Bilen Işıktaş’ın Ötüken’den Oğuzhan Murat Öztürk’ün hazırladığı kitaba bir sunuş yazısı kaleme alması için verdiğim malzemeyi aldıktan sonra, İletişim Yayınları’ndan ‘Denizkızı Eftalya’ adlı kitabı çıkarma sürecini aktardığım ‘İşini Bilen Bir Yazar Hikâyesi’ yazıma konunun muhatabından tekzip geldi. Tanıklar ve yazışmalar ortadayken, yazarın tekzip metnindeki ‘olayların sistematiğini değiştirip kendince farklı bir süreç inşâ etmek gayreti’ni anlamak mümkün değil.
TANER AY
İstanbul 39’uncu Noterliği’nden 24 Şubat 2023 tarihinde 5976 yevmiye sayısıyla keşide edilen, 7 Şubat’ta KARAR kültür sayfasında yayımlanan tekzip muhteviyatına ilişkin her türlü hukuki hakkım mahfuz kalmak kaydıyla, metindeki asılsız hususlara gazetemizin okurları için yanıt vermek zorunluluğunun doğduğu kanısındayım. Oğuzhan Murat Öztürk’ün Ötüken Neşriyât’ın tefrika dizisi için bir Denizkızı Eftalya kitabı hazırladığını kültür dünyamızdan çok kişi biliyordu.
Onlardan, İsmail Küçükkılınç, Şaban Özdemir, İbrahim Öztürkçü, Tahsin Yıldırım ve Adnan Özer, akıma gelen ilk isimler. Öztürk, hazırladığı kitabın metninin arkasına, vaktiyle gazetede yayımlanmış tefrika ile sanatçı hakkındaki yazıları koyacaktı. Tefrika ile dönemin basınından derlenen yazılar, Denizkızı Eftalya projesinde ikincil öneme sâhiptiler. Projede asıl önemli olan, takdim metniyle bir akademisyenden alınması düşünülen yazıydı. Benden böyle bir yazıyı kimden alabileceğimizi sorunca, kendisine Orhan Tekelioğlu’nun ismini verdim. Hatta, Tekelioğlu ile ben görüştüm. Ancak, Tekelioğlu’nun mazeret bildirmesi üzerine, Bilen Işıktaş’ı düşündüm.
Bilen Işıktaş’ı Adnan Özer vasıtasıyla tanımıştım. Babası ve amcası Adnan’ın ’80 öncesinden arkadaşlarıymış. Bilen bana bir de kendisinin Şerif Muhiddin Targan kitabını göndermişti. Gerek Adnan’ın kefilliğine ve gerekse de kitabına binaen, projeyi Işıktaş’a götürdüm. Hazırlanacak kitabın kapağında Oğuzhan’ın ve kendisinin isminin olacağını söylediğimde, bunu akademik kariyeri açısından önemli bulup, sevinmişti. Bununla da yetinmedim, baskısı tükenmek üzere olan Şerif Muhiddin Targan kitabının ikinci baskısıyla, Işıktaş’ın akademik dergilerdeki müzik yazılarının kitaplaşmasını Ötüken’e teklif ettim. Bunun üzerine yazılarından oluşacak ismi belirsiz kitabı Oğuzhan Murat Öztürk 2023 yılının yayın listesine ‘Bilen Işıktaş’ ismiyle aldı. Işıktaş ile yüz yüze en son Türk Alman Kitabevi’nin kafesinde, masamızda, Adnan Özer, İbrahim Öztürkçü, Turgay Anar ve Tahsin Yıldırım varken görüştüm, kendisine açık mavi renkli ve üzerinde lacivert çizgilerin bulunduğu karton bir dosya içinde tefrika ile matbuattan sair yazılarının çıktılarını sohbet esnasında çalışmasına kapı aralaması için verdim. Bunu kendisi şimdi nedense inkâr ediyor.
Oysa mesajlarındaki ‘Elimdeki yazı mufassal bir çalışmaya dönüştü’ veya ‘Eftalya Hanım’ın birkaç sayfa kadar anlatılan yaşam öyküsü’ gibi ifâdeler bile o birkaç sayfanın kendisine verildiğinin zımnen teyididir. Kaldı ki, çıktılardan oluşan tefrikayı kendisine vermemiş olduğumu bir an için varsaysak bile, bu hiç önemli değildir. Çünkü, tefrika zaten gazete arşivinde bulunduğu gibi, bir yayınevi tarafından da incecik bir kitap olarak basılmıştı. Asıl önemli olan, Oğuzhan Murat Öztürk’ün projesiydi. Proje içinde tefrikayla küpürlerin çıktılarının önemleriyse hazırlanacak iki yazıya nazaran ikincil derecedeydi. Oğuzhan’ın projesini Işıktaş’a benim götürdüğümün ve kendisini Denizkızı Eftalya projesine benim dahil ettiğimin tanıkları bulunduğu gibi, WhatsApp yazışmalarımızın hepsi de bende duruyor.
Mesajlaşmalardan sonra, benden farklı düşünen Oğuzhan haklı çıktı. Işıktaş, kendisine önerdiğimiz ve kendisini dahil ettiğimiz projeyi, o proje için hazırladığı metinle meğerse başka yerden sadece kendi ismiyle çıkarmak niyetindeymiş. Oysa, bu niyetini açıkça söyleseydi, Oğuzhan muhtemelen ona da sesini çıkarmaz, kitabı Ötüken’den sadece onun ismiyle yayımlatabilirdi. Ama, projesini aldığı Ötüken’e hiç teklifte bulunmadı, izin bile istemedi. İletişim Yayınları’ndan çıkacağını duyduğumuzdaysa büyük bir hayâl kırıklığı yaşadık. Buna karşın arada Adnan Özer olduğu için, olayın üstüne pek gitmedik. Çünkü, Adnan Özer, onun bu etik dışı davranışı yüzünden kendisini bizlere karşı mahçup hissediyordu. Bu nedenle, Adnan Özer’in ismini zikretmeden, sadece perde arkasındakileri kısaca KARAR gazetesinde yazdım.
Ailesine ‘zarar vermek’ şöyle dursun, babasından saygıyla bahsettiğim çok açıktır, farklı bir şey anlamaksa, kötü niyettir, en azından Türkçe bilmemektir. Akademik görevi ve Adnan Özer’in arkadaşının oğlu olduğundan da kendisine karşı yazımda ne bir ‘hakaret’ ve ne de bir ‘tanımlanmış suç’ ifâdesi kullandım. Bunu onun kadar İletişim Yayınları için de yaptım. Yayınevi işin perde arkasını bilmediğinden, onların dolaylı şekilde bir zarar görmesini hiç istemiyordum. Sadece yayınevinin bilgisi dışında yazarın yaptığında etik dışılık bulduğumu zikrettim.
Tanıklar, yazışmalar ve temini mümkün telefon görüşmeleri ortadayken, yazarın tekzip metnindeki ‘olayların sistematiğini değiştirip kendince farklı bir süreç inşâ etmek gayreti’ni anlamaksa mümkün değildir. Yaptığını bugüne kadar hep bir ‘çocukluk’ gibi görmek niyetindeydim. Ama sırf tekzip metnindeki suç teşkil eden hakaret ifâdeleri bile artık işi başka noktaya taşımıştır.
‘EFTALYA İLE ARASINDA BAĞ OLUŞMUŞ’
Işıktaş’la görüşmelerim sürerken, Oğuzhan da hazırladığı takdim metninden kısa bir özeti ‘Ayarsız’ dergisinde yayımlamıştı. Oğuzhan’a 15 Aralık 2021’de mesajla, “Yazıyı okudum, çok güzel. Denizkızı (kitabı) bu yazıyla başlar, Bilen’in incelemesiyle devam eder, sonra tefrika gelir” demişim. Bu arada Işıktaş, telefonla kaç sayfa yazdığı hakkında bilgi veriyordu. Fakat birkaç gün sonra, peş peşe ‘tuhaf’ mesajlar geldi. Birinde, “Niyetim sizleri asla üzmek değil. Ama elimdeki yazı mufassal bir çalışmaya dönüştü ve müstakil hale geldi.
Bu bakımdan takdim için birkaç sayfa yazabilirim ilk konuştuğumuz gibi” diyordu. Bir diğerindeyse, “Eftalya ile benim aramda tarifsiz bir bağ oluştu. Bir yönüyle sahiplenme diyebilirim buna. Tutkulu bir müzikolog bakışıyla yüzlerce kaynağa, belgeye, gazete ve mecmuaya ulaştım. Şimdiye kadar Eftalya Hanım’ın birkaç sayfa kadar anlatılan yaşam öyküsü, kendisinin bile unuttuğu onlarca anıyla bambaşka şekilde örüldü. Neredeyse iki ay akademik, sanatsal, evdeki baba ve eş figürü meşguliyetleri ile geçerken Eftalya her şeyin önüne geçti” ifâdesini kullanıyordu.
Bunların peşinden de “Gerekli hassasiyeti göstereceğinizi ve bir ortak çözüm yoluna gideceğimizi düşünerek içimdekileri açıkça paylaştım” mesajını attı. Işıktaş işin içinden çıkamadığı, aylardır bizi oyaladığı, sonunda on beş yirmi sayfalık yazıyı hazırlayamadığından, böyle mesajlar ile affını istediği düşüncesindeydim. Oğuzhan ile görüştükten sonra, daha fazla mahçup olmaması için, mesajına aynı gün “Gerek yok, biz farklı yoldan hallediyoruz” şeklinde dönüş yaptım.
Bilen Işıktaş’ın, Taner Ay’ın 7 Şubat’ta KARAR’da yayımlanan ‘İşini Bilen Bir Yazar Hikâyesi’ yazısına cevabı 7 Mart’ta gazetemizde yer aldı.