Babanzade Ahmet Naîm ve Tevfik Fikret
Geçen hafta Ahmet Naîm Bey’den bahsetmiştim. Babanzade, devrinde pek çok ilmî/edebî tartışmaya da girdi. Bunlardan bahsetmeye fırsat olmadı. Ama önceki yazımda da belirttiğim üzere devrinin güçlü ilim ve fikir adamlarındandır. Yazı ve tartışmalarında oldukça kuvvetli delillere dayanır. Rıza Tevfik’le yaptığı bir tartışmayı anlatayım da bu bahsi kapatalım.
Bilindiği üzere Fikret’in “Tarih-i Kadîm”i pek çok tartışmaya konu olmuştur. Âkif de bu eseri şiddetle eleştirmişti. Rıza Tevfik’in 20 Eylül 1918’de Türk Ocağı’nda verdiği bir konferans sebebiyle, Ahmet Naîm de Sebilürreşad’da (26 Eylül 1918) “Tevfik Fikret’e Dair. Filozof Doktor Rıza Tevfik Beyefendiye” başlıklı yazısıyla tartışmaya girmiş, konferansında Fikret’i bir fazilet ve ahlâk timsali gibi gösterip Âkif’i eleştiren Filozofumuza gereken cevabı vermiştir.
Önce, bu edebî/estetik bir mesele, bir küfür-iman meselesi değil, şeklinde gelebilecek bir itiraza karşı şunu söyleyeyim: “Tarih-i Kadim”in ana teması dindir; dine dair görüşleri dile getirmek için yazılmıştır. Şair, şiirinde Allah’a, peygambere, kitabına, âhirete inanmadığını ilân ediyorsa ve özellikle bunu amaçlamışsa, bu konu başka, öyle değil böyle demek istedi, diye yorumlamak abestir. Bu yazıdan anlaşılıyor ki, o günlerde Abdullah Cevdet, Fikret’i âlet ederek İslâm’a hakaretlerde bulunmuş, şair bu yönüyle övülmüş, “kutsî rehber” olarak nitelendirilmiş vs… Babanzade ve Sebilürreşad, asıl buna; Fikret’in İslâm’a hakarete âlet edilmesi ve ‘ateist anlayışın timsali’ olarak övülmesine itiraz ediyor. Rıza Tevfik de, dine dair şiirlerini bildiği hâlde, şairin mümin olduğunu, Âkif’in eleştirilerinin doğru olmadığını söylüyor… Hatta –Naim Bey’in ifadesine göre- gençleri Âkif aleyhinde kışkırtıyor!..
Babanzade’nin cevabı; “ Feylesofçuğum! Fikret büyük bir şairdir deyiniz. Şiiri lâyık-ı taklîddir deyiniz. Peki deriz. (…) Fakat mümin idi. Müslüman idi, demeyiniz. Çünkü sizi herkesten evvel kendisi tekzîb eder.”
Muhakeme kuvvetli, uslûp nazik!.. Sonra şiirlerinden örneklerle şairin İslâm’a aykırı görüşlerini ortaya koyuyor. Diyor ki, bir kişiye Müslim demek için onun “Âmentü”deki 6 şarta şüphesiz inanması lâzım. Fikret, bu şartlara inanıyor muydu? İnanıyordu derseniz şairin mısraları sizi yalanlar! Bazılarına inanıyordu derseniz, âyet açık (Nisa Suresi 150); onu “Bazısına inanır bazısına inanmayız” diyen küffâr zümresine sokmuş olursunuz.
Sonra bir çok sağlam delil. Birkaçını zikredeyim: “Her şeref yapma, her saadet piç/Her şeyin ibtidası, âhiri hiç/Din şehîd ister âsuman kurbân/ Her zaman her tarafta kan, kan kan”…
“Ara git deyrini, gez Kâbesini/Dinle tekbîri, işit çan sesini/ Göreceksin ki bütün boşluktur/Umduğun beklediğin şey yoktur/Düzme, Allah’ı gibi şeytanı”…
“Dîn-i hak bence bugün din-i hayat/Sen ne dersin buna hey Molla Sırat!”
Ahmet Naim Bey, bu son mısraları üzerine, Fikret’in, Kuran’da; “Dünya hayatımızdan başka hayatımız yoktur. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder, derler.” (Câsiye sûresi, 24) meâlinde tanımlanan Dehriyye taifesinden olduğunu söyler.
Filozof’a bir de sitemi var: Neden, Abdullah Cevdet’in İslâm’a hakaret etmesine ağzınızı açmadınız da; “dinine hücum edildiğinden dolayı (…) yüreği kanayan bir şâir-i dindarın (Âkif), Fikret hakkındaki bir çift sözüne tahammül edemediniz?”
Babanzade’yi okumak lâzım. Kısa bir yazıda benden ancak bu kadar!..
Bir anekdotla bitirelim: Naim Bey’in, bir dönem milletvekilliği yapan kardeşi İsmail Hakkı’nın ismi, Meclis’teki yoklamada, yanlışlıkla Babanzade yerine “Yabanzade” diye okunmuş. İsmail Hakkı Bey hemen düzeltmiş: “O babandır baban”!