hakikatin mahbesinde kalmaya sanki kim razı olur?” (…) Her muhayyilenin içinde mev’ut bir Cennet vardır.” (s. 210)

Ya “Her insan ömrünün hudutları, zamanın sularında halkalar gibi genişleye genişleye silinir.” (s. 266) cümlesi!..

Peki intikam duygusunu açıklayan şu söze ne buyrulur:

Sizi ısıran köpek siz ısırılmaya müstehak olduğunuz için değil, kendisi kuduz olduğu için ısırır. Onun için ehemmiyetli olan şey sizin ısırılmanız değil, kendisinin ısırmasıdır.” (s. 188)

Hasılı Fahim Bey ve Biz’i okurken modern, gürültülü, asabi ve yapay dünyadan bir süreliğine de olsa kopuyor; mazi cennetinde, bir hikmet bahçesinde serinliyor, yorgun kalbimizi dinlendiriyoruz.

Hisar’ın dediği gibi; “insan iyi kitaplara kavuştuktan sonra, alelâde kimselerin sözlerine karşı müşkilpesend davranı[yor]” (s. 190-191) Öyle değil mi?..

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum