Türk tarihinde önemli bir yeri bulunan 1071 Malazgirt Zaferinin yıl dönümü, çeşitli etkinliklerle anılıyor. Aradan geçen 948 yıla rağmen, hâlâ coşku içerisinde kutlanan Malazgirt Zaferi için yurdun birçok bölgesinde çeşitli etkinlikler düzenleniyor.
Selçuklular ile Doğu Roma arasında geçen Malazgirt Meydan Muharebesinin sonucunda Alparslan, imparatoru ve ordusunu yendikten sonra karşısına alıp teselli etti. Türkler için büyük zafer olarak kutlanan Malazgirt Zaferi, bugünlerde 948. yıl dönümünde hasretle yâd ediliyor…
MALAZGİRT SAVAŞI NEDİR, KİMLER ARASINDA GERÇEKLEŞMİŞTİR?
Malazgirt Meydan Muharebesi, 26 Ağustos 1071 yılında Malazgirt ovasında yaşanmış, Doğu Roma İmparatoru Romen Diyojen ile Selçuklu Sultanı Alparslan arasında gerçekleşmiş, Anadolu'nun Türklere yeni yurt olmasını sağlamış olan meydan savaşıdır. Savaşta 70 binlik Doğu Roma ordusuna karşı 40 binlik Selçuklu ordusu, büyük bir zekâ ve olağanüstü strateji ile savaştan galip gelmiştir. Bu savaşla birlikte ‘Türklerin Anadolu’ya giriş kapısı’ aralanmış oldu.
SAVAŞIN NEDENLERİ
Malazgirt Zaferi öncesi Doğu sınırında ortaya çıkan ve giderek yükselen Türk-İslam gücü, Doğu Roma’yı telaşa sokmuştu. Çünkü Selçuklular seferlerinde yerleşim yerlerini tahrip etmiyor, istilaya girmiyor ve halka zulüm etmiyor, hedef olarak Doğu Roma askeri mevkilerini seçiyordu. Selçukluların bu politikası Doğu Roma bünyesinde bulunan ve Doğu Romalı olmayan toplumların üzerinde olumlu bir etki bırakıyordu. Buda Doğu Romalı idareciler için daha büyük bir tehlike olarak görülüyordu. Zira aidiyet hissi bulunmayan bu toplumların Selçuklu idaresini seçmeleri daha da tedirgin edici bir problem olacaktı. Bundan dolayı da Malazgirt Zaferi kaçınılmaz olacaktı…
MALAZGİRT NEREDE?
Doğu Anadolu bölgesinde yer alan Muş’un hemen hemen 56 bin nüfuslu bir ilçesi olan Malazgirt, Bulanık ilçesiyle beraber, Erzurum'un Karayazı ve Karaçoban Ağrı'nın Patnos ve Tutak, Bitlis'in Adilcevaz ilçeleriyle de komşudur.
SELÇUKLULARIN DURUMU
Bu tarihlerde Selçuklular Anadolu’nun içlerine doğru seferlerini yükseltmiş, Ege, Kars ve Marmara’ya dek akınlar yapar hâle gelmişti. Romen Diyojen, göreve gelmesinin ardından Selçuklu akınlarına karşı koymak adına düzenli olarak seferler gerçekleştirdi. Selçuklu akınlarıyla düşen ileri karakol kalelerini kontrol altına almak hedefiyle 1069’da Pozantı’yı, 1068 yılında Karsı, 1070’de Kayseri’yi, 1069’da Palu’yu kontrol altına aldı. Bu tarihlerde Selçuklu Devleti, İslam ülkeleri için tehdit yaratan Şii-Fatımi Devleti üzerine sefere çıkmaya hazırlanıyordu. Suriye’de bulunan Selçuklu Sultanı Alparslan, ordularını Mısıra doğru harekete geçirdi. Roman Diyojen de büyük Doğu Seferi için uzun zamandır sürdürdüğü hazırlıklarını bitirmiş, İmparatorluk askerlerinin yanında Norman, Frank, Gürcü, Slav, Kürt, Abaza, Uz’ ve Peçenek’lerden tertip ettiği çoğu paralı askerlerden oluşan 70 bin kişilik bir orduyla Selçuklular üzerine sefere çıkmıştı. Anadolu’da yaşayan diğer bir azınlık olan Ermeniler de bu seferberliğe yanaşmamıştı. Romen Diyojen, ordularıyla beraber Sivas’a ulaşınca tabiyeti kabul etmedikleri için Ermeni Prenslerini ve tebasını kılıçtan geçirerek öldürdü, Ermeni yerleşim yerlerini ise Askerlerine yağma ettirdi. Böylelikle tabiyeti kabul etmeyen Ermenilerden intikamını almış, benzeri aykırılıklara karşı gözdağı vermiş oldu.
ROMA'NIN DURUMU
Selçuklular Anadolu’nun içlerine doğru akınlarını ilerletirken Doğu Roma da politik karışıklıklarla uğraşıyordu. Ülkenin yönetimi dul kalan Bizans İmparatoriçesi Eudoxie’nin eline geçmişti. Kendisi ülkenin yönetimi için yeterli değildi ve evleneceği kişi Doğu Roma İmparatoru olacaktı. Doğu Romalı idareciler, ülkedeki otorite boşluğunu doldurmak ve yeni İmparatoru seçmek adına Eudoxie’e pek çok damat adayı teklifinde bulundular. Ancak Edoxie, teklif edilen damat adaylarının yerine hapiste olan Doğu Roma kumandanı Romen Diyojen’i seçti. (1068). Romen Diyojen, Roma ordusu içinde yüksek rütbelere çıkmış başarılı bir askerdi fakat X. Konstantin Dukas’ın oğullarını tahttan indirmek için komplo hazırlamak suçundan hapsedilerek İdama mahkûm edilmişti (1067). Eudoxie, Doğu sınırlarında artan Türk-İslam tehdidine karşı ülkeyi bir askerin yönetimine bırakmayı tercih etti ve hapisten çıkartıp affederek kendisiyle evlendi. Romen Diyojen artık Doğu Romanın imparatoru konumundaydı ancak saltanat ailesinden olmadığı için onun imparator olmasına muhalif eden askeri ve siyasi gruplar bulunuyordu. Diyojen, yönetime geçtikten sonra politikalarını destekleyecek görevliler atayarak siyasi manevralarla muhalifleriyle baş edip kendisine karşı oluşan siyasi hareketleri engelledi. Romen Diyojen artık Doğu Romanın idaresini tam olarak üstlenmiş ve yerini sağlamlaştırmış oldu.
MALAZGİRT SAVAŞI DÖNEMİ
Romen Diyojen, güçlü ordusunun verdiği öz güvenle direniş ve tehditle karşılaşmadan ilerliyordu. Diyojen, bu seferi Türk tehdidinden kurtulmak adına başlatmıştı fakat ordusunun verdiği öz güvenle hedefini büyüterek Doğudaki tüm İslam ülkelerini hedef olarak seçti. Amacı bundan sonra yalnızca Türkler değil doğuda bulunan tüm İslam ülkeleriydi. Öyle ki, savaşı kazanacağından emin olan Diyojen Rey, Horasan, Arap, Acem ve Suriye kentlerinin idarelerini komutanlarına paylaştırmış hatta bunu kendilerine taahhüt bile etmişti.
Roma Ordusu Sivas’ta savaş hazırlıklarını bitirmek üzereydi. Savaşın hangi stratejiye göre gerçekleşeceği tartışılıyordu. Diyojen’in önüne iki alternatifli bir plan koyuldu. Birinci planı Roma ordusunun en tecrübeli komutanı olan General Nikefor Bryennes ile Türk asıllı savaş stratejisti General Magistors Tarkhal getirdi. Bu iki generalin teklifi Türklere karşı tedbirli ve ihtiyatlı hareket ederek Erzurum’a gidip burada konuşlanılmasının ardından Türkleri kışkırtarak üzerlerine çekmek ve savaşın Roma Toprakları içerisinde yapmak biçimindeydi. Bu plana göre Roma Ordusu sefere çıkarak bir bakıma Savunma Savaşı yapacaktı. Bu alternatife korkaklık olarak bakan bazı generaller ise hızlı bir şekilde hareket edilip İran’a doğru yönelinmesi, savaşın Selçuklu topraklarında yapılarak hızlı sonuç alınmasını teklif ettiler. Diyojen, ordusunun gücünü kullanmak ve hızlı sonuç almak istediği için ikinci alternatifi tercih ederek istila ağırlıklı bir strateji izleme kararı aldı.
Roma Ordularının harekete geçtiğini öğrenen Selçuklu Sultanı Alparslan, Mısır seferi yolundan geri dönerek Ordularıyla Suriye’ye doğru yola koyuldu. Yeterli hazırlıkları yapmaya zamanı olmadığı için casusları vesilesiyle ordusunun Rey kentinde konuşlandığı haberini yaydı ve Muş’a doğru ilerleyerek Malazgirt ovasının doğusunda ordugâh kurup savaş hazırlıklarına koyuldu. Roma Ordusu, Alparslan’ın planladığı gibi Selçuklu ordusuyla Rey kentinde karşılaşacağını düşünerek sefer istikametini kesinleştirmişti. Sultan Alparslan, töre gereği bir heyet hazırlayarak komutanlarından Sav Tigin’le beraber Romen Diyojen’e elçi olarak gönderdi. Alparslan elçilerini Roma Ordusunun işine gelmeyecek bir barış teklifinde bulundu. Zira bu teklif esasında başlı başına bir barış hedeflemiyor, bir bakıma vakit kazanmak, iletişim kurmak ve düşmanın tavrını ölçmek amacını güdüyordu. Düşündüğü ibi Romen Diyojen, Selçuklu elçilerini hafife alıp onlara ‘Sulh müzakerelerini Rey’de yapacağım. Ordumu İsfahan’da kışlatıp Hemedan’da sulayacağım’ demiştir. Selçuklu elçileri de ‘Atlarınızı Hemedan’da kışlayacaklarından ben de eminim, ancak sizin nerede kışlayacağınızı bilemiyorum’ demiş, taraflar karşılıklı tehditlerle birbirlerini ölçmüş oldu. Bundan sonra Malazgirt Savaşının gerçekleşeceği netlik kazanmış, hatta ve hatta savaş stratejileri bile kesinleşmiştir. Sultan Alparslan artık tüm hazırlıklarını bitirmiş, İslam’ın sancaktarlığını da üstlendiği bu savaşta Halifeden dua talep etmiş, Halife ise İslam ülkelerine Cuma hutbesinde okunacak duayı camilere göndermiştir.
ORDU DURUMU
Doğu Roma Ordusu, paralı askerlerle beraber 70 bin kişilik bir orduyla Malazgirt ovasının kuzeyinde konuşlanmıştı. Selçuklu ordusunun askeri gücü de yalnızca 40 bin kişiden ibaretti. Zira Roma ordusu, bu sefere 3 sene boyunca hazırlanmış, Selçuklular da Mısır seferi için çıktıkları yoldan geri dönerek mevcut ordularıyla Malazgirt’e ulaşmıştı. Selçuklu Ordusunun gücü Roma ordusuyla kıyasla yarı yarıya durumdaydı fakat Doğu Roma ordusu içerisinde Müslümanlıkla tanışmamış Peçenek ve Uz Türkleri de bulunuyordu. Sultan Alparslan, casuslar göndererek aynı soydan olduğu bu Türk birliklerine haber ulaştırıp kendilerine katılmaları teklifinde bulundu. Roma ordusunun en vurucu güçleri bu unsurlardı. Zira Anadolu içlerinde bulunan Slav, Abaz, Gürcü, vb. kavimler yoğun savaşlar içerisinde yer almıyorlardı. Trakya bölgesinde yaşayan Peçenek ve Uz Türkleri de hem Roma İmparatorluğu ordusu içerisinde sıkça görev yapmakta hem de Batı cephesinde kendi bağımsız hareket edebildikleri savaşlara katılmaktaydılar. Üstelik Roma Ordusunun en önemli savaş stratejisti Magistors Tarkhal’da bir Peçenek Türküydü. Alparslan’ın teklifini olumlu karşılayan Peçenek ve Uz birlikleri Roma ordusu içerisinde konuşlanmış fakat Selçuklular için mücadele etmeye karar vermişlerdi.
Roma ordusunun savaş düzeninde Romen Diyojen ordunun merkezinde, Rumeli kumandanı Nikefor Bryennes solda, Anadolu ordu kumandanı Mikhail Attalicpiates sağda, Andronikos Doucas’da geri cephedeydi. Bu taktik topyekûn bir imha düzeniydi. Stratejileri de güçlü hücum ederek kesin sonuç almaktı. Sultan Alparslan’ın komutasında ise 40 bin kişilik Selçuklu ordusu Hilal şeklinde tertibat almıştı. Hafif süvari kıtaları kanatlarda, vurucu unsurlar ve merkez güçler orta geride bulunuyordu. Saldırı gerçekleştiği anda merkez güçler yavaş yavaş geri çekilecek, at üstünde ok atan süvariler düşmanın yan ve geri hatlarına taarruz ederek, Roma ordusunu zayıf düşürecekti. Bu taktikle düşman ordusu kendi karargâhlarından uzaklaşacak, baskın kıtaları düşmanın en zayıf olduğu geri hattına saldırarak savaş düzenlerini bozacak ve geri çekilen birliklerin ileri atılmasıyla “Turan Taktiği” olarak bilinen strateji kullanılarak düşmanı yok edecekti.
SAVAŞIN SONUÇLARINDA NE OLDU?
Malazgirt Savaşının ardından ağır bir yenilgiyle çıkan Diyojen, Sultan Alparslan’ın huzuruna çıktığında utancından başını kaldıramıyordu. Alparslan, onun bu durumuna nezaketle karşılık vererek oturttu ve teselli etti. Diyojen, savaş öncesi muazzam ordusuyla Türkleri yeneceğinden emin olduğunu, aksi bir ihtimali hiç düşünmediğini açıkça söyledi. Sultan Alparslan kendisine ‘Eğer zafer sizin olsaydı bana ne yapardın?’ sorusunu sordu. Diyojen, açık konuşamayıp öldürtürüm diyemeyip yalnızca “Kamçılatırdım” yanıtını verdi. Alparslan ‘Benim size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?’ sorusuna ise bir ümitle ‘Ya öldürtürsünüz, yahut İslam ülkelerinden birine esir gönderirsiniz. Mümkün görmüyorum ama beklide affedersiniz’ şeklinde cevapladı. Sultan Alparslan, yenilgiye uğramış bir imparatoru daha fazla aşağılamamak için kendisini Affetti ve ağır koşullarda bir antlaşma imzalattı.
DİĞER GELİŞMELER İÇİN TIKLAYIN
Romen Diyojen affedilmişti fakat ülkesine döndüğünde Türklerden görmediği hakaretlere uğrayıp öldürüldü. Yerine geçen yeni Doğu Roma İmparatoru 7. Mihail, Selçuklular ile yapılan anlaşmayı kabul etmese de ‘Malazgirt Savaşı’ Selçuklulara Anadolu’nun tapusunu vermişti. İlerleyen 20 sene içinde hızla Anadolu içlerine göç hareketleri başlatılarak Türkleştirilen Anadolu, İç Asya’daki diğer Türk devletlerinin de göçleriyle bir Türk yurduna dönüştü.
BİTLİS'TE MALAZGİRT ZAFERİ COŞKUSU
"Türklerin Anadolu'ya giriş kapısı" olarak nitelendirilen Ahlat'ta, Malazgirt Zaferi'nin 948. yıl dönümü kutlamaları devam ediyor. Bitlis'in Ahlat ilçesinde, Malazgirt Zaferi'nin 948. yıl dönümü kutlamaları kapsamında düzenlenen etkinliklere vatandaşlar yoğun ilgi gösterdi. "1071 Sultan Alparslan Ahlat Otağı"nın kurulduğu Çarho mevkisindeki 400 dönümlük alanda üç gündür devam eden etkinliklere ilgi gösteren vatandaşlar yoğunluk oluşturdu. Atlı birliklerin savaş sanatını canlandırdıkları gösteriler vatandaşlar tarafından ilgiyle izlendi.Kırgız Türklerinin kök börü, atlı okçuluk, okçuluk, cirit ve güreş müsabakalarının renkli görüntülere sahne olduğu etkinliklerde, Türkiye'nin birçok ilinden gelen güreşçiler kıyasıya mücadele etti. Çocuklar kendileri için hazırlanan bölümlerde geleneksel çocuk oyunlarını oynayarak eğlendi. Alandaki çadırlarda devlet sanatçılarının yaptığı geleneksel el sanatları ürünlerini inceleyen vatandaşlar, etkinlik alanlarında da ata bindi, ok attı.