Pehlivanlardan voleybolcu kızlara Türkiye’nin olimpik değişimi...
Yağ bidonları ve betonla yapılan aletlerle ağırlık antrenmanları yaptı.
İlk ciridi uçlarında demir uçlar bulunan uzun okaliptüs dallarından yapılmıştı. Şampiyonlara komşularının yardımıyla gitti.
Tokyo Olimpiyat biletini bile devleti almadı.
Paris Olimpiyatları’na aylar kala kullanılmaz hale gelen ciridi için kampanya başlatıldı. Kampanyaya finallerde yeneceği Hintli rakibi de destek verdi.
Pakistan hükümeti Güney Afrika’dan cirit getirtti.
O da çıktı bu dalda madalyaları parsellemiş Avrupalıların arasından sıyrıldı ve olimpiyat rekoru kırdı.
Arshad Nadeem, 235 milyonluk Pakistan’a 1992’den bu yana olimpiyatlardaki ilk madalyasını kazandıran bir milli kahraman artık.
Üstelik ezeli düşman Hindistan’dan Neeraj Chopra’yı yenerek bunu yaptı.
Cirit gibi Avrupalıların domine ettiği bir spor dalında ikincilik Hindistan’a, üçüncülük Grenada’ya gitti.
Bu tek madalyayla Pakistan, sıralamada madalyanın rengi altın olduğu için sekiz madalya alan Türkiye’nin üzerinde yer aldı.
1,5 milyarlık Hindistan ise 1 gümüş ve 5 bronzla Türkiye’nin de altında 71’inci sırada olimpiyatları tamamladı.
Halil Berktay’ın son Serbestiyet yazılarında harika bir fotoğrafını çektiği gibi olimpiyatlarda madalya sıralaması dünyadaki bütün diğer eşitsizlik ve hiyerarşilerin sıralanması gibi.
205 ülke 315 altın madalya için mücadele etmiş. Bunların 77’sini ABD ve Çin kazanmış. BM’de veto hakkı olan beş ülkeden dördü 110 altı almış. 315 altın madalyadan 244’ü, 205 ülkeden 19’u arasında paylaşılmış. Türkiye sadece gümüş ve bronz kazanabilmiş 28 ülke içinde.
114 ülkenin ise hiç madalyası yok.
8 altın kazanan Özbekistan, olimpiyatın sürprizi. Ama altınlarının 5’i boksta, diğer üçü ise judo, güreş ve tekwandoda.
1960 Roma’da güreşte altı altın kazanan Türkiye’ye benziyor.
Türkiye’nin şimdi madalya sayısına bakınca büyük başarılar olarak görünen olimpiyat macerasında da 1936’dan bu yana kazandığı 105 madalyadan 66’sı güreşten. 41 altın’ın 29’u güreşten.
1936’dan 1984’e kadar Türkiye’nin olimpiyatlarda güreş dışında kazandığı tek madalya 1948 Londra’da Ruhi Sarıalp’inüç adım atlamadaki bronzu.
1984’den sonra güreşin yanında devreye boks ve halter de girmiş. Sonra judo ve tekwando.
Türkiye’nin sadece diğer branşlarda madalyası yok değil, olimpiyatın temel branşları olan atletizm, yüzme ve diğer takım sporlarında finallere, yarı finallere çıkmışlığı bile yok.
2004’de Eşref Apak, 2008’de Elvan’la gelen atletizm madalyaları doping skandallarıyla bitmişti.
Türkiye’nin farklı branşlarda olimpiyatlara katılımı 2020 Tokyo Oyunları ile başladı ve bu trend 2024 Paris Oyunları’nda zirveye çıktı.
Tokyo’da Türkiye okçuluk ve jimnastikte ilk kez olmak üzere 2 altın, 2 gümüş ve 9 bronz kazanmıştı.
Evet 2020 Tokyo Olimpiyatları’na göre Paris Olimpiyatları’nda madalya sayısında ve renginde gerileme var.
Ama bu olimpiyatları hiç altın kazanamadığı için Türkiye’nin tarihindeki en kötü olimpiyat ilan etmek bayağı büyük bir haksızlık.
Çünkü Paris Olimpiyatları Türkiye’nin bugüne kadar en fazla branşta sporcuyla temsil edildiği olimpiyatlar oldu.
Türkiye tarihinde ilk defa yüzmede, sırıkla atlamada, yüksek atlamada, jimnastikte finallerde yarıştı ve çok genç sporcularla dördüncülük ve beşincilikler aldı
Atıcılık, okçuluk gibi branşlar Türkiye’nin iddialı olduğu ve madalya için yarıştığı branşlara dönüştü.
Sporcu profili de değişti. Güreşçi ve halterci erkeklerden oluşan olimpiyat takımlarımız artık voleybolcu, boksçu, tekvandoncu kızlar, atletler, yüzücüler, okçular, atıcılardan oluşuyor.
Türkiye’nin 8 madalyasından 6’sı kadın sporculardan geldi.
Bu aslında Türkiye’nin yaşadığı şehirleşmenin, modernleşmenin, orta sınıflaşmanın da bir sonucu.
Artık geleneksel sporumuz güreş değil. Şehirleşme arttıkça, geleneklerden uzaklaştıkça güçlü ve doğal yetenekli güreşçiler yetişmiyor.
Türkiye’deki spor imkanlarına erişim yaygınlaştıkça Anadolu şehirlerinden, orta alt sınıf ailelerden jimnastikçiler,atletler çıkıyor.
Eda Erdem, Zehra Güneş gibi muhafazakar ailelerin kızları voleybolcu oluyor.
Trabzon’dan boksör kızlar yetişiyor.
Başörtülü okçu kızlar madalya için yarışıyor.
Boks, tekvando takımının madalya umudu erkekler değil, kızlar oluyor.
Yani ortada rakamsal olarak bir başarısızlık görülse de branş çeşitliliği, farklı branşlarda finallerde yarışan sporcu sayısı açısından ortada bir başarı var.
O yüzden olimpiyattan muhalefet yaparken ve bu sırada geçmişi överken övülen başarıların kalitesi üzerine de biraz düşünmekte fayda var.
Türkiye’nin sosyal, kültürel, ekonomik tarihiyle spor tarihi arasındaki paralelliği görmek çok zihin açıcı olabilir.
En muhafazakar iktidar devrinde artan kadın sporcu ağırlığını farketmekTürkiye’deki değişimin yönü hakkında çok şey söylüyor.
Farklı sınıflardan, kültürel kesimlerden gelen sporcu sayısındaki artış değerli.
Pehlivanlardan Filenin Sultanları’na, salondaki jimnastikçilere, yüzücülere, atletlere doğru yaşanan değişim Türkiye’nin olimpiyatlara daha yeni ısındığını gösteriyor.
Tabii bir de olimpiyat meşalesi kadar ünlenen Yusuf Dikeç var.
Sadece o bile tek başına bir başarı hikayesi.
Kendi şampiyonuna cirit bile veremeyen Pakistan’ın tek altınla bizi geçmesi o kadar da üzülecek bir şey değil.