Türk siyasi hayatının önemli figürlerinden Bülent Ecevit, Karaoğlan lakabı ile halkın kalbinde yer etmişti. Ortanın solu fikrini benimseyen ve bu düşüncenin öncüsü olan Ecevit, kimi zaman komünizme kaydığı gerekçesiyle eleştirildi…
Bülent Ecevit, 20 Temmuz 1974’te gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı’nın emrini veren başbakan olarak tarihe geçti. Siyasi kimliğinin yanı sıra yazar da olan ve çeşitli dergiler çıkaran Ecevit, eşi Rahşan Hanım’a olan aşkını da sıklıkla şiirlerinde dile getirdi…
BÜLENT ECEVİT KİMDİR?
28 Mayıs 1925 tarihinde dünyaya gözlerini açan Bülent Ecevit’in babası, Ankara Hukuk Fakültesi'nde adli tıp profesörü Fahri Ecevit, annesi ise İstanbul doğumlu olan ve ressamlık yapan Nazlı Hanım idi.
1944 yılında Robert Koleji'nden mezun olan Bülent Ecevit, aynı yıl içinde çalışma hayatına başladı. İlk görevi ise Basın Yayın Genel Müdürlüğü'nde çevirmenlikti. Bülent Ecevit, Robert Kolej'inde sınıf arkadaşı olduğu Rahşan (Aral) Ecevit ile nikah masasına oturdu. Rahşan Hanım ile arasındaki büyük aşk, Türk halkı tarafından büyük özenti ile karşılandı ve bu aşk Ecevit’in yazdığı pek çok şiirin de ilham kaynağı oldu.
Bülent Ecevit, ilk olarak Ankara Hukuk Fakültesi’nde, sonrasında ise Dil Tarih Coğrafya Fakültesi İngiliz Filolojisi bölümünde yüksek öğrenimine devam etmek için kayıt yaptırdı ancak eğitimini tamamlamadan bu fakültelerden ayrıldı. Rockefeller Foundation Fellowship Bursu ile 1957 yılında ABD'ye gitti sekiz ay boyunca Harvard Üniversitesi'nde Orta Doğu tarihi ve sosyal psikoloji üzerine incelemelerde bulundu. Harvard Üniversitesi rektörü Henry A. Kissinger’den “hocam” diyerek bahseden Bülent Ecevit, burada, Bertrand Russell, Olof Palme gibi isimlerle 1950-1960 yılları arasında düzenlenen antikomünizm seminerlerine katıldı.
ABD’ye gitmeden önce 1950’li yıllarda “Forum” dergisinin yazı işleri kadrosunda yer alan Bülent Ecevit, 1965 yılında Milliyet gazetesinde günlük yazılar kaleme aldı. “Özgür İnsan” ismiyle yayınlanan aylık dergiyi 1972’de, “Arayış” ismiyle yayınlanan haftalık dergiyi 1981’de“Güvercin” ismiyle yayınlanan aylık dergiyi ise 1988 yılında çıkarttı.
CHP’DEKİ SİYASİ HAYATI
Siyasi hayatta aktif olan Bülent Ecevit, 1957-1980 yılları arasında, Cumhuriyet Halk Partisi’nden Ankara ve Zonguldak Milletvekili olarak Meclise girdi. 1960 yılında Kurucu Meclis Üyesi, 1961 yılında da Çalışma Bakanı olarak görev aldı. 1965 yılına kadar bakanlık görevine devam eden Bülent Ecevit, yine aynı yıl Zonguldak Milletvekili oldu.
1965 yılında gerçekleşen seçimleri Süleyman Demirel’in liderliğindeki Adalet Partisi’nin kazanması üzerine CHP Meclis’te muhalefet partisi konumunda oldu. Bülent Ecevit o günlerden sonra “Ortanın Solu” fikri ile hareket etmeye ve bu düşüncenin lideri olmaya başladı. Fakat kimi zaman komünizme yaklaşmakla suçlandı. 12 Mart Muhtırasına imza atan İsmet İnönü’ye karşı olan tavrı, Ecevit’i 1971 yılında partisinden istifaya itti.
İNÖNÜ İSTİFA ETTİ, GENEL BAŞKAN SEÇİLDİ
CHP’nin 1972 yılında gerçekleşen 5. Olağanüstü Kurultay’ında Bülent Ecevit’in güvenoyu almasının ardından İsmet İnönü istifa edince, Ecevit, 4 Mayıs 1972 tarihinde CHP Genel Başkanlığı’na seçildi. 1973 seçimlerinde diğer partiler arasında oyu en çok olan CHP olsa da Bület Ecevit hükümet kuramadı ve 1974’te Milli Selamet Partisi ile kurulan (CHP-MSP) koalisyon hükümetinin başbakanı olarak görev aldı. Yine o yıl içerisinde, 20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs Barış Harekatı'na imza attı.
1977’de cumhurbaşkanı Fahri Korutürk onayıyla kurduğu azınlık hükümeti meclisten güvenoyu alamayan Bülent Ecevit, “2. Milliyetçi Cephe” olarak adlandırılan ve başkanlık koltuğunda Demirel’in oturduğu AP, MHP ve MSP koalisyon hükümeti kuruldu.
Bununla birlikte, CHP’nin 5 Haziran 1977 tarihinde gerçekleşen seçimlerde aldığı %41'lik oy oranı Bülent Ecevit’e tek başına hükümet kurma olanağı vermese de Türk siyasi hayatında sol bir partinin elde ettiği en yüksek oy oranı olarak kayıtlara geçti.
SİYASİ YASAKLILAR ARASINA GİRDİ
Türkiye’de 1970 ve 80’li yıllarda gerginliğin tırmanması ve sağ-sol çatışmaları şiddetini artırması hem darbeye yol açarken hem de Bülent Ecevit’in 1979 yılında gerçekleştirilen ara seçimlerde başarısız olmasına neden oldu. Seçimlerin sonucunda Demirel, MSP ve MHP ile bir azınlık hükümeti kurdu.
Ecevit, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından, askeri darbelerin antidemokratik olduğunu ifade ettiği ve karşı çıktığı için askeri yönetimce 3 defa hapse mahkum oldu. Pek çok siyasetçi ile beraber 10 yıl boyunca siyasetten men edildi. Bu sıkıntılı zamanlarda gazeteciliğe dönmeye karar veren Ecevit, 1981 yılında “Arayış” dergisini çıkarttı fakat bu dergi de askeri yönetimce kapatıldı.
DSP’DEKİ SİYASİ HAYATI
1985 yılında, Demokratik Sol Parti kuruldu. Partinin fikir babası olan Bülent Ecevit’in siyasi yasağı devam ederken, Parti, Bülent Ecevit’in hayat arkadaşı Rahşan Ecevit başkanlığında kurulmuştu.
Ecevit, 1987 yılında siyasi yasağının kalmasıyla partinin başına geçti, fakat 1987 yılında gerçekleşen seçimlerde DSP seçim barajının altında kalınca siyaseti bırakma kararı aldı. DSP’nin genel başkanlık koltuğunun boş kalması üzerine 1989’da yeniden DSP’ye dönmesi ve genel başkanlığı üstlenmesi kararı alındı. 1991 seçimlerinde ise Zonguldak Milletvekili olarak yeniden Meclis’e girdi.
1991 seçimlerinde hiçbir partinin tek başına iktidar olacak kadar oy alamaması yine bir koalisyon hükümetine yol açtı. Seçimlerin ardından Demirel liderliğindeki Doğru Yol Partisi, Erdal İnönü liderliğindeki Sosyal Demokrat Halkçı Partisi arasında koalisyon hükümeti kuruldu.
2002 YILINDA SİYASETİ BIRAKTI
DSP, 1994 seçimlerinde aldığı oy oranı ile solun en büyük partisi oldu. Ecevit, ANAP ve DSP ile kurulan hükümette başbakan yardımcısı görevini alırken, sonrasında kurulan DSP-ANAP-DYP azınlık hükümetinde başbakanlık görevini üstlendi. 1999 seçimlerinde DSP-MHP-ANAP koalisyonun başbakanı olarak 2002 yılına kadar görev yaptı. 2002’de gerçekleştirilen seçimlerde DSP’nin barajın altında kalması ile Bülent Ecevit, ileri yaşını ve bozulan sağlığını sebep göstererek siyasetten çekilme kararı aldığını açıkladı.
VEFATI
18 Mayıs 2006 tarihinde beyin kanaması geçiren Bülent Ecevit, GATA'da tedavi altına alındı ve burada yaklaşık 6 ay boyunca tedavi gördü, yoğun bakımda kaldı. 5 Kasım 2006 tarihinde, 81 yaşında iken, solunum yetmezliği nedeniyle hayata gözlerini yumdu. Ecevit’in naaşının Devlet Mezarlığı'na defnedilebilmesi için 9 Kasım'da yapılan kanun değişikliği yapıldı ve 11 Kasım 2006'da ebedi istirahatgahına defnedildi.
Mehmet Çetingüleç’in yazdığı “Ecevit’in Anıları- 12 Yıl Saklı Tutulan Veda Sohbetleri” isimli kitapta Ecevit’in Kıbrıs Barış Harekatı’na ilişkin anıları da yer alıyor…
“TÜRK ASKERİ GELMEZ, SANILIYORDU…
Ecevit’in başbakan olmasının üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra, Kıbrıs’ta ortalık karışmıştı. Yunanlı Albay Nichos Sampson komutasında, 15 Temmuz 1974’te adaya çıkan askeler, Rum lideri Makarios’u devirdiler ve Türk Kasabı olarak anılan Sampson’ı Cumhurbaşkanı yaptılar. Bu tarihten itibaren de Rum çeteleriyle birlikte hareket ederek, Türk köylerine baskınlar düzenleyip soykırım yapmaya başladılar.
1967 yılında da Kıbrıs’ta Türk köylerine saldırılar yaşanmış anacak ABD’nin verdiği silahların kullanılmasını yasaklaması üzerine bir şey yapılamamıştı. Rumlar buna güvenerek yine bir yardım gelmeyeceğini düşünüyordu. Türklerin moralini bozmak için Rum radyolarından sık sık “Bekledim de gelmedin” şarkısını çalınıyordu.
Fakat bu defa durum farklıydı, Bülent Ecevit, önceden TSK’ya hazırlık yaptırmış ve ABD’de dahil olmak üzere hiç kimse çıkarmaya engel olabilecek durumda değildi.
20 Temmuz 1974 tarihinde Bülent Ecevit, televizyon ve radyodan, Kıbrıs Barış Harekatı’nın başlatıldığının duyurusunu yaptı. Rumlar, Yunanalar ve tüm dünya bunu şaşkınlıkla karşılamıştı. Kıbrıs Türklerinin dinlediği “Bayrak” radyosundan “Bu kadar yürekten çağırma beni, bir gece ansızın gelebilirim” şarkısı çalınmaya başlamıştı.
Harekat günü, Başbakanlık kapısının önüne çıktığını ve “Biz yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getiriyoruz” dediğini anlatan Ecevit, Barış Harekatı olmasaydı, Kıbrıs topraklarında Türk halkı diye bir halk kalmayacağını ifade etti. Ecevit, Kıbrıs Türk halkının özgürlüğünün, aynı zamanda Türk ulusunun özgürlüğünün de bir güvencesi olduğunun altını çizdi.
BÜLENT ECEVİT’İN ŞİİRLERİ
İNSAN
elbette senden güzel olacaktı
çizdiğin resim
Yaptığın heykel
senden büyük olacaktı
senden yakışıklı
elbette senden doğru söyleyecekti
Yazdığın siir
elbette senden çok duyacaktı
söylediğin turku
sen oldugundan büyüksün
sen oldugundan iyisin
sen oldugundan güzel
MAĞARA
mağaranın duvarına
hayvanları taştan oydum
kükrediler karanlıkta
türkülerle karşı koydum
karanlıktı mağara
ışığı taştan oydum
üşüyordum
bir de güneş koydum
aşk oydum mağaranın duvarına
aşk oydum
ağrıdı taşlar
yarıldı mağara
YARGI
öldürenle katiliz çalanla hırsız
tümümüz sanığız tümümüz savcı
tümümüz suçlu tümümüz yargıç
kimi aklar kimi suçlarız
kimi bağışlar kimi asarız
kendimizi başkasında
her gün bıçak saplı
birinin arkasında
vurulan da biziz vuran da
YAPAMADIĞIMIZ
Rahşan´a-
akşam kapı eşiğinde bir terli giysi gibi
soyunmak vardı derdinden evrenin
bir entari serinliğini giyinmek
kendi derdini tespih gibi çekmek elinde
yün örmen vardı akşamları koltuğa gömülü
karşında polisiye roman okumak vardı
sorgusuz bakışmak yoruldukça gözlerimiz
sevinçsiz gülmek üzüntüsüz ağlamak
oturmağa konuklar gelmesi bazen
çevresinde bir masanın kaygısız
sıcacık konularda bir demli çay gibi
bilmedik komşularla konuşmak
dünyamızla uyuşmak vardı
oyunda sonunu görmeden oynamak
sevinebilmek kazandığına
yitirdiğine yerinebilmek
düşünmiyebilmek yoruldukça düşünmekten
kamaştıkça örtebilmek gözlerini
düşlerde bile ışıktan sakınarak kendini
uyayabilmek vardı vaktinde rahat
ELELE BÜYÜTTÜK SEVGİYİ
Birlikte öğrendik seninle
avcumuzda yüreği çarpan
kuşa sevgiyi
elele duyduk kumsalda denizin
milyon yılda yonttuğu
taşa sevgiyi
tırtılları tanıdık seninle baharda
tırtılken daha sevmeyi öğrendik
sevgiden üreyen kelebeği
toprağı evimiz gibi sevdik seninle
birlikte sevdik kuru toprakta
ev küren köstebeği
köstebeğinden toprağına taşına
tırtılından kelebeğine kuşuna
elele sevdik bu dünyayı
acısıyla sevinciyle sevdik
yazıyla kışıyla sevdik
köy-köy ülke-ülke
gökler gibi sardı dünyayı
yağmur gibi sızdı dünyaya
dünya kadar oldu sevgimiz
elele büyütüp elele derdik
elele derip insana verdik
verdikçe çoğalan sevgimizi
BACH SONATI
ne ben sorayım seni
ne sen beni sor
soyunmuş seslerimiz tenden
boşlukta bir aşk örüyor
ses olmuş duygular
yaklaşır dalga dalga zamansız
kavuşsa da seslerimiz birbirine
biz kavuşamayız
ne kollarımız var saracak
ne öpecek dudaklar
ne görülecek yüzümüz var
ne görecek göz
biz aşk örüyoruz boşlukta
çizgiden soyut
zerreden öz
YARIN
Birşeyler olacak yarın
duruşundan belli
kırdaki atların
bulutların koşuşundan belli
kazışından köstebeklerin toprağı
karıncaların telâşından belli
birşeyler olacak yarın
belki bir tomurcuk
belki bir ağacın düşen yaprağı
belki de bir çocuk
pek o kadar göremesek de uzağı
kuşların uçuşundan belli
birşeyler olacak yarın
öbürgünden önemsiz
yarından önemli