İki arada bir derede
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ukrayna krizinde ‘denge’ siyaseti gütmek, hatta ‘arabulucuk’ yapmak gibi üst kalite bir diplomasi başarısına imza atmak istediği açık. Elbette Türkiye için çok iyi olur fakat kolay gözükmüyor.
Türkiye’nin her şeyden önce “eksen”ini iyi belirlemesi, bu temel üzerinde günlük sorunları yönetmesi lazım. Stalin öldükten sonra Türkiye, NATO üyesi ve Avrupa entegrasyonu kimliğini hiç aşındırmadan Rusya ile iyi ilişkiler geliştirdi. Doğrusu bu çizgide devam etmekti… Fakat iktidarın son on yıldaki öfkeli, ideolojik ve konjonktürel politikaları Türkiye’nin uzun vadeli duruşu hakkında güvensizlik yarattı.
Uzun vade, yani “eksen” meselesi.
Nitekim bir dönem dış politikamızı simgeleyen “ey…” hitaplarının bugün Türkiye’yi getirdiği vaziyeti, Avrupa Konseyi’nde tek başına kullandığımız “çekimser” oyda görmek mümkündür.
RUSYA, UKRAYNA VE BATI
Erdoğan’ın “Ukrayna’dan da Rusya’dan da vazgeçemeyiz” sözü doğrudur. Merhum Turgut Özal İran-Irak savaşında iki ülkeyle de hem diplomatik hem ticari ilişkiler geliştirmişti.
Bugün sorun sadece Rusya’nın Ukrayna’ya barbarca saldırması değildir. NATO’nun ve Avrupa’nın Rusya’ya ağır yaptırımlar uygulaması uzun vadede daha belirleyici bir faktördür.
Belli ki demokrasilerle otokrasiler arasındaki soğuk savaş derinleşecek, önümüzdeki uzun yılarda fevkalade etkili olacaktır.
Türkiye’nin bunu dikkate alarak geleceğini planlaması, uzun vadeli bakması gerektiği açıktır.
Bu noktada, Erdoğan’ın şu sözünün altını önemle çizmek gerekir:
“Ukrayna’yı AB’ye alma gayretlerini de doğrusu takdirle karşılıyoruz. Bu güzel bir gelişme. Ama AB üyelerine diyorum ki, ‘acaba Türkiye’yi niçin AB’ye almakta tereddüt ediyorsunuz veya almıyorsunuz?”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa Birliği’ne girme konusunda ne kadar istekli olduğu açık.
Özellikle ekonomide buna çok ihtiyaç var. Yatırım getirmek için Erdoğan ve bakanlar nereye gidiyorlar? Londra’ya, Vaşington’a…
EKSEN SORUNU
Batı’nın suçlarını ve Türkiye’ye karşı yaptığı haksızlıkları eleştirmek başkadır; ve elbette gereklidir… Fakat Avrupa’yı “Haçlı ittifakı” diye nitelemek, “siz kendi yolunuza, biz kendi yolumuza” diyerek ayrı yollarda olma vurgusunu yapmak başkadır.
Hele de ekonomide Batı kaynaklı yatırımların da katkısıyla iyi gittiği dönemlerde “Avrupa Birliğine ihtiyacımız kalmadı” diye konuşmak ama sonra da “geleceğinizi Avrupa’da görüyoruz” demek başkadır.
Bu politikalar Türkiye’yi, Sayın Erdoğan’ın deyişiyle “kendi yağımızla kavrulmak” noktasına getirdi; ekonomik küçülme!
Hukukta… Anayasa’nın 90. maddesinde ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. Maddesinde, AİHM kararlarının bağlayıcılığını yazan da bu iktidardır, “AİHM kararları bizi bağlamaz” diyen de…
Uluslararası kurumların yetkilerini imzalayan, o kurumların övgülerini hükümet programlarına yazan da bu iktidardır o kurumlardan bir eleştiri geldiğinde “size ne!” diyen de…
Eksen kayması bu… Eksen kaymasının dış politikada özellikle Doğu Akdeniz’de bizi yalnızlaştıran örneklerini saymıyorum.
EKSEN’E DÖNMEK
Erdoğan ekonomi ve güvenlik için Batı’nın önemini çok iyi biliyor, nitekim Batılılara sürekli “Türkiye’ye stratejik gözle bakın” diyor. Ama Batı’da stratejik ve çıkarcı bakışların yanında demokrasi ve özgürlükler açısından bakış da önemlidir.
Türkiye’nin Batı’da her zaman karşıtları olduğu gibi bu açılardan her zaman dostları da olmuştu.
Maalesef son on yılda “eksen” ve “demokrasi” sorunlarımız arttıkça bu dostlarımızı kaybettik.
Rusya’ya yaklaşmak bu sorunları çözmedi, ağırlaştırdı.
İki arada bir derece kalmak ülkemizi dış politikada yalnızlığa, ekonomide krize, hukukta hak ihlallerine sürükledi. AYM Başkanı Sayın Prof. Zühtü Arslan’ın verdiği ihlal dosyası sayılarını burada tekrarlamama ihtiyaç var mı?
Türkiye’nin uzun yıllar içinde, savaş ve barış zamanlarında denenerek asli bir “eksen” haline gelmiş olan ana çizgiye dönmesi lazım: Siyasi ve hukuki değerlerle uluslararası ittifaklar bakımından Batılı Türkiye… Herkesle ticari ve diplomatik ilişkiler.
Önümüzdeki on yıllarda derinleşeceği görülen yeni soğuk savaşta Türkiye’nin yeri bu “eksen” olmak zorundadır; güvenlik için, ekonomi için, bilim ve teknoloji için, temel hak ve hürriyetlerimiz için.