Belki de sadece açıp sözlüğe bakmışlardır...
Can Yayınları tarafından 1982 yılında Türkçesi basılan Vladimir Nabokov’un ünlü romanı 'Lolita'da, Almanca “inzest” (ensest) kelimesinin “kızılbaş” olarak çevrildiğinin ortaya çıkması ortalığı karıştırdı.
Eski CHP Dersim milletvekili Hüseyin Aygün’ün Twitter hesabından paylaştığı kitabın görselleri üzerine önce Can Yayınları’nın sahibi Can Öz bir açıklama yaptı:
"Hüseyin Bey, merhaba. kitap 1982 baskısı, dolayısıyla neredeyse 40 senedir piyasada yok; editörü de Erdal Öz. Can Yayınları'nın ismini dahi alevi kültürüne düşkünlüğünden yola çıkarak vermiş Erdal Öz'ün bunu bilinçli yapmış olması mümkün değil."
Daha sonra romanı Almanca’dan çeviren çevirmen Fatih Özgüven’den bir özür geldi:
“Hem bilgisizliğim, hem cahilliğim nedeniyle sosyal medyada gündeme gelen o affedilmez, vahim hatayı yaptım. Hemen bir sonraki baskılarda bu hatayı düzelttim. 1988'de İletişim Yayınları'ndaki 2. baskı ve sonraki 22 baskının hepsinde doğal olarak düzeltilmiş biçimiyle çıktı. Geçmişteki bu hatamdan dolayı halen çok utanırım. Yaklaşık 40 yıl önce yaptığım ve hiçbir mazereti olmayan bu vahim hatayı yazar dostlarımın uyarısı ile 2. baskıda düzeltmiştim. Can yayınları 1982’deki o ilk baskısından sonra bir daha eseri yayınlamamıştır. Geçmişte yapmış olduğum bu affedilmez bilgisizliğimden dolayı tüm Alevilerden ve demokrat tüm duyarlı Türkiye halkından tekrar tekrar özür diliyorum.”
Nobokov’un romanının çevirisinde sadece bir kere değil, farklı sayfalarda üç kez “ensest” kelimesi “kızılbaş” olarak çevrilmişti.
Yani ortada sehven yapılmış bir hata yoktu. Kasıtlı da diyemeyiz buna.
Nitekim başka kitaplarda da “ensest” kelimesinin “kızılbaş” olarak kullanıldığı ya da çevrildiğinin örnekleri çıkmaya başladı.
Örneğin Varlık Yayınevi tarafından 1966'da Türkçesi basılan Bertrand Russell'in “Neden Hıristiyan Değilim” kitabında da "ensest" kelimesi "kızılbaş" olarak çevrilmişti.
Hatta kitabın aynı yayınevi tarafından 1996'da yenilenen baskısında “kızılbaş” yerine bu kez "Alevi" yazılmıştı.
Alevileri haklı olarak öfkelendiren olayı daha da ilginç yapan iki yayınevinin yani Can ve Varlık Yayınları’nın sol-Kemalist yayınevleri olması.
Alevilerin hassasiyetlerine karşı duyarlı olmaları beklenecek yayınevleri bunlar.
Ama zaten mesele bir çevirmenin ya da yayınevinin hatasından ya da cehaletinden ibaret değil.
Ortada çok daha büyük bir sorun var.
Bu noktada sorulacak soru şu;
Nasıl oluyor da 1966 ve 1982 yıllarında yayınlanmış iki ayrı kitapta İngilizce ve Almanca’dan “ensest” kelimesi “kızılbaş” olarak çevrilebiliyor?
Aslında iki kitabın çevirmeni de bu kelimeyi görünce, çevirmenlerin sık sık yaptığı bir şeyi yapmışlar sadece...
Sözlükleri açmışlar...
Neredeyse her öğrencinin evine girmiş olan 1986 yılında İnkılap Yayınevi tarafından basılan Resuhi Akdikmen’in hazırladığı sarı kapaklı İngilizce sözlük “Langenscheidt New Standard Dictionary: Turkish-English/English-Turkish“in 200. sayfasında İngilizce “incest” yani “ensest” kelimesinin karşısında “Akraba ile zina, kızılbaşlık” yazılı.
En azından 2010 yılında sözlükteki bu madde fark edilip üzerine büyük tartışmalar kopana kadarki baskılar böyleydi.
Yine en popüler Fransızca-Türkçe sözlüklerden Aydın Karaahmetoğlu’nun Ali Bayram’ın danışmanlığında hazırladığı 1989 yılında Fono Yayınları’ndan çıkan Fransızca - Türkçe, Türkçe-Fransızca Sözlük’te de Fransızca “ensest” kelimesi olan "inceste" nin karşısında iki anlam yazılmış: "Akraba ile zina" ve Kızılbaşlık."
1993 Sivas Katliamı sonrası Alevilikle ilgili artan duyarlılıkla fark edilene kadarki sözlüğün baskıları böyleydi.
Muhtemelen 1980’lerin başında Nobokov’u Almanca’dan çeviren çevirmenin yanı başında olan sözlüklerden Prof. Cemal Köprülü-Dr. Karl Steuerwald'ın 1966 yılında çıkan ve Almanya’ya giden Türk işçiler için hazırlanmış Almanca-Türkçe Wörterbuch/Sözlük 'de Almanca “ensest” kelimesi “Bulutschande” şöyle tarif edilmiş: “Yakın akrabalarla zina, Kızılbaşlık."
Almanya’ya gitmiş Alevi vatandaşların tepkileri üzerine sözlüğün bu maddesi daha sonraki baskılarda revize edilmiş.
Baki Öz, 1996 yılında Can Yayınları’ndan çıkan Aleviliğe İftiralara Cevaplar kitabında başka pek çok sözlüğün ensest maddesinin de benzer olduğunu ortaya koymuştu.
Remzi Yayınevi tarafından 1973 yılında basılan İngilizce-Türkçe Sözlük’te İngilizce "incest" yani “ensest” kelimesinin karşısında “Aile içi zina ve Kızılbaşlık” yazıyordu.
Yine 1973’de Türkçe’nin en ünlü sözlükçülerinden Pars Tuğlacı'nın İnkilap ve Aka Kitabevi’nin bastığı "Büyük Türkçe-İngilizce Sözlük’ünde de "Kızılbaş: "Günahkâr bir Müslüman mezhebinin üyesi. Ahlaki değerli düşük olan. Geçmişte Şah İsmail'in ordusunda, düşük ahlaklı bir sınıf” diye geçiyordu.
A. Vahit Moran'ın Adam yayınları tarafından 1985 yılında yayınlanan "Türkçe-İngilizce Sözlük”:
“Kızılbaş: Günahkâr bir Müslüman mezhebinin üyesi. Ahlaki değerli zayıf kişi."
Türkçe’deki en eski İngilizce sözlük olan “Yeni Redhouse Türkçe-İngilizce Sözlük”:
“Kızılbaş: Cinsel yönden düşük ahlaklı kimse."
Yine Redhouse’un "Çağdaş Türkçe-İngilizce Sözlük”:
"Kızılbaş: Düşük ahlaki değere sahip.”
Turhan Kitabevi’nin “Türkçe Büyük Lügat”:
“Kızılbaş: Günahkâr bir Müslüman mezhebinin üyesi. Düşük ahlaklı kimse. Hafif meşrep, cinsel yönden zayıf davranan"
Yine Turhan Kitabevi’nin “Türkçe-İngilizce Büyük Lügat”:
“Kızılbaş: “Düşük ahlaki değere sahip kişi"
İlk baskısı 1943 yılında yapılan Vasıf Okçugil'in Kanaat Kitabevi'nden çıkan "İngilizce-Türkçe Büyük Lügat":
Incest (Ensest): "Kızılbaşlık, akraba ile zina"
Aynı yayınevinin 1955’de bastığı Arif Cemil Denker ve Dr. Bülent Davan tarafından hazırlanan "Almanca-Türkçe Büyük Lügat":
“Inzest: "Yakın kan hısımları arasında, yasak olan (memnu) cinsi mukavenet: Fücur, Kızılbaşlık, zina"
İlk baskısı 1972 yılında yapılan ama daha sonra gazetelerin kuponla verdiği, her eve giren Karl Steuerwald’ın “Almanca-Türkçe Sözlük”:
“Blutschande-Inzest: Yakın akrabalarla zina, Kızılbaşlık.”
Sadece sözlüklerde de kalmamış bu ayıp.
Gazeteler kuponla dağıttıkları için neredeyse her eve girmiş ünlü Larousse Ansiklopedi’sinde de bu ayıp tekrarlanmış.
Sabah gazetesinin "Meydan Larousse Ansiklopedisi" ve Milliyet gazetesinin “Yeni Büyük Larousse” unda "Antropoloji"
maddesinde Levi-Strauss’dan alıntı yapılırken de “ensest” kavramı yine herhalde bu sözlüklere bakılarak “kızılbaş” olarak çevrilmiş:
"Bağışların karşılığı olayını inceleyen Mauss, bunun en güzel örneğini kadınların alınıp verilişinde (evlilik) bulur. Mauss'un bir tabiat olayı olarak gördüğü Kızılbaşlık yasağı Levi-Strauss için ancak bir buyruğun karşıtı olarak açıklana-bilir. Yani sosyal bir olaydır. Bu 'anneyle, kız kardeşle veya kız evlatla evlenmeyi yasak eden bir kuraldan çok; anne, kızkardeş veya kız evlat vermeye zorlayan bir kural, yani tamanlamıyla bir bağış kuralıdır' denilmektedir."
Ama suçu sözlükleri hazırlayanlara atarak da işin içinden çıkamayız.
Nihayetinde sözlükleri hazırlayanlar da devrin edebiyatına bakmışlar.
Ömer Seyfettin’in Harem, , Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Nur Baba, Reşat Nuri Güntekin'in Balıkesir Muhasebecisi-Tanrı Dağı Ziyafeti, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Toraman ve Halit Ziya Uşaklıgil'in Aşk-ı Memnu’sunda da “kızılbaş” benzer anlamda kullanılıyor.
Hatta 1975’de Aşk-ı Memnu TRT’de ilk kez dizi olarak çekildiğinde, “kızılbaş” benzer bir anlamda kullanıldığında bir tepki oluşmuş ama o zamanlar daha çok taşrada ve köylerde yaşayan Alevilerin sesi duyulmamış.
Sadece edebiyatta değil, gazetelerde de bu kullanımın örneklerini bulmak mümkün.
1931 yılında Dersim’e giden gazeteci Naşit Hakkı Uluğ, Cumhuriyet’in vahşi ve ilkel olarak gördüğü ve medenileştirmeye karar verdiği Dersim’i anlatırken de benzer ifadeler kullanır:
"Kaçgöç yok... Sünnete bir ustura dokundurup biraz kançıkarmakla insan Müslüman olur mu? Aile hayatları bizim-kinden bambaşka... Bir kardeşin aldığı karıya diğeri pervasız-ca tasarruftan çekinmez; namus telakkileri bize uymaz."
Yani ortada bir çevirmen ve yayınevi hatasından fazlası var.
30’lar, 40’lar, 50’ler, 60’lar, 70’ler, 80’ler, 90’lar boyunca “ensest” kavramı büyük bir rahatlıkla “kızılbaş” olarak çevrilmiş ve kullanılmış.
1980 yılında sol bir yayınevinin yine sol menşeli çevirmeni bile çevirdiği romanda “ensest” kelimesini görünce sözlüğü açmış, “kızılbaş” kelimesini görüp, kullanmış.
Bunun ne büyük bir ayıp, nasıl bir hakaret olduğunun farkına bile varamamış.
Zaten esas mesele de bu.
Hakaret ettiğinin bile farkına varamayacak bir duyarsızlık ve cehalet var karşımızda.
Ama bu cehalet bilgisizlikten kaynaklanmıyor.
Bir zamanlar Türkiye’nin entelektüel ortamının, ana akımının ne kadar tek tip, steril ve toplumsal çeşitlilikten kopuk olduğunu gösteriyor.
Öyle ki çok uzun yıllar boyunca kimse bunlardan rahatsız olmamış, itiraz etmemiş, itiraz edenlerin sesleri duyulmamış.
Üstelik bu kitaplar, sözlükler, çeviriler Sünni dindarların elinden de çıkmış değil.
Bugün Alevilik konusunda aşırı duyarlı olan kesimlerin eserleri bunlar.
Ama işte o duyarlılık o kadar da eski değil.
Aleviler, 1993 Madımak Katliamı’na kadar seslerini çıkaramamış, dikkate alınmamış bir toplum.
90’lardan itibaren bu konulardaki duyarlılıklar arttıkça kitapların ve sözlüklerim yeni baskılarında bu ayıpların bazıları düzeltildi.
Televizyonda benzer bir ayıbı işleyen Güner Ümit’in 1995’de başına gelenler malum.
Ama Türkiye’nin kamusal alanı, entelektüel dünyası, edebiyatı, medyası çok uzak olmayan zamanlara kadar ülkedeki mevcut farklılıkların temsil edilmediği, dindarların, Kürtlerin, Alevilerin, Hıristiyanların, Yahudilerin görülmediği, onlara atışın serbest olduğu, onların hassasiyetlerinin dikkate alınmadığı tek tip ve steril mecralardı.
Bugün geçmişe doğru baktığımızda bu nasıl yapılabilmiş dediğimiz ayıplar o günlerin normaliydi.
Tıpkı Amerikalıların bugün 1939 yapımı Rüzgar Gibi Geçti filmini izlediklerinde oradaki ırkçılığı, köleciliği görüp utanması, filmi platformlardan kaldırması gibi bir vaka var karşımızda.
Bu çeviri krizi Türkiye hakkında anlamak isteyene o kadar çok şey söylüyor ki...