Çin modeli nereden çıktı?
İktidarın ilk on yılında ekonomi AB sürecinde gayet iyi giderken Erdoğan Batılı demokrasilerin kavramlarıyla konuşuyor, “evrensel hukuk” vurgusu yapıyordu.
Parti kapatma teşebbüslerine karşı da Erdoğan liberal değerlere ve Venedik Komisyonu gibi Avrupa’nın liberal hukuk kurumlarına dört elle sarılıyordu.
Türkiye’ye 220 milyar dolar dış yatırım geliyordu…
2011’den sonra yavaş yavaş otoriterleşmeye yöneldi. Batı’nın eleştirilerinden yakınan Erdoğan, “Şanghay Beşlisi’nde Türkiye çok daha rahat hareket eder” diyor, bunun için Putin’le görüştüğünü söylüyordu. (20 Kasım 2016)
Merkez Bankası’nın bağımsızlığını ağır sözlerle eleştirmesi, ekonomi politikasında Ali Babacan’la şiddetli ihtilafları ve “Avrupa Birliğine ihtiyacımız kalmadı” sözü de bu dönemdedir. (1 Ekim 2017)
Farklı bir model, bir yol arayışı başlamıştı.
KAYNAKLARI TÜKETİNCE
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yabancı sermayeye defalarca yatırım çağrısı yaptı. Artık yatırım gelmediği gibi Türkiye’nin kurumlarına ve iktidara güven azaldıkça “risk pirimi” ve dış borç faizi yükseldi.
“128 Milyar dolar” vakası ancak birkaç seneyi kurtardı…
İçeride eskisi gibi bol keseden harcayacak kaynak kalmadı.
Öyle bir model bulunmalıydı ki hukuk, insan hakları, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı gibi şartlara bakmadan döviz getirebilmeliydi… TL’nin değerini düşürüp çok ucuza ihracat yaparak döviz getirmekten başka yol kalmamıştı.
İşte Çin modeli tam da budur.
İlk işareti Berat Albayrak vermişti: “Dünyada en çok yatırım çeken ülkenin hangi ülke olduğunu biliyorum ama bu ülkede demokrasi yok.” (27 Mayıs 2020)
Doğru, Çin’de komünist tek parti diktatörlüğü var ama kapitalist dünyadan en çok yatırım çeken ülkedir.
İKİ VAHİM HATA
Madem Batılılar demokrasi falan diyorlar, biz de Çin gibi yapamaz mıyız: Ucuz emek, bol ihracat… Erdoğan’ın sözleri: “Bizim tek derdimiz var, ihracat, ihracat, ihracat...” (3 Aralık 2021)
Erdoğan’ın “milli para bayrak gibidir…” şeklindeki eski sözü dündü… Bugün yürürlükte olan model, düşük faiz uğruna TL’yi mum gibi eriterek ihracatı artırıp gelecek dövizle yatırım yapmaktır: Erdoğan “yatırım, istihdam, üretim… altı ayda toparlarız” diyor.
Burada iki vahim yanlış var ki Türkiye’yi daha büyük çöküntüye götürebilir:
• Erdoğan yeni modeli anlatırken yatırım, istihdam… diye defalarca tekrarladı ama “verimlilik” faktöründen bahsetmedi! Halbuki daha 2008’den itibaren Daron Acemoğlu ve Şevket Pamuk gibi saygın iktisatçılar Türk ekonomisinde verimlilik artışının durduğunu, verimsiz büyümenin ekonomik çöküntüye yol açacağını söylemişlerdi…
• İkincisi, Çin kalkınmasını ucuz emekten ibaret sanmak çok yanlıştır. Afrika’da ve artık bizde emek daha ucuz… Niye yatırım gelmiyor?! Hatta Volkswagen Türkiye’de düşündüğü 1 milyar dolarlık yatırımı askıya aldı; muhtemelen Bulgaristan veya Polonya’ya gidecek.
KURUMLAR SORUNU
Evet, yatırımcı demokrasiye bakmıyor. Fakat iktidarın görmediği bir şeye çok dikkat ediyor: Kuralların ve kurumların güvenilirliği…
Fukuyama, Çin’de totaliter diktatörlüğün bütün siyasi özgürlükleri yok ettiğini fakat liyakate dayalı bürokratik kurallar ve kurumların güçlü olduğunu anlatır. Bu, yatırımcıda güven duygusu yaratıyor. Ortadoğu rejimleri ise kurallar ve kurumlar yerine otokratın emirleriyle yönetiliyor. (Political Order and Political Decay, s. 371-375 ve 381)
Dünya Ekonomik Forumu WEF’in 2020 Rekabet Raporu’a göre, “kamu kurumları”ndaki “güçlü yönetişim ilkeleri” ve “güven verici uzun vadeli vizyon” açısından yapılan sıralamada 100 üzerinden Çin’in puanı 64.3 iken, Türkiye’ninki ortalamanın altında, 47.7’dir.
Alman Bilim ve Politika Vakfı (SWP) da Türkiye raporunda, CB sisteminde kamu kurumlarının siyasi otorite altında ezildiğini, “kamu görevlisiyle AK Parti görevlisi arasındaki farkın belirsizleştiğini” yazıyor.
Volkswagen uzmanlarının bu raporu okumadıklarını mı sanıyorsunuz?
Çin modeli yoksullaşma getireceği gibi Türkiye’yi Batı’dan daha da uzaklaştırır, demokrasiyi ve hukuku daha da zayıflatır, yatırımcıyı büsbütün ürkütür.
Türkiye’nin kuvvetler ayrılığına, güçlü kurumlara, temel hak ve hürriyetlere dayalı anayasal düzene ve kurallı piyasa ekonomisine geçmekten başka çaresi yoktur.
Şaşıyorum, iktidar ilk on yılda niye başarılı, son on yılda niye geriye gidiş, bunu bile düşünmüyor!
Çin problemini yeri geldikçe yine yazacağım.