İhracat rekoru ve ‘felsefe’
Cumhurbaşkanı Erdoğan ihracattaki rekoru açıkladı. 2021 yılı ihracatımızın 225 milyar 368 milyon dolara çıkması gerçek bir rekordur.
Aynı zamanda umut vericidir: En kötü şartlarda bile böyle bir kapasiteye sahiptir. Hele bir de doğru politikalar izlenseydi bugün çok ileri bir noktada olurduk.
Nitekim Mahfi Eğilmez’e göre, Türkiye 2016 yılında kişi başına 10.883 dolar gelire sahipti, 2020 yılında 8.599 dolara düştü!.. Romanya ise aynı dönemde 9.520 dolardan 12.867 dolara çıktı! Bulgaristan da böyle, dünya da böyle…
Pandemi’de piyasalara pompalanan paraların tüketimi arttırması sebebiyle, bütün dünya ticaretinde “rekor” kırılıyor. UNCTAD’a göre, küresel ticaretin 2020’ye kıyasla yüzde 23 oranında artmış olması bekleniyor! (https://armatorlerbirligi.org.tr/arsivler/4899)
‘LABORATUVAR’ GİBİ BAKMAK
Türkiye öncelikle uyguladığı politikaları gözden geçirmelidir. İşte, Cumhurbaşkanı “gurur duyuyorum” diyerek ihracat rekorunu ilan ederken, TÜİK bile enflasyonun yüzde 36 olduğunu açıklıyordu! Gerçek enflasyon çok daha yüksek.
Bu noktada hepimiz açısından çok önemli bir “zihniyet” sınavı var: Faiz-enflasyon arasındaki sebep sonuç ilişkisine laboratuvar gibi bakmak ve doğru teşhis etmek!
Erdoğan “faiz sebeptir” diye bütün devlet gücünü seferber ederek bastırıyor… Hatta Erdoğan tam altı ayönce “Temmuz Ağustos gibi” enflasyonun düşmeye başlayacağını söylemişti. (1 Haziran)
Buna inanarak da faizin indirilmesi için Merkez Bankası’na emir vermişti. (5 Haziran)
Merkez Bankası da peş peşe kararlarla politika faizini yüzde 14’e indirdi ama “sonuç” ne oldu?..
Açıkça “sonuç” hem enflasyon TÜİK’e göre bile yüzde 36’ya çıktı… Hem bu enflasyon karşısında bankalar kaçınılmaz olarak ticari kredi faizini yüzde 30’a kadar çıkardılar!
Devletin kendisi tahvil çıkardığında yüzde 25 faiz vererek para topluyor!
Besbelli, emirle faiz indirtmek hem enflasyonu yükseltiyor hem faizi! Dolar da bu satırlar yazılırken 13 liraya çıkmıştı…
‘ZİHNİYET’ SINAVI
Zihniyet sınavı demiştim, sınav şu: Zihnimizin içindeki “faiz sebeptir” tezi mi gerçeği ifade ediyor?.. Yoksa laboratuvarda, yani piyasada ortaya çıkan “enflasyon sebeptir” olgusu mu?!.
Modern iktisat ilmi en azından iki yüz yıllık iktisadi büyüme ve krizleri laboratuvar gibi gözlemleyerek esas sorunun enflasyon, faizin ise “acı ilaç” olduğunu tespit etmiştir.
Erdoğan da bir ara “faiz acı ilaçtır” demişti. (11 Kasım 2020).
Naci Ağbal bunu uygulamış, devletin tahvil borçları faizini yüzde 15’e indirmişti; şimdi yüzde 25’tir! Karar’ın dünkü “Bir faiz düştü, beş faiz yükseldi” manşetindeki rakamlara bakabilirsiniz.
Bu olgular ‘laboratuvar’ yani piyasa verileridir.
Hatta Erdoğan’ın 2014 yılından itibaren, Merkez Bankası’na baskı yapmasını, Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’le ihtilaflarını veri alırsak, altı yıllık deneylerin sonuçları ortada… 2018’de CB sisteminde Berat Albayrak’ın gelmesini ve 703 Sayılı KHK ile Merkez Bankası’nın bağımsızlığına son verilmesini alırsak, üç yıldır ekonominin daha da bozulduğu gerçeği ortada.
FELSEFİ MESELE
Piyasadaki ve sofralardaki bütün bu olgulara rağmen Erdoğan, zihnindeki “faiz sebeptir” tezini ısrarla uyguluyor, hatta bu günlerde “nass” kavramını “siyasi silah” gibi kullanıyor.
Felsefe meselesi dememin sebebi, zihnimizdeki düşüncenin mi yoksa hayatın, ekonomide piyasanın kanunlarının mı geçerli olduğu meselesidir.
İslamcı düşüncenin büyük beyinlerinden Said Halim Paşa, şöyle yakınmıştı:
“Bizim zihnimiz henüz eşyadan (olgulardan) fikirlere intikal edemiyor; fikirlerden eşyaya geçmeyi tercih ediyoruz. Çünkü bu sayede düşüncelerimiz… her şeyi kendi emellerine göre tertip edebileceği muhayyel bir muhit bulabiliyor…” (Buhranlarımız, İz Yay., s. 76)
Dünkü Karar’da ilahiyatçı düşünür İlhami Güler’in “Dinde samimi niyet ve muhtemel felaket sonuçları” başlıklı yazısını da mutlaka okuyunuz. İlhami Hoca, “iyi niyet”in yetmeyeceğini, hareketlerimizin yol açtığı “sonuçları” mutlaka düşünmek, sebep-sonuç ilişkilerini doğru teşhis etmek gerektiğini yazıyor. Yani “sonuç odaklı düşünce.”
2002-2011 döneminde “faiz sebeptir” falan yoktu, ekonomi iyi gidiyordu. Erdoğan sadece kendisinin tezi olan “faiz sebeptir” politikasında ısrar ederse ekonomi daha da sıkışır diye kaygılıyım.